Bir gün yaşam vardır. Bir adam, örneğin, sağlığı yerinde, yaşlı bile değil, hiç hastalık geçirmemiş. Her şey eskiden olduğu gibi, bundan sonra hep olacağı gibi. Kimsenin işine karışmadan, yalnızca kendisini bekleyen yaşamı düşünerek bir günden ötekine geçer bu adam. Sonra, ansızın, ölüm geliverir. Adam yavaşça iç geçirir, oturduğu yere yığılır; işte bu ölümdür. Ölümün bu apansız gelişi düşünmeye yer bırakmaz, zihnin avutucu bir söz arayıp bulmasına fırsat tanımaz. Ölümle baş başayızdır, kendi ölümlülüğümüzün indirgenmez gerçeğiyle. Uzun bir hastalıktan sonra gelen ölümü çaresiz kabul edebiliriz. Kaza sonucu ölümü bile yazgıya yükleyebiliriz. Ama bir insanın, görünürde hiçbir neden olmadan, yalnızca insan olduğu için ölmesi, bizi yaşamla ölüm arasındaki o görünmez sınıra o denli yaklaştırır ki, artık hangi tarafta olduğumuzu kestiremeyiz. Yaşam ölüme dönüşür, sanki bu ölüm, öteden beri bu yaşama sahip olmuş gibi. Hiç uyarılmadan ölmek. Şu anlamda, yaşam durur. Yaşam her an durabilir…” (Yalnızlığın Keşfi)

Ve yaşam 30 Nisan’da Paul Auster için durdu. Modern edebiyatın en önemli isimlerinden Paul Auster bu hafta 77 yaşında hayata veda etti. 

Bir gün hepimiz bir mezar taşı olacağız. Bu yazıyı okuyan sen, ben, çocuklarımız, torunlarımız…Doğduğumuz andan itibaren bildiğimiz tek şey bir gün öleceğimiz, ama nerede, ne zaman, nasıl olacak bunu bilmiyoruz. Bunları yazarak niyetim pazar gününüzü ölüme boğmak değil elbette ki. 

Paul Auster son kitabı Baumgartner’ı birkaç ay önce Kasım 2023’te yayınlamıştı. Auster uzun zamandan beri kanser ile mücadele ediyordu. Cancerland dediği yerden ayrılmadı, gördüğü tedaviler başarısız oldu. Dahası tedavilerin yan etkilerinden bezmiş artık tedavi olmayı reddediyordu. Ve herkesin sessizce kabul ettiği bir şey vardı ki Baumgartner yazarın son kitabıydı. Birçok eleştirmen kitap için tatsız eleştiriler yaptı. Kitap beklenenden kısa ve sığ hatta sıradan bulundu. Belirsiz bir sonla bitmesi bile eleştirildi. Kitap, eleştirmenleri ikna etmedi ama okurlar durumdan şikayetçi olmadı. Auster, The Guardian’a verdiği röportajda bu eleştirileri kabul ederek “kariyerim boyunca hiç yapmadığım bir şey, ilk kez kısa bir anlatı denemek istedim” diyor ve ekliyordu, “bu, yazdığım son şey olabilir!” 

Bir yazar öleceğini bilerek neler yazmak ister acaba? Belki de son günlerinin geldiğini bilerek ilk kez çalakalem bir kitap yazmıştı. Çünkü okurları bilir ki Auster zor ve uzun sürede yazı yazan bir yazardır, bir röportajında günde 8 saat çalıştığını, 8 saatte 1 sayfa yazarsa o günün verimli geçtiğini, her paragrafı defalarca yeniden yazdığını söylüyordu. Öyle ki okurlar Sunset Park’tan sonra yayınlanan 4321 isimli kitabını okuyabilmek için 7 yıl beklemişti. 

Paul Auster’ın ölümünden sonra kendisi de yazar olan eşi Siri Hustvedt, eşinin vefatını kendi duyuramadığı için biraz da sitem dolu uzunca bir Instagram postu yayınladı: 

“O bizimle, ailesiyle 30 Nisan 2024 saat 18:58’de, duvardan duvara kitap kaplı sevdiği odada vefat etti. Ölümünü kabul edemeden, sevdiklerine, değer verdiğimiz kişilere ölüm haberini veremeden medyadan ölüm haberleri yayıldı…

…Kocamın bilgisayarı yoktu, eliyle yazar ve müsveddeleri Olympia daktilosuna çekerdi. Hayatının son günlerinde gücünü kaybedene kadar torunumuz Miles’a mektuplar yazıyordu. Tedavi yüzünden elleri titrediği için asistanı Jen Dougherty bu yazıları deşifre etti. Miles’a yazdığı bu mektupların son kitabı olmasını istedi. Azimle bu mektubu yazdı ve bitirdi. Bu mektupla yazı hayatı son erdi.”

Paul Auster son kitabını 1.1.2024 tarihinde doğan torunu Miles Auster Hustvedt Ostrander’a yazdı. Yazdığı onlarca kitap babasının mezarında gördüğü o kök gibi nesiller boyu yayılacak. 

Tabutun konması için mezar açıldığında çukurun dibinden çıkan kalın, turuncu bir kök gördüm. Garip bir biçimde sakinleştirdi beni. Kısa bir an için, ölümün çıplak gerçeği törenin sözcüklerinin ve hareketlerinin ardına gizlenemez oldu. İşte oradaydı; dolaysız, süssüz, gözlerimi kaçırmama olanak tanımıyordu. Babam toprağın içine indiriliyordu ve zamanla tabutu dağılıp ayrılınca, o görmüş olduğum kökü beslemeye yarayacaktı bedeni. O gün söylenip yapılmış olan her şeyden daha çok anlamı vardı bunun benim için…” (Yalnızlığın Keşfi)

Ve Hıdrellez!

Ölüm varsa hayat yok, hayat varsa ölüm yok elbet! 

Bugün Hıdrellez, bizim Trakya için şenlik günü, hadi bakalım dilekler yazılsın, kurdeleler, paralar gül ağacına asılsın. Ateşlerden atlanılsın. Hızır’ın İlyas’a kavuştuğu gibi sizde sevdiklerinize, dileklerinize kavuşun!