Bundan 27 veya 28 yıl önce, 1997 veya 1998’da Para dergisi için (Derginin o sayısını kaybettiğim için tam tarihini hatırlamıyorum) “Türkiye nasıl sıçrar?” başlıklı bir dosya hazırlamıştım.
Türkiye’nin bir ileri iki geri gittiği, krizlerden krizlere sürüklendiği günlerdi. Dosya kapsamında iktisatçıların yanı sıra sayıları çok az olan yüksek teknoloji girişimcileriyle de görüşmüştüm.
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin küçük teknoloji geliştirme merkezi Tekmer’deki küçücük bir odada çalışan Hakan Altınay onlardan biriydi. 1990 yılında İTÜ’den Türkiye’nin ilk dört uçak uzay mühendisinden biri olarak mezun olan Altınay 1994’te Türkiye’nin ilk hafif sanayi robotu HSR-4’ü, iki yıl sonra da ilk ağır sanayi robotu ASR-60’ı geliştirmişti.
Sadece geliştirmekle kalmamış, Şişecam ve Arçelik’e satmıştı da. Şişecam’ın fabrikasında cam blokların taşınma işlemi daha o tarihte Altınay’ın geliştirdiği, kendi ismini taşıyan robotla gerçekleştiriliyordu.
Hakan Altınay o dönemde seri üretime geçmek için finansman arıyordu. Kendisiyle daha sonra yapılan bir röportajdan öğrendiğime göre aradığı sermaye hepi topu 5 milyon dolardı.
Altınay o sermayeyi bulamadı ama Ford Otosan, Şişecam gibi Türkiye’nin sanayi devleri için robot üretmeye devam etti.
Kaderi 2006 yılında ilk savunma projesini almasıyla değişti. Bu projede elde ettiği başarı sonrasında şirketi Altınay Savunma’yla Altay tankı, Milgem, Kaan savaş uçağı gibi büyük projelerde kritik roller üstlendi.
Bir yandan da sanayi robotları geliştirmeyi sürdürdü ve Avrupa’ya açıldı. 2015 yılında Almanya’da Karl Schumacher adlı otomasyon şirketini satın aldı, iki yıl sonra Olbricht adlı bir başkasını. Bu şirketler sayesinde Türkiye’de geliştirdiği sanayi robotlarını Avrupa’ya ihraç etmeye başladı…
Altınay’ın savunma alanındaki işlerini topladığı Altınay Savunma adlı şirket geçen mayıs ayında borsaya açıldı. Altınay Savunma’nın bugün yaklaşık 600 milyon dolar piyasa değeri var. Hakan Altınay’ın bu şirketteki yüzde 63 hissesi yaklaşık 400 milyon dolar ediyor. Sanayi robotu alanındaki işleri de dahil edildiğinde Hakan Altınay’ın milyar dolara yakın bir servete eriştiğini görüyoruz. Bundan 26-27 yıl önce bilgi ve hayaller dışında pek bir şeyi olmayan mühendisin aradan geçen çeyrek yüzyılda ulaştığı seviye insanı gerçekten etkiliyor.
Hakan Altınay’ın öyküsünü durduk yerde nereden hatırladım? Turkishtime dergisi geçen hafta Türkiye’nin en çok Ar-Ge yapan şirketlerini açıkladı. Bir dönem yöneticiliğini yaptığım bu araştırmada tablo yıllardır değişmiyor. En tepede devletin savunma şirketleri var. Onların yanında Ford, Tofaş, Mercedes gibi yüksek teknoloji kapsamında değerlendirilemeyecek otomotiv şirketleri (Bu onların Ar-Ge çabasını küçümsediğim anlamına gelmiyor), Arçelik gibi yine yüksek değil orta teknoloji üreten beyaz eşyacılar, makineciler, gıda şirketleri… Listede gerçek anlamda yüksek teknoloji üretenler iki elin parmaklarını geçmiyor.
Bu durumu zaten yüksek teknolojinin ihracattaki payından da görebiliyoruz. TÜİK’in verilerine göre yüksek teknoloji ürünlerinin imalat sanayi ürünleri ihracatı içindeki payı yüzde 3.5. Bu oran bundan 25 yıl önce de aynıydı! Oysa aradan geçen çeyrek yüzyılda teknoloji girişimlerine, yatırımlarına milyarlarca dolarlık destekler verildi. Öyle görünüyor ki bu paralar boşa gitti.
Yoksa biz millet olarak yüksek teknolojiyi beceremiyor muyuz? Boyumuzdan büyük bir işe kalkışmak yerine yapabileceğimiz işlere, düşük ve orta teknolojiye mi odaklanmalıyız?
Altınay’ın öyküsü bu ülkeden de pekala yüksek teknoloji çıkabileceğinin ispatı. Hakan Altınay içimizden bir mühendisti, belki biraz çalışkan, biraz zekiydi, hepsi o kadar. O yaptıysa başkalarının yapamaması için sebep yoktu. Hakan Altınay ve benzerlerinin sayılarının hâlâ çok az olması sanayi politikalarının bir yerlerinde büyük hatalar yapıldığını gösteriyor.