Türkiye’nin sokaklarında sessiz bir gelenek yaşar. Yazılı olmayan, kimsenin sahiplenmek zorunda hissetmediği ama herkesin bir ucundan tuttuğu bir gelenek. Kediler bu geleneğin merkezindedir. İster İstanbul’un kalabalığında olsun ister bir Ege kasabasının yavaşlığında ister Doğu’nun taş avlularında kediler bu toprakların görünmez ortak mirasıdır.

Türkiye’de kedilerin hikayesi aslında insanın kendini nasıl tanımladığıyla da ilgilidir. Bizim kültürümüzde kedi kapıdan kovulsa bile bacadan giren, kovulsa bile küsmeyen, sustuğumuzda bile bizi anlayan bir dosttur. Bu nedenle Türkiye’nin kedileri ne tam evcil ne tam sokak hayvanıdır. Onlar mahallelerin ortak çocuğudur. Bir evden mama diğerinden şefkat alır. Herkes biraz sahibidir ama hiç kimse tam olarak sahip çıkmaz. Bu özgürlük hissi onları Türkiye’nin ruhuna çok yaklaştırır.

Türkiye’nin kedileri yeni değil. Osmanlı döneminde bile kedilerin şehir hayatının önemli bir parçası olduğu bilinir. Eski gravürlerde cami avlularında insanlarla birlikte oturan kediler görülür. Seyyahların anılarında İstanbul’un kedilerinden övgüyle bahsedilir. Çünkü bu ülke kediyi her zaman uğur, temizlik, zarafet ve evin içindeki enerjiyi dengeleyen bir dost olarak görmüştür.

Evliya Çelebi bile seyahatnamesinde kedilerden bahsederken onları İstanbul’un sesine kokusuna karakterine karıştırır. Kedi Türkiye’de sadece bir hayvan değil gündelik hayatı yumuşatan unsurdur. Evin içindeki huzurun sessiz tamamlayıcısıdır. Bir toplumun hayvanla kurduğu yakınlığın aslında kendi içindeki şefkati gösterdiğine inanılır.

Tasavvufta kedinin özel bir yeri vardır. Sükunet zarafet ve nezaket simgesidir. Rivayetlerde kedilerin masumiyetinden temizliğinden ve nazik enerjisinden söz edilir. Bu yüzden Türkiye’nin birçok cami avlusunda kediler özgürce dolaşır cemaat onlara yer açar. İnsanlar namazdan çıkınca sessizce başını okşar sevabını kimseye anlatmadan taşır. Bu da toplumun içindeki görünmez merhametin en doğal halidir.

Türkiye’de mahalle denen kavram kedisiz düşünülemez. Akşamüstü bakkalın önündeki taburenin yanında her zaman bir kedi yatar. Pastanenin kapısında sabahları simit kokusunu takip eden kediler vardır. Kasabın dükkanı mahalledeki kediler için bayram yeridir. İnsanlar kedileri kendi dertlerini unutturacak bir sakinlik olarak görür. Mahallede bir kedi kaybolduğunda herkes fark eder. Esnaf birbirine sorar. Öğrenciler çantalarının içine mama koyar. Yaşlılar kapı önlerine eski battaniyeler bırakır. Bu küçük hareketler Türkiye’nin içsel şefkatinin haritasıdır.

Her şehrin kedisi bile karakter olarak farklıdır. İstanbul kedileri özgüvenli ve meraklıdır. Martı sesleri arasında büyüdükleri için kalabalığa karışmayı bilirler. Moda sahilinde gün batımını izleyen kedilerin keyfi başka Cihangir sokaklarında kahve kokusunun peşine takılan kedilerin havası başkadır. İzmir kedileri rahat ve sıcak kanlıdır. Sahil boyunca insanların arasına karışır masalara yaslanır kendini sevdirmeyi bilir. Kapadokya kedileri masalsı bir ortamda yaşadıkları için sanki manzarayı seçen bir bilgelikle hareket eder. Mardin kedileri taş duvarların gölgesinde ağırbaşlıdır. Karadeniz kedileri yağmurun ritmine alışık biraz daha hızlı ve çeviktir. Bu çeşitlilik bile tek başına Türkiye’nin kedilerle kurduğu bağın ne kadar güçlü olduğunu gösterir.

Dünyada Türkiye denince insanların aklına kediler geliyor. Çünkü sosyal medyada paylaşılan görüntüler yalnızca kedileri değil aynı zamanda insanların kedilere gösterdiği saygıyı da yansıtıyor. Bir çay bahçesinde sandalyeyi kedinin rahat etmesi için çeken garson vapurda kediyi yağmurdan koruyan yolcu gece üşümesin diye dükkanın içine alan esnaf. Bu sahneler Türkiye’nin en zarif yüzüdür. Dünyanın birçok ülkesinde sokak hayvanlarına bu kadar sahip çıkılmaz. Bizde ise bu devletin değil halkın doğal refleksidir.

Kedilerle göz göze geldiğin an aslında kendi içine de bakarsın. Çünkü kedi insanın duygusunu hızla çözer. Kimin iyi niyetli olduğunu hisseder. Kimin gergin olduğunu anlar. Bu yüzden kedilerle yaşayan insanlar çoğu zaman kendi duygularını daha iyi yönetir. Kedi insanı yavaşlatır sakinleştirir dengeler. Hatta psikologlar bile kedilerin stres üzerinde iyileştirici etkisi olduğunu söyler. Türkiye’de kedilerin bu kadar sevilmesi bir yanıyla bizim karmaşa içinde bile yumuşamayı başaran bir toplum olduğumuzu gösterir.

Şimdi duygusal bir kapanış yapalım.

Çünkü bu ülkenin kedileri yalnızca şehirlerin değil kalplerimizin de hikayesini taşır.

Bir kedi yanınıza sokulduğunda aslında size bir şey anlatır. Dili yok ama güveni vardır. İçgüdüleri vardır. Sizin enerjinizi çözen bir zekası vardır. O sessizce yanınıza kıvrılırken siz fark etmeden içinizdeki gerginliği alır. Ülke ne kadar yorulursa yorulsun insanlar ne kadar umutsuzluğa düşerse düşsün kedilerin varlığı her şeyin tamamen kararmadığına dair küçük bir işarettir. Bir pencere kenarında mırıldanan bir kedi bile hayatın hâlâ yumuşak olabileceğinin kanıtıdır.

Türkiye kedileriyle büyüyor değişiyor iyileşiyor.

Kediler de bu ülkenin kalabalık karmaşık ama sevgi dolu ruhuna sessizce yaslanıyor.

Ve belki de bu yüzden Türkiye’yi tanımlayan en güzel cümle şudur:

Bu ülke zorlu ama kalbi yumuşaktır.

Bunu da en iyi kediler bilir.