Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan BRICS ilişkileri konusunda önceleri 'kimse bize karışamaz' türü demeçler verirken geçen hafta tavrını yumuşattı, 'AB'ye alternatif değil' dedi. Bu tavır değişikliği ekonomik kaygılarla yapılmış gibi görünüyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan BRICS ilişkileri konusunda önceleri ‘kimse bize karışamaz’ türü demeçler verirken geçen hafta tavrını yumuşattı. ‘Dış politikada makas değişikliği olmadığı’nın altını çizen Erdoğan BRICS’le ilişkiler için ‘mevcut angajmanların alternatifi değildir ve olamaz’ dedi. Bu tavır değişikliği ekonomik kaygılarla yapılmış gibi görünüyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek göreve geldiğinden bu yana sürekli AB ile ilişkilerin önemi üzerinde durup Türkiye’nin Batı’yla mevcut ilişkilerine bağlı olduğunu anlatmaya çalışıyor. Buna karşılık Cumhurbaşkanı, belki Batı’ya gözdağı amacıyla, Rusya ve BRICS’le ilişkileri geliştirmeye önem veriyordu. Erdoğan’ın bu konudaki tavır değişikliğinde Almanya ile yapılan son müzakerelerin ve Bakan Şimşek’in telkinlerinin etkili olduğu tahmin ediliyor.

Körfez ülkeleriyle ilişkiler de bu kapsamda sayılabilir. Genel seçimler ardından Körfez ülkelerine yapılan ziyaretlerden sonra 70 milyar dolarlık yeni yatırım ve sermaye girişi müjdeleri verilmişti. Geçen 16-17 aylık sürede bu konuda hiçbir somut adım atılamadı. Bu konuda duyumlarımız Körfez ülkelerinin de yatırım ve sermaye için Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin düzelmesini bekledikleri yönünde. Bunun normal olduğu çünkü özellikle hukuk sistemi ve işleyişinin mevcut haliyle Batılı sermaye gibi Körfez sermayesi için de caydırıcı olduğu bu alanlarda reformların yapılmasının istendiği açıkça gözüküyor.

Gümrük Birliği anlaşmasının yenilenmesi

Bakan Mehmet Şimşek geçen hafta IMF –Dünya Bankası toplantıları için gittiği ABD’de Brookings Enstitüsü’nün bir toplantısına da katıldı. Şimşek konuyla ilgili soruya “BRICS’in mevcut formatıyla bir diyalog platformu olduğu, AB gibi daha yapısal bir platformla eşit olmadığı” yanıtını verdi. Şimşek Türkiye’nin AB için bir yük olmaktan ziyade kazanım olduğunu kanıtladığını da söyledi. 

Şimşek Gümrük Birliği’ni hizmetler, kamu alımları ve tarımı da kapsayacak şekilde güncellemenin ticaret hacmini uzun vadede iki katına çıkarabileceğini vurgulayarak “Herkes bundan faydalanabilir ancak siyaset buna engel oluyor” dedi. Şimşek’in uzun süredir bu konu üzerinde durduğu bilinirken belli ki demokrasi ve insan hakları, hukuk reformu, ifade özgürlüğü gibi şartların yanı sıra Türkiye’nin BRICS  ilişkileri de masaya getiriliyor. Şimşek Körfez sermayesi yolunun da Batı ile ilişkiler nedeniyle kapandığının farkında.

Son dönemde Batı ülkelerinden gelen bu taleplerin Şimşek tarafından ‘ekonominin geleceği açısından kritik öneme sahip olduğu’ görüşüyle Erdoğan’a iletildiği konuşuluyor. Bu arada Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un ziyaretinin ardından Türkiye –Almanya ticari ilişkilerinin geliştirilmesi üzerinde durulduğu söylendi, ama Gümrük Birliği anlaşmasının yenilenmesi konusunda Şansölye’den yardım istendiği de tahmin ediliyor. 

İşte bu gelişmeler üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan Batı ile ilişkilere aynen 2023 Mayıs seçimlerinden sonra yaptığı gibi yeniden önem verme kararı vermiş olabilir. Almanya’nın başta göçmen konusu olmak üzere daha ne taleplerde bulunduğunu elbette bilmiyoruz. Bunun yanında Devlet Bahçeli’nin sürpriz Öcalan çıkışının ardında aslında nasıl bir ‘uluslararası ilişkiler’ bulunduğunu da bilmiyoruz. BRICS ile ilgili Batı’ya karşı takınılan sert tutumun yumuşatılmasında bu konunun da etkisi olabilir.

ABD’nin baskısı

Bahçeli’nin yaptığı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın henüz somut bir şey söylemediği bu çıkışın ardında neler olduğu bilinmezken en önemli aktörlerden ABD ile bir müzakere olup olmadığı da belli değil. Son dönemde ABD’nin Türkiye’yi ilgilendiren ciddi çıkışları ise aşikar. Geçen haftalarda Halkbank’ın İran’a ambargoyu delmekle suçlandığı davada ABD Mahkemeleri Halkbank’ın devlet kuruluşu olması nedeniyle yargılanamayacağına dair itirazını reddetti. Halkbank’ın tazminat ödemesi kararı çıkma ihtimali yeniden önem kazandı.

Bunun yanında Rusya’ya ambargonun delinmesi konusunda Türkiye’nin suçlandığını biliyoruz. ABD Hazine Bakanı Yellen diplomatik teamüllere aykırı biçimde, görüşmelerinden sonraki sosyal medya mesajında “Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan ile ciddi ekonomik reform gündemleri ve yaptırım kaçakçılığı ve terörün finansmanıyla mücadelenin önemi hakkında konuştum”  dedi.

Bununla birlikte Financial Times gazetesinde çıkan haberde Türkiye’nin ABD’den gelen uyarılar üzerine Amerikan menşeili askeri ürünlerin Rusya’ya ihracatını sessizce durdurduğu yazıldı. Habere göre Türkiye gümrük sistemini güncelleyerek Ukrayna savaşında kritik öneme sahip 40’tan fazla ABD yapımı ürünün ihracatını kısıtladı. Bu kısıtlamaların silahlarda kullanılan mikroçip, işlemci ve kontrol sistemlerini hedef aldığı belirtildi. 

İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan, BRICS’le ilişkilerdeki dozu yumuşatarak yaptığı bu açıklamada “Türkiye tüm platformlarda NATO müttefiki, AB’ye tüm üyelik müzakereleri yürüten bir ülke olarak yer almaktadır”  da diyerek makas değişikliği olmadığının altını çizmeye çalıştı. Bu gelişmelerin Bahçeli’nin siyasi çıkışı ve ardındaki gelişmelerle de ilişkisi olabilir. Ancak ekonomide bıçak sırtı gidişat devam ederken Türkiye’nin yabancı sermayeye, özellikle de artık doğrudan yatırım için yabancı sermayeye olan ihtiyacının acilleştiğini unutmayalım. Bence son çıkışlarda ekonomik kaygılar başrolü oynuyor.