Topraklarının yüzde 97’si deprem kuşağında olan bir coğrafyadayız.
Biliyorum kimse deprem haberi okumak istemiyor. Kimse bilinen bu gerçeği görmek, duymak istemiyor, enkaz görüntüleri arasında insanların çaresiz çırpınışlarını yeniden yaşamak istemiyor. Bugün 1999 depreminin üzerinden çeyrek asır yani 25 yıl geçti. 25 yıl çok uzun bir zaman bu sürede tüm ülkeyi baştan sona yeniden inşa edebilirdik. Edebildik mi? Hayır!
Ders aldık mı? Almadık! Hatta mevzuata uygun olmayan binalar ruhsat alabilsin diye imar affı çıkaracak kadar umarsız davrandık. 2002 yılından bugüne 9 kez imar affı çıkardık. Mesela 2023 Hatay depreminden etkilenen 10 şehirde 2018 yılında çıkartılan af kapsamında 294 bin 166 kaçak binaya yapı kayıt belgesi verilmişti. Mevzuata uygun olmayan binlerce binaya ruhsat verilmişti. Hatta bilim adamlarının bölgeyle ilgili raporları görmezden gelindi, uyarılara kulak tıkandı. Oysa 6 Şubat depreminden sadece 3 gün önce Prof.Dr. Naci Görür bölge ile ilgili endişelerini bir kez daha kamuoyuyla paylaşmıştı. Ama Hatay depremi olmasaydı meclise yeni bir imar affı daha gelmek üzereydi. Bugün beklenen Marmara depremi için de aynı şeyleri yapıyoruz merkezi hükümet, yerel yönetimle inatlaşıyor onu görmezden geliyor. Yeni yeni inşaatlar yükselmeye devam ediyor. İnşaat ya resulullah !
Dünya ne yaptı?
Şili dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri olan “Pasifik Ateş Çemberi’nde” yer alıyor. 22 Mayıs 1960 Şili Valdivia depremi dünya tarihinin en büyük depremi olarak kayıtlara geçti. 10 dakika süren 9,5 büyüklüğündeki depremde 1655 kişi yaşamını yitirdi. İşte Şili devleti bu tarihten sonra 10 yıl içinde çok sıkı önlemler aldı. Ölümlerin birincisi sorumlusu sayılan imar kanunlarında önemli değişiklikler yapıldı. Zemin etüdü esaslı yönetmelikler getirildi. Şehirlerin ayrıntılı zemin analizleri yapıldı. İnşaat standartları sürekli güncellenerek depreme en uygun sistem kuruldu. Kanunların uygulanması için denetimler yapıldı kimseye taviz verilmedi. Öyle ki Şili’deki inşaat yönetmeliğinin katı kuralları Birleşmiş Milletler raporlarına bile geçti. Halk afetlere karşı bilinçlendirildi. Afet eğitimi anaokullarına kadar yayıldı. Erken uyarı sistemi devreye alındı.
1960 yılında dünyanın en büyük depremini yaşamış olan Şili o tarihten sonra hızla aldığı büyük önlemler nedeniyle sonraki depremleri az sayıda kayıpla atlattı.
Tarihler 27 Şubat 2010’u gösterdiğinde Şili’nin Maule Bölgesi 8,8’lik 3 dakika süren bir depremle yeniden sarsıldı. Bu depremde sadece 723 kişi hayatını kaybetti.
Oysa Şili’nin başına gelen bu depremden 6 ay önce 17 Ağustos 1999 tarihinde 45 saniye süren 7,4 büyüklüğündeki Gölcük depreminde resmi rakamlara göre 17 bin 480 kişi hayatını kaybetti. Bizim binlerce kayıp verdiğimiz depremi Şili çok az kayıpla atlatmıştı.
2010 depreminde ölen 723 kişinin büyük çoğunluğu ise dayanıksız binalardan değil tsunamiden hayatını kaybedenlerdi. Bu depremde sadece 6 bina ağır hasar aldı. Şili 1960 depreminden sonra uygulamaya koyduğu deprem önlemlerinin meyvelerini çoktan almaya başladı. 2015 yılında 3 dakikadan fazla süren 8,3 büyüklüğündeki depremde sadece 13 kişi hayatını kaybetti. Şili tıpkı Japonya gibi depremle mücadelesini bir devlet politikası haline getirerek bu sorunun üstesinden gelmiş. Bugün Şili’de neredeyse tüm binalar 9,0 büyüklüğündeki bir depreme dayanıklı halde. Oysa Şili Japonya gibi zengin bir ülke değil nüfusu 20 milyon, GSYH ise 310 milyar dolar. Nüfusu 125 milyon GSYH ise 4,2 trilyon dolar olan Japonya’nın yanında oldukça küçük bir ekonomiye sahip. Şili başardı. Japonya başardı. Ya biz?
Bilim adamları 99 depreminin üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen her gün bıkmadan usanmadan deprem ile ilgili uyarılarda bulunuyorlar, raporlar yayınlıyorlar. Yöneticileri, karar alıcıları önlem alınması için göreve davet ediyorlar.
Bir kısım ise bilim adamlarına güvenmek yerine depremle ilgili deli saçması komplo teorilerine inanmaya devam ediyor. Bugün topraklarının neredeyse tamamı deprem bölgesinde olan Türkiye’de milyonlarca kişi ölümün kıyısında yaşıyor. Bir belgeselde “kençikuşi” denen Japonya kanunlarına göre inşaatları projelendiren bir mimar, “Japonya’da inşaatların uygun standarda göre yapılmamasını düşünebilecek hiç kimse yoktur bu cinayetle eş değer sayılır” demişti. Oysaki bizde inşaat hala en büyük rant alanı. Depremi de her şeyi havale ettiğimiz gibi Allah’a emanet ettik.
Bu arada herkesin sorduğu o soruyu yeniden soralım 24 yılda toplanan 36.5 milyar dolar deprem vergisi nerede?