25 yıl önce, 1999 yılı, tarihi Darphane-i Amire binasının Sıra Odaları’ndayım, birazdan Ara Güler, Coşkun Aral, Paul McMillen ve Ergun Çağatay’ın katıldığı “Haber Fotoğrafçılığı” konulu panel başlayacak. Aslında bu etkinlikler bir serginin parçası, birkaç gün önce burada dünyanın en ünlü düşünürlerinden Jean Baudrillard ve John Berger’in katıldığı konferanslar vardı. Birçok önemli kişiyi bir araya getiren bu sergi dünyaca ünlü fotoğraf sanatçısı Henri Cartier-Bresson’un Avrupalılar- Des Européens sergisi.
Düşünsenize yıl 1999, dünyanın en iyi fotoğrafçısının sergisi ve dünyanın en ünlü düşünürleri İstanbul’da. Avrupa’nın, Avrupalılığın ve Avrupa Birliği’nin zirve olduğu yıllardan bahsediyorum, birkaç ay sonra Türkiye, Helsinki Zirvesi ile Avrupa Birliği’ne aday üye olacak. Bugün bazılarının küçümseyerek söz ettiği “eski Türkiye” bu bahsettiğim!
“Yüzyılın gözü” olarak nitelenen efsane fotoğrafçı Henri Cartier-Bresson, arkadaşları Robert Capa, George Rodger, David ‘Chim’ Seymour ve William Vandivert ile dünyanın en ünlü fotoğraf ajansı Magnum Photos’u kurdu. Ajansın internet sitesinde Magnum nedir sorusunun cevabı var;
“Eğer ikonik bir imaj görmüşseniz ve onu kimin çektiğini ya da nerede bulabileceğinizi bilemediyseniz, muhtemelen Magnum’dan gelmiştir.”
Ajansın iddiası bu kadar net! 2. Dünya Savaşı’nın hemen ardından kurulan Magnum’un amacı toplumsal olaylara tanıklık etmek ve toplumsal olaylarda fotoğrafın kışkırtıcı gücünü kanıtlamak olmuş. O gün kim bilebilirdi ki 1947 yılında 5 arkadaşın 400’er dolar vererek kurduğu ajansın dünyanın en ünlü fotoğraf ajansı olacağını?
Bu yazıyı yazarken Atlas Dergisi’nin 1999 İstanbul özel sayısına rastladım. O yıl farklı zamanlarda İstanbul’u ziyaret eden aralarında Umberto Eco, Jean Baudrillard ve Alberto Manguel’in de olduğu yazarlardan Atlas Dergisi’ne İstanbul hakkında yazı yazmaları istenmiş. Ve Nedim Gürsel editörlüğünde bu yazılardan 99 İstanbul Özel Sayısı oluşturulmuş. Bresson’un bu sergisi sebebiyle İstanbul’a gelen Jean Bauldrillard 1999 yılı İstanbul’u için şunları yazmış;
“İstanbul’da ilk önce çekici gelen coşku, karmaşa, yoğun yüzeysellik olsa da, bu kentten geride kalan; zamanın derinliklerinde gömülü olanlar, dönemlerin, imparatorlukların tortuları, emperyal ve ölüme dair gölgelerden oluşan uçsuz bucaksız bir depo, bir kentin binlerce yıl sonra canlanan tüm geçmişi”.
Bir kentin binlerce yıl sonra canlanan geçmişinden bir yapı daha bu hafta hayata karıştı.
İstanbul’un 7 tepesi, Sarayburnu, Çemberlitaş, Süleymaniye, Fatih, Yavuz Selim, Edirnekapı ve Cerrahpaşa. İstanbul’un 7.ve belki de en az bilineni tepesi Cerrahpaşa, semte ismini veren Cerrah Mehmet Paşa, Şehzade 3. Mehmet’i sünnet etmesiyle cerrah unvanını alan bir saray doktoru. Cerrahpaşa Cami’nin hemen yanında yıllardır kaderine terk edilmiş görkemli bir yapı var, Bulgur Palas. Bulgur Palas 1.Ulusal Mimarlık akımının sembollerinden bir yapı. Bina bulgur ticaretiyle ünlenmiş, savaş zengini ve dönemin Bolu Milletvekili Mehmet Habip Bey tarafından İtalyan mimar Guilio Mongeri’ye yaptırılmış.
Senelerdir âtıl duran bu yapı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tesadüfen görüp hayran kalmasıyla satın alındı. Açılış günü Başkan yapıdan haberdar olur olmaz Yenikapı’dan yürüyerek binayı görmeye geldiğini anlattı. Binayı o kadar beğenmiş ki hemen satın alınarak Kiptaş bünyesine katılması talimatını vermiş. 2021 yılında satın alınan bina yenilenerek bu hafta İstanbulluların kullanımına açıldı. 4,5 yılda İBB Miras’ın bünyesinde 943 yapı restore edilerek hayata yeniden katıldı. İstanbul’un hafızası yeniden canlandırıldı.
Yapının seyir terasından göreceğiniz İstanbul manzarasını eminim daha önce hiç görmediniz! Sadece bu eşsiz bina değil ayrıca dünyanın en ünlü fotoğraf ajansı da bu binada kalıcı olarak bir sergi salonu açtı.
Artık Bulgur Palas ve Magnum Photos İstanbullular ile kucaklaşmaya hazır! 1912’den beri İstanbul Boğazı’nı seyreden Bulgur Palas’ı eminim daha önce ziyaret etmediniz. Henri Cartier-Bresson’un ikonik fotoğraflarını görmek, Ara Güler’i anmak, dünya tarihinin dondurulmuş anlarına tanık olmak için Bulgur Palas’ı görmelisiniz.
Sizin için açılış günü İBB Kültür Dairesi Başkanı Oktay Özel, Magnum Photos Global Direktörü Marine Mérindol ve Magnum’un ilk Türk fotoğrafçısı Emin Özmen ile konuştum. İşte İstanbul’un 7.tepesinde olanlar..
İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanı Oktay Özel: İstanbul’un en güzel manzarasına sahip kütüphane
-Bize Bulgur Palas’ın hikayesini anlatır mısınız?
İstanbul’un 7. tepesi Cerrahpaşa’da Cerrah Mehmet Paşa Camii’nin yanı başında çok eşsiz bir eserin önündeyiz. 1912 yılında meşhur İtalyan mimar Guilio Mongeri’ye Habip Bey tarafından sipariş ediliyor. Habip Bey bir tüccar, bulgur ticareti yapıyor. O nedenle yapıya halk arasında Bulgur Palas adı verilmiş bizde bugün bu ismi devam ettiriyoruz. Ancak Habip Bey bir gün bile burada kalamıyor, vefat ediyor. Onun vefatından sonra ticari borçları nedeniyle yapı Osmanlı Bankası’na devrediliyor, ardından bina Garanti Bankası’na geçiyor. İnsanların sahilden bakınca görebildikleri oldukça heybetli bir yapı. Başkanımız Ekrem İmamoğlu 2021 yılında binayı gezdiğinde hızlı bir talimatla yapının İstanbullulara kazandırılmasını istedi. Bina Kiptaş koordinatörlüğünde kamusallaştırıldı. Kiptaş’ın dokunuşuyla yeni nesil bir kamusal mekân haline getirildi ve İstanbulluların hizmetine açıldı. Bu alanda eğitim var, kültür var, sosyal hayat var, dolasıyla yaşam var. Sizin aracılığınızla tüm halkımızı buraya davet ediyoruz. Casa Botter gibi, Moda İskelesi gibi burası da gezilip görülecek yaşayan bir mekân artık.
-Bulgur Palas’ta Magnum Photos’un İstanbul sergisi var ancak sanırım bu iş birliği kalıcı, anlatır mısınız?
Magnum dünyanın en önemli fotoğraf ajanslarından biri, çok önemli fotoğrafçılara sahip bir ajans, Türkiye’den de sadece iki fotoğrafçı bu ajansa dahil olmuş, Ara Güler ve Emin Özmen. Bugün burada Emin Özmen’in de bir sergisi var. Magnum’un 77. yılında dünya siyasi tarihindeki olayların izdüşümünü de Magnum İstanbul sergisinde göreceğiz. Artık Bulgur Palas’ın son iki katı Magnum Photos ve İBB iş birliği ile fotoğraf sergilerine ev sahipliği yapacak. Onun altındaki iki kat ise, İstanbul en güzel manzarasına sahip kütüphanesi var, sizin aracılığınızla İstanbul’un gençlerini çocuklarını buraya davet edelim. İstanbul Senin uygulaması üzerinden kayıt olan öğrencilerimize İBB’den bir kahve de hediye! Biz İstanbul’un kütüphanelerini onlarla birlikte var edebiliyoruz. Bizim kütüphanelerimiz bir kültür evi formunda yazar buluşmaları, söyleşiler, atölyeler ve çalışma alanlarıyla yaşam kompleksine dönüşüyor. Bina bulunduğu topografyaya öyle güzel oturmuş ki, ikincil üçüncül fonksiyonları var bahçede İstanbul Kitapçısı, Beltur Kafe, girişte Kampüs dediğimiz yapı restore ettik çevredeki üniversitelerin kampüslerine terk ediyoruz orayı, artık oranın sahibi onlar, istedikleri gibi kullansınlar.
-İBB Miras bünyesinde 4,5 yılda 943 yapıyı onardınız, restore edip hayata kattınız, İBB Miras neler yapıyor?
İstanbul çok büyük bir kent, burada 35 bin kültürel miras alanı var bunları bir kurum tek başına onaramaz, koruyamaz. İstanbul mirasını, emanetini nasıl korur nasıl geleceğe taşırız düşüncesinden yola çıkarak İBB Miras kuruldu. Bugüne kadar bine yakın tarihi alanda dokunuş yaptık. Bu yapılar korunur, restore edilir ancak bunların içerisine yaşam koymadığınız sürece yine aynı hale gelir. Kara surları o nedenle çok önemli 60 bin ton, kamyonlar dolusu çöp temizledik oradan. O alana yıllardır yaşam girmediği için bu hale gelmiş. Yapıları restore ederken hangi alanda oraya can vereceğimizi de düşünüyoruz, bazen bir müze bazen kütüphane, galeri, kreş olarak hayata kattığımız zaman İstanbullular koruyor ve kolluyor, biz de tarihi eserlerimizi geleceğe aktarmış oluyoruz.
Magnum Photos Global Direktörü Marine Mérindol: Bu tarihi bina harika bir seçim
-Magnum Photos’un kuruluşunun 77. yılında Magnum İstanbul’da sergisinin içeriği hakkında bilgi verebilir misiniz?
Buraya İBB’nin davetiyle ve bu harika binanın açılışını yapmak için davet edildik. Biz burada Magnum’un ve Magnum fotoğrafçılarının hikayesini anlatıyoruz. Bu bina da tarihi bir bina o nedenle çok güzel bir seçim oldu. 1950’lerden bu yana Magnum fotoğrafçılığı anlatıyoruz. Bulunduğumuz bu katta da Magnum fotoğrafçısı olan Emin Özmen’in İstanbul ile kurduğu bağlantıyı anlatan sergisini görüyoruz.
-Magnum fotoğraf dünyasında çok özel bir yere sahip ve bu kuruma üye olmak için fotoğrafçılar çok sıkı elemelerden geçiyor.
Magnum’u özel kılan bunun bir kooperatif olmasıdır. Başka ajanslar da fotoğrafçılık yapıyor ama biz onlar gibi değiliz. Faaliyetlerimiz pek çok şeyi içeriyor, sergi yapıyoruz, galerimiz var, atölyeler yapıyoruz, kurumlarla çalışıyoruz. Biz gruplarda farklı sesleri bir araya getirerek farklı vizyonları bir araya getirerek dünyaya dair tek bir ses yaratmaya çalışıyoruz. Bu yüzden seçkilerimiz çok çeşitli, seçme prosedürümüz de çok incelikli, fotoğrafçılar önce aday oluyor, daha sonra üye olabiliyorlar. Ama fotoğrafçılar birbirlerini seçiyor bizim yaptığımız bir şey değil bu, bu seçimde yaptıkları işin kalitesine göre ve Magnum ailesinin bir üyesi olup olmayacaklarına karar veriyorlar.
Magnum Photos fotoğrafçısı Emin Özmen: Savaş değil belgesel fotoğrafçısıyım, olayları belgelemek için oradayım
-Bize Magnum’un 77.yılında İstanbul’da açtığı bu sergiyi anlatır mısınız?
Bu sergi Manifesto ismini taşıyor. 1930’lardan beri, yani Magnum’un kuruluşundan beri Magnum fotoğrafçılarının dünyanın çeşitli yerlerinde kaydettiği hikayeleri bir araya getiren bir sergi. Manifesto sergisi 2017 yılında da sergilendi ve kitabı yayınladı. 2017-2024 arasında ise benim İstanbul’da çektiğim fotoğraflar da eklenerek bu sergi yeniden düzenlendi.
-Bir fotoğrafçı için Magnum’a seçilmek çok zor, siz Türkiye’den Magnum’a seçilen ilk fotoğrafçısınız, Magnum fotoğrafçısı olmak neden bu kadar zor?
Magnum’a katılmak için duyuru yapılıyor ancak ben o yolla katılmadım beni davet ettiler. Magnum bir kooperatif dolayısıyla bizim bir patronumuz yok, Magnum’a kim katılacaksa içerideki fotoğrafçılar buna karar veriyor bazen benim olduğum gibi davet geliyor, ince bir eleme var, fotoğrafçılar oylanarak seçiliyor en az %50 oy almanız gerekiyor. Magnum’a katılabilir dedikleri zaman aslında aday oluyorsunuz, bundan sonra 4 yıllık bir süreç başlıyor bu süre içinde çalışmaya devam ediyorsunuz ve işleriniz yeniden oylanıyor. Oyların 3/2’sini almak zorundasınız. Bu oyu da alırsanız tam üye oluyorsunuz. Benim Magnum’a katılımım 7 yıl önceydi, tam üyeliğim ise 2 yıl önce gerçekleşti. Magnum’a üye olunca Magnum sizin oluyor o nedenle çok ince bir elemeden geçiyor fotoğrafçılar. 77 yıllık bir yapıdan bahsediyoruz. Henri-Cartier Bresson, Robert Capa , Bruno Barbey, Alessandra Sanguinetti, gibi önemli isimler bu arşivde değerli eserler kaydettiler, dünya ile paylaştılar eserlerini bu açıdan Magnum çok önemli bir yapı.
-Siz dünyanın birçok yerinde gerek savaşta gerek toplumsal olaylarda bulundunuz ve onları fotoğrafladınız, ne hissediyorsunuz bu olayların içindeyken? Korkuyor musunuz?
Korkmamak mümkün değil tabi ama ben kendimi savaş fotoğrafçısı olarak tanımlamıyorum, ben belgesel fotoğrafçısıyım. Ben olayları belgelemek için oradayım. Belli riskleri aldım bunları yapmak gerekiyor, kimse sizi zorla gönderemez bir savaş bölgesine. Kasım 2023 yılında Olay isimli bir kitabım çıktı. 2013’te Gezi’den bugüne kadar yaşanan toplumsal olayları içeren bir kitap bu. Güneydoğu’daki olaylardan, İstanbul’daki öğrenci protestoları, Soma madenindeki kayıplar gibi birçok olay var. Her şeyi çok çabuk unutuyoruz ben bu kitabı yaparken, toplumsal olaylar unutulmasın, hayata bir katkısı olsun diye yaptım.
*Magnum İstanbul’da sergisini 31 Ağustos 2024 tarihine kadar pazartesi günleri hariç 10.00-19.00 saatleri arasında Bulgur Palas’ta ziyaret edebilirsiniz.