“Daha kötüsünü, daha saçmasını göremeyiz herhalde” demekten bile imtina ettiğimiz zamanlar yaşıyoruz. Ülke ve dünya gündemi aldığımız bir parça rahat nefesi bile çok görürcesine sıkıyor ümüğümüzü. Ve ne yazık ki hiçbir şeye şaşırmıyoruz bile; ne göz göre göre gelen afetlere ne parça pinçik edilen hukuka. Gerçeğin kırıla kırıla hayal gücünün sınırsızlığıyla yarışır hale geldiği dönemlerde mesleği, hayal ettiklerinden yola çıkarak üretmek olan birisi ne yapar?
Edebiyatımızın kıymetli ismi Ülkü Tamer, ‘Tarihte Yaşanmamış Olaylar’ adlı öykü kitabında yola biraz bu histen çıkmış. Tarihi metinlerle yaşadığı ‘inandırıcılık’ sorunu ise belli ki asıl motivasyonu olmuş… Okuru dünya tarihinden bir dizi ‘yaşanmamış’ olayın içinde dolaştıran Tamer’in öyküleri, genç ve çok yetenekli bir oyuncu ekibinin eliyle, Kadıköy Boa Sahne yapımı olarak sahnede şimdi.
Sezonun en yeni oyunlarından biri ‘Tarihte Yaşanmamış Olaylar’. Tamer’in öykülerinin sahnede ayaklanmasının vesilesi, yönetmen Emrah Eren’in deprem sürecinde yaşadığı “Bundan sonra devam edebilirsek nasıl bir hikâye anlatabileceğiz?” duygusu olmuş. Faruk Üstün’ün uyarladığı oyun metni, kitaptaki beş öyküyü episodlar halinde seyirciyle buluşturuyor.
‘Uyduracağımız her hikâyenin fazlası yaşanıyor’
Sahnedekiler, bir çadır tiyatrosunun oyuncuları. Halatlarla kurdukları ‘derme çatma’ oyun alanlarında dört dönüyorlar: “Bu kadarı da olmaz artık diyeceğimiz, hayalini bile kuramayacağımız ne varsa başımıza geliyor. Gerçek dediğimiz şey mesleğimizi elimizden aldı be. Uyduracağımız her hikâyenin fazlası yaşanıyor. Ne hikâye anlatacağız?” diye soruyorlar birbirlerine. Sonunda ekibin ‘dilsiz’i, altı arkadaşına bir kitap uzatıyor: ‘Tarihte Yaşanmamış Olaylar’.
Ve yedi kişilik bu tiyatro kumpanyası enstrümanları ve şarkıları eşliğinde ‘yaşanmamış bir tarihi’ canlandırmaya koyuluyor. Kendimizi Eski Mısır’da gaddar firavunların, Roma İmparatorluğu’nda Sezar ile Brutus’un, 13’üncü yüzyılın Orta Avrupa’sında bir tuhaf adaletsizlik öyküsünün kahramanlarının arasında, 16’ncı yüzyıl İngiltere’sinde, içinden Shakespeare’in de geçtiği bir olayın içinde ve en nihayetinde de 18’inci yüzyılın Afrika’sında bir kabile köyünde buluyoruz sırasıyla.
Ülkü Tamer’in incelikli, insanlık tarihini ve tarih yazımını tatlı dille yeren üslubunu seyirciye enerjisi yüksek, elini korkak alıştırmayan bir mizah anlayışıyla sahneye aktarmış oyun. Emrah Eren daracık oyun alanlarını genişleten rejilere imza atan bir yönetmen. Bu kez de öyle oluyor; oyuncuların dönüşümlü olarak farklı rollere hızla girip çıktığı, her episod arasında enstrümanlarıyla ritmi yükselttiği bir oyun akıyor önümüzde. İzlediklerimizin ‘yaşanmamış olaylar’ olduğunu biliyoruz; aksinin mümkün olacağını da çok iyi bildiğimiz gibi…
Salona yayılan büyük bir enerji…
‘Tarihte Yaşanmamış Olaylar’ı alameti farikası, hikâyeleri sırtlanan çok genç ve her biri ayrı ayrı çok yetenekli oyuncu ekibinde. Başlarda oyunun içindeki kumpanya duygusuna girmekte zorlanıyorum, anlatım dillerinin suni geldiği bile oluyor. Ama ilk episodun sonuna doğru kendimi bıraktığımı fark ediyorum; seyir ve oyun alanı birbirine geçiyor sanki.
Oyuncuların koro halinde söyledikleri şarkılar, icra ettikleri canlı müzik ve her bir oyuncunun anlatıcı olarak girdiği çeşit çeşit hal seyirciye tuhaf bir enerji aktarımı yapıyor sanki. Nasıl tarif edeceğimi de tam bilemediğim bir enerji doluyor salona, oyun bir anda ‘bizim’ oluyor, sahnedeki genç oyuncuları senelerdir izliyormuşuz ya da oyunu onlarla beraber çalışmışız gibi garip bir his bu. O anda ne anlatırlarsa anlatsınlar gözlerimizi dört açıp izlemeye hazırız gibi. Her koro şarkısı, seyirciden usulen değil, kalpten yükselen alkışlarla sonlanıyor.
Yer yer zorlama olduğunu düşündüğüm espriler de var ama ana hikâyelerin ve episodları birbirine bağlayan sahnelerin arasındaki muhabbet zor dinen kahkahalarla karşılanıyor. Oyun sürprizini ise ‘dilsiz’ oyuncunun dilinin çözüldüğü final sahnesiyle yapıyor. Son dönemde sahnede gördüğüm en zarif politik duruşu sergiliyor oyun böylece.
Yetenek ve çalışkanlık, akıcı bir rejiyle başarılı bir şekilde buluşmuş bu oyun için.
Gözümün kostüm ve dekor tasarımında (yapılmak isteneni anlasam da) biraz daha serinkanlı bir dil, koronun episodlar arasındaki muhabbetlerinde birbirlerine verdikleri tepkilerdeyse daha organik bir geçiş araması dışında itirazsız bir memnuniyet yaşatıyor oyun.
Oyun başlamadan önce Kadıköy Boa Sahne ekibinden bildiğim Ammar Özçelik dışında, ekipteki hiçbir oyuncuyu tanımıyordum. İzledikten sonraysa artık şunu rahatlıkla söyleyebiliyorum: Çok da uzak olmayan bir gelecekte bu isimlerin her birini ayrı ayrı tanıyacaksınız. Atakan Avcı, Eylül Güntekin, Delâl Yıldırım, Ezgi Nur Köycü, Murat Küçük, Utku Palta, Yağmur Altay, Ammar Özçelik.
Bu maharetli gençleri bir araya getiren ve dar imkânlarla –mevcut tiyatro atmosferi içinde- kalabalık diyebileceğim bir oyun sahneleyen Kadıköy Boa Sahne’yi ayrıca tebrik etmeli. Başta bahsettiğim olumsuz duygulardan doğmuş bu oyun; müthiş enerjisi ve sıcaklığı sayesinde bizi salondan, gelecekten ve gençlikten çok güçlü bir umut duymamızı sağlayarak uğurluyor. Sadece bu duyguyu yakalamanız için bile izlemenizi öneririm.
Tarihte Yaşanmamış Olaylar Kadıköy Boa Sahne
Yazan: Ülkü Tamer
Yöneten: Emrah Eren
Oyuncular: Atakan Avcı, Eylül Güntekin, Delâl Yıldırım/Ezgi Nur Köycü (dönüşümlü oynuyorlar), Murat Küçük, Utku Palta, Yağmur Altay.
Süre: 90 dakika.
Ne zaman, nerede: 10 Şubat Cumartesi 16.00 ve 20.30’da, 16 Şubat Cuma 20.30’da Kadıköy Boa Sahne’de.
Bilet fiyatları: 250 ve 300 TL.
BU HAFTA SAHNELERDE
Kutular/Bu Yapım:
🔴 Bir ev partisinde buluşan Eylül, Ali ve Nice’ye bir dolu kutu eşlik eder. Evi dolduran bu kutular; sırlardan kalp kırıklıklarına, konuşamadığımız için içimizde tortulaşan pek çok şeyi saklıyor. Modern zamanların ilişkilerine dair bir oyun… Burcu Görek’in yazdığı, Dilara Gül ve Ekremcan Arslandağ ile sahneyi paylaştığı ‘Kutular’ı Balım Kar yönetiyor. Yalnızlık duygumuz kadar tanıdık bir hikâye… 7 Şubat Çarşamba 20.30’da Taksim’deki Ara Sahne’de.
Bir Yıldız Batıyor/3 Kulak:
🔴 Nazmi Sinan Mıhçı’yı dijital platformlarda ve YouTube’da yayımlanan, meşhur kukla şovundaki ‘Dayı’ ile tanıyor olabilirsiniz. Size çok daha esaslı bir tanışıklık fırsatı öneriyorum: Mıhçı’nın, ‘Dayı Show’un da doğmasına vesile olan tek kişilik ama ‘çok kişilikli’ oyunu. Kuklayla sahnede adeta tek vücut olan bir oyunculuk gösterisi izleyeceksiniz. Orkun Yeşim’in yönettiği oyun, oyuncu olma hevesindeki Gökhan’la ülke çapında şöhrete kavuşan bir kuklanın çok eğlenceli öyküsü… Mıhçı’nın sahne kabiliyetine 90’ların sonunda parçası olduğu ÖKM Tiyatro Sahnesi’nden tanığım. ‘Bir Yıldız Batıyor’u ise beş sene önce izleyip mest olmuştum. Bir süredir oynanmayan oyunu programda tekrar görmek sevindirici oldu. ‘Dayı Show’u sevdiyseniz, ‘Bir Yıldız Batıyor’da çok daha fazlasını bulacaksınız. Hele de üniversite döneminiz 90’ların sonuna denk geldiyse, oyundan apayrı bir tat alacaksınız. 6 Şubat Salı 20.30’da Baba Sahne’de.
Override/DasDas&Oji Tiyatro:
🔴 Teknoloji, bedenlerimiz ve ruhumuz üzerinde ne kadar daha hâkimiyet kurabilir? Stacey Gregg imzalı oyun; insan olmanın temellerini irdeliyor, zaman ilerleyip teknoloji geliştikçe önümüze sık sık çıkan ve daha da çıkacak olan soru ve sorunlarla uğraşıyor. Bebek bekleyen genç bir çift üzerinden, çok uzak olmayan bir gelecekte kapımızı daha sert çalacak meselelere bir bakış… Taner Tunçay’ın yönettiği oyunda Ceyla Odman ve Çağlar Ertuğrul rol alıyor. 9 Şubat Cuma 21.00’de DasDas Sahne’de.