Washington’daki son IMF- Dünya Bankası toplantıları sırasında ekonomiyle ilgili çok önemli bilgiler Türk medyasından önce bölük pörçük uluslararası medyada yer aldı. Bu da ekonomi yönetiminin bitmeyen iletişim sorununu bir kez daha gündeme getirdi.

Geçen hafta ekonomi gündemini Washington’da düzenlenen yıllık IMF-Dünya Bankası toplantılarından gelen mesajlar belirledi.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan bu toplantılar vesilesiyle ayrı ayrı yabancı yatırımcılarla bir araya geldiler. Belli ki ekonomiyle ilgili kritik sorular soruldu, Şimşek ve Karahan da kritik cevaplar verdi. Öyle ki, sorulara verdikleri yanıtlardan çıkan bölük pörçük bilgiler Türkiye’de ekonomi gündemini belirledi!

“Asgari ücrete yüzde 25 zammın enflasyon görünümüyle tutarlı olacağı”nı, yılbaşında akaryakıt, sigara ve alkole yapılması gereken otomatik ÖTV zamlarının bu defa pas geçileceğini ve borsada açığa satış yasağının kaldırılacağını bu vesileyle öğrendik. Üçü de çok kritik bilgiydi ve üçü de Türk medyasından önce bölük pörçük uluslararası medyada yer aldı. Bu da ekonomi yönetiminin bitmeyen iletişim sorununu bir kez daha gündeme getirdi.

Genelde ekonomi yönetimi, özelde Merkez Bankası için iletişimde bazı evrensel kurallar var.  Bu kuralların açıklık, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerine dayandığını söylemek mümkün. Uygulama konusunda da literatür zengin, özellikle kriz dönemlerinde iletişimin politika aracı olarak kullanımına dair dünyada çok dikkat çekici örnekler var.

Ekonomi yönetimi iletişim konusunda çuvalladı

İletişim Türkiye’de de kritik bir önem taşıyor. 2023 öncesindeki “heterodoks” politikaların, istatistiklere kaybolan güvenin ve yakın tarihte örneği görülmemiş biçimde bozulan beklentilerin neden olduğu tahribat ancak güçlü bir ekonomi programı ve çok etkili bir iletişimle aşılabilirdi. Gelinen noktada her ikisinde de ciddi eksiklikler olduğu görülmekte.

Etkili ve doğru iletişimin şeffaf, açık ve paydaşlar arasında bilgi asimetrisine yol açmayacak şekilde yürütülmesi bu işin olmazsa olmazı. Ekonomi yönetiminin tam da burada çuvalladığını söylemek mümkün. Mesela Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in göreve gelir gelmez sadece yabancı yatırımcıları ve kurumları hedef alır tarzda bir iletişim yürütmesi, yurtdışından beklenen destek (ve kaynak) gecikince (ve tepkiler artınca) yurtiçine de mesajlar verilmeye başlanması aslında çok ciddi bir iletişim hatasıydı. Bir önceki Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan’ın yol açtığı iletişim kazalarını değinmeye gerek bile yok. Geçtiğimiz haftaki Washington toplantılarını da gittikçe kabaran iletişim hataları listesine eklemek gerek.

İletişimde neden hep yabancı medya tercih ediliyor?

Bu listede başka başlıklar da var. Her şeyden önce ekonomi programına dair iddialı söylemlere rağmen hâlâ açık, net bir program ve yol haritasının paylaşılmamış olmasını da bir iletişim hatası olarak değerlendirmek gerek.

Borsa işlemlerinden vergi alınmasından kredi kartı limitine dayalı ücret tahsiline kadar çeşitli düzenlemelere dair kamuoyunun zamanında bilgilendirilmemesi ve sonrasında geri adım atılması da önemli iletişim hatalarıydı.

Para politikasında tepki fonksiyonunun hâlâ net biçimde ortaya konmamış olması, sıkışıldığında Nebati-Kavcıoğlu döneminin uygulamalarına (Piyasaya döviz satışı gibi) başvurup bunlarla ilgili hiçbir iletişim yapılmaması, faiz indirimi ve gevşeme sürecine dair belirsiz sinyaller verilmesi de önemli hatalardan.

Bütün bunlara Merkez Bankası yöneticilerinin isimsiz olarak veya isimleriyle medyaya bilgi vermek veya röportaj yapmak istediklerinde hep yabancı medyayı tercih etmelerini de (Reuters, The Economist, Bloomberg) eklemek gerek.

Fed veya Avrupa Merkez Bankası üyeleri medyaya bilgi vermek istediklerinde neden kendi ülkelerinin yayınlarını seçiyor da (Fed ile Wall Street Journal arasındaki yakın ilişki bunun iyi bilinen bir örneğidir) Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın yöneticileri hep yabancı medyayı tercih ediyor?

Aslında Türkiye’de de 2001 Krizi sonrasında kriz iletişimi konusunda hatırı sayılır bir deneyim birikimi oluşmuştu. Ekonominin eski patronu Ali Babacan döneminde yurtiçinde finans kesimi ve yurtdışında yabancı yatırımcılarla iletişim kanalları kurulmuş; bunu yaparken de Merkez Bankası’nın alanına girmemeye azami özen gösterilmişti.

Babacan’dan sonra gelen Mehmet Şimşek ekonomi yönetimini Nurettin Canikli ile paylaştı; iletişimde zemin kaybı bu dönemde başladı. 2018 sonrasının Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak algı ve iletişime çok yoğunlaşmış ama algıları etkilemekte epey başarısız olmuştu. Ardından gelen Lütfi Elvan’ın döneminde iletişim tutuk ve gelgitliydi. Nureddin Nebati döneminde ise ekonomi yönetiminin iletişimine dair tüm birikim ve pratikler alt üst oldu. Mehmet Şimşek’in liderliğindeki son dönem ise yukarıda gördüğümüz gibi sıklıkla yol kazaları yaşanan bir dönem olarak özetlenebilir.

2019 sonrasında ise iletişim tamamen koptu

Merkez Bankası açısından ise 2001 Krizi sonrasındaki dönem 2019 yılındaki siyasi müdahaleye kadar, iletişim tecrübesini biriktiren, usul ve kurallarını oluşturan, etkinliği dönem dönem değişmekle birlikte büyük hataların yaşanmadığı dönem olarak değerlendirilebilir.

2019 sonrasında ise Murat Uysal’ın başkanlığı ile iletişimin tamamen koptuğunu ve TCMB’nin siyasi iradenin uygulayıcısı konumuna düştüğü için iletişim yürütmekten de kaçınan bir Merkez Bankası portresinin ortaya çıktığını ve büyük bir kırılma yaşandığını biliyoruz.

Birkaç ay süren Naci Ağbal dönemini değerlendirmek pek anlamlı olmaz. Onu takip eden Kavcıoğlu dönemi ise teknik duruşu yok eden, ağır bir siyasi dilin hakim olduğu, merkez bankacılığı iletişiminin genel geçer tüm doğrularının tersinin yapıldığı bir devre olarak tarihe geçti.

Sonrasında, kendisine açılan büyük krediyi çok hızlı tüketen Gaye Erkan geldi; merkez bankacılığı deneyiminden uzak oluşu büyük hatalar yapmasına yol açtı. Erkan sonrasında göreve gelen Fatih Karahan’ın ise muhtemelen hata yapma endişesiyle kamuoyu ile iletişimden kaçındığı, sadece yabancı yatırımcı ve yabancı medyayla iletişimde olmayı tercih ettiği görülüyor.

Ekonomi yönetimi sadece ekonomi politikalarının değil aynı zamanda iletişimin de yönetimidir. Uyguladığınız politikalar ne kadar doğru olursa olsun iletişiminiz kötüyse halkı enflasyonun düşeceğine ikna edemezsiniz. Enflasyonun düşüşü aynı zamanda beklentilerin yönetilmesine bağlı olduğu için kötü iletişim yönetimi dönüp dolaşıp enflasyonun düşüşünün önündeki en önemli engele dönüşür…