Mehmet Şimşek geçen yıl “rasyonel politikalara dönüş” sözü vererek ekonominin dümenine geçtiğinde çok olumlu bir hava esmiş, muhalif kanattan bile ciddi kredi açılmış ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın desteği nedeniyle çok büyük beklentiler doğmuştu.
O dönemde ihtiyaç duyulan temel adım 2002’deki “Güçlü ekonomiye geçiş” benzeri kapsamlı bir istikrar programının açıklanmasıydı. Böylece ekonomide birikmiş sorunlara dair eşzamanlı ve koordineli politikalar şeffaf biçimde uygulanabilecek, bir yandan da daha yapısal konularda çalışmalar için alan açılacaktı.
Ancak Şimşek bunu yapmadı veya yapamadı. Daha ilk günlerden başlayarak Şimşek’in iletişimi ağırlıklı biçimde para politikasına odaklandı, adeta Merkez Bankası’nın sözcüsü rolünde, sıklıkla para politikalarında normalleşme ve enflasyonla mücadele konularında mesajlar verdi.
İlk aşamada bu doğal karşılandı ama zaman geçtikçe işler karışmaya başladı. Şimşek mali taraf dahil farklı alanlarda ya adım atmıyor ya da çok sınırlı adımlarla ilerliyordu.
TÜİK başta olmak üzere tartışmalı kurumların işleyişinde şeffaflık ve açıklık ilkeleri bir türlü hayata geçirilemedi. Zaman geçtikçe Merkez Bankası’nın eski dönem uygulamalarına (rezerv satışı, kredi kısıtları vb.) dönmesi de kafaları iyice karıştırdı…
2024’e böyle girdik. Yerel seçimler sonrasında Şimşek bu kez “acı ilaç” ve yeni reçeteyle kamuoyunun karşısına çıktı.
Önce kamu harcamalarında tasarruf öngören bir paket açıklandı. Bu paket hayal kırıklığı doğurdu. 2024 için 2.7 trilyon liralık bütçe açığı öngörüldüğü ortadayken açıklanan paket 100-160 milyar liralık bir tasarruf sağlıyordu. Kamudaki esas büyük kara deliklere, kayırmacı politikalara ve siyasetin finansmanına kadar uzanan ilişki ağlarına dokunul(a)mayacağı izlenimi güçlendi.
Kamuda tasarruf paketinin yarattığı tartışma bu ay haber sitelerine “sızan” vergi paketiyle daha da şiddetlendi.
Evet, pakette harcamaları gelirlerini kat kat aşanların vergilendirilmesi, geçmiş dönemlerde bol keseden dağıtılan istisnaların kaldırılması gibi olumlu adımlar da vardı ama bir yandan da fatura yurtdışına çıkış harcına astronomik zam, kiralarda muafiyetin kaldırılması, motorlu kuryelerin vergilendirilmesi gibi maddelerle yine sıradan vatandaşa çıkarılıyordu.
Bütün bunlar olurken arka arkaya birazdan değineceğim iletişim hataları yapıldı. Bütün bunların üzerine CHP’nin ekonomiden sorumlu “gölge bakanı” ve Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe ile Mehmet Şimşek arasında bu hafta yapılan görüşme sonrasında tarafların birbirlerini sertçe eleştirmeleri/iğnelemeleri ekonomi yönetimine dair tartışmaları daha da artırdı.
Geçen bir seneye baktığımızda Mehmet Şimşek’in göreve gelir gelmez mali tarafta atması gereken adımları erteleyerek önemli bir stratejik hata yaptığını görüyoruz. Bu hata mali tarafta iyi dizayn edilmiş düzenlemeler (tasarruf, vergi vs.) ve iyi bir iletişim stratejisi ile telafi edilebilirdi. Ancak ikisi de olmadı.
Yukarıda gördüğümüz gibi açıklanan düzenlemeler yetersizdi ve kötü dizayn edilmişti. İletişimde ise eleştirilere cevap yetiştirme-yalanlama- düzeltme sarmalına girilerek ciddi bir hata daha yapıldı.
Şimşek’in makam arabasına dair eleştiriye “Sözcü gazetesini memnun etmek için bisiklete binmeyi düşünebilirim” şeklinde yanıt verilmesi, çifte maaşlı bürokratlara dair haber için “Bakanlığımızın sadece üst düzey liyakatli bürokratları bu görevleri hakkıyla ve layıkıyla yerine getirmektedir. Gazetenin çifte maaş dediği durum, çifte sorumluluk, çifte görev kaynaklıdır” biçiminde absürt bir açıklama yapılması ekonomi yönetimine dair algının daha da bozulmasına neden oldu.
Şimşek’in mali önlemlerde geç ve yetersiz kalmasının, ortaya bir türlü kapsamlı bir istikrar programının konmamasının ve iletişimde bu kadar bariz hatalar yapılmasının arkasında ne var? Kısıtlar mı yetkinlik mi; sorun nerede?
Her ikisinde de. Ancak ikinci başlık, yani yetkinlik daha bir öne çıkıyor gibi. Ama önce “kısıtlar” meselesine bakalım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan başta faiz artırımları olmak üzere yeni ekonomi yönetiminin adımlarına şaşırtıcı biçimde sabırlı davrandı ve öyle davranmaya devam ediyor. Ancak bu destek artık geçen seneki kadar güçlü olmayabilir.
Şimşek geçen sene göreve geldiğinde beklenti Körfez bölgesiyle başlayan ziyaretlerin kısa sürede kaynak ve fon akışını tetikleyeceği ve Merkez Bankası’nın atacağı adımlarla olumlu bir döngüye girileceği şeklindeydi.
Körfez ülkelerinin vadettiği kaynak gelmediği gibi para politikasındaki ciddi gecikmeler ve hatalar sebebiyle beklentinin (ve aslında ihtiyaç duyulanın) çok üzerinde bir sıkılaşma gerçekleştirilmek zorunda kalındı…
Geniş halk kesimlerinin tepkisi zaten yerel seçimde sandığa yansıdı, Erdoğan’ın bu tepkiye çok uzun süre kayıtsız kalması beklenemez. Diğer taraftan AKP ile yakın ilişkideki işadamı örgütleri başta olmak üzere lobi gruplarının Şimşek’in politikalarından rahatsız olduğu bir sır değil. Tüm bu nedenlerle Şimşek’in tamamen kısıtlardan uzak olduğu düşünülemez…
Durumu zorlaştıran kritik unsur ise yetkinlik. Şimşek geçmiş yılların bakanlık tecrübesi ve ismi etrafında oluşturulan bazı şehir efsaneleri sebebiyle kısa sürede büyük kazanımlara imza atacağı beklentisiyle göreve geldi. Ancak kadro tercihlerinden politika adımlarına ve iletişim politikasına değin birçok noktada beklenen performansı gösteremedi.
Bugün Merkez Bankası’nda iki başkan yardımcısı koltuğu boş. Bakan yardımcıları arasında güçlü bir profil yok, hangi bakan yardımcısının ismini biliyorsunuz mesela? BDDK, SPK ve TÜİK gibi kurumlarla ilgili genel algı da iyi değil.
Yapılması gereken ve beklenenlerin bugüne kadar yapılamamasının bir kısmı “kısıtlar” meselesiyle ilgili olabilir. Ama gelinen noktada artık sorunun bir yetkinlik problemi olduğunu da kabul etmek gerekiyor.
Eleştirel düşünce bilimin temelidir. Mehmet Şimşek gibi güçlü bir bakan sade suya tirit bir yazı yerine eleştirel bir değerlendirmeyi hak ediyor diye düşünüyorum.