İki ay önce, 27 Ağustos’ta 10 Haber’de yer alan yazımda, IMF heyetinin ekonomi yönetiminin daveti üzerine eylül ayı ortalarından sonra Türkiye’ye geleceğini ve bir rapor yazarak yeni ekonomi yönetimine destek vereceğini yazmıştım. Bunun üzerine Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından, davet etmediklerini ama bir IMF heyetinin geleceğini, Türkiye ile ilgili yetkililerinin yeni ekonomi politikalarını konuşmak istediği yönünde açıklama yapıldı.
Geçen hafta sonunda IMF’den yapılan açıklamada, 25-29 Eylül tarihlerinde bir heyetin Türkiye’yi ziyaret ettiği belirtilerek, kısa bir rapor yayımlandı. Raporda yeni ekonomi politikalarına destek verilerek, atılan adımların devam etmesi yönünde telkinde bulunuldu.
Bu rapor tüm dünyaya açıklandığında artık diğer ülkelerin ekonomi yöneticileri de, uluslararası banka ve aracı kurumlar da, Türkiye’nin yeni ekonomi politikasının IMF tarafından kabul gördüğünü anlamış oldular. Biz de böyle bir uluslararası mesajın verilmesinin, Türkiye’deki yeni yönetiminin elini kuvvetlendireceği için bu heyetin çağrıldığını belirtmiştik. Bakanlığın yazımızdaki takıldığı tek itiraz konusu “kimin davet ettiği” kısmıydı. Şahsen hala IMF heyetinin bizim tarafımızdan davet edilip, yeni ekonomi politikaları konusunda görüşlerini dünya ile paylaşılmasının istendiği görüşündeyim.
Raporun zamanlaması genel kurul öncesi
Bu görüşümü pekiştiren gelişmelerden birinin de, IMF raporunun tam da IMF-Dünya Bankası yıllık toplantılarından hemen önce kamuoyuna açıklanması olarak görüyorum. Bu sayede Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan ve diğer bürokratların Genel Kurul vesilesiyle Fas’ta yapacakları yoğun ikili görüşmeler öncesi ellerini kuvvetlendiren bir rapor yayımlanmış oldu.
Rapora baktığımızda genel olarak yeni politikaları destekleyici bir görünüm veriyor. Bununla birlikte ekonomi yönetiminin serbestleşme adımlarının temkinli olmasının yerine olduğu söylenirken, içeride yeterli bulunmayan döviz rezervlerindeki gidişat da övülüyor. Kurlara yapılan müdahalelerin ancak volatilite dönemleriyle sınırlı olması gerektiği belirtilirken, bunun ekonomi yönetimine aynı zamanda bir uyarı olarak da anlamak mümkün.
Raporda ekonomi yönetimini sıkıntıya düşürebilecek hemen hemen tek unsur, enflasyon hedefiyle ilgili. Bu yıl sonu için yüzde 69 enflasyon tahmini yapılırken, 2024 yıl sonu için ise yüzde 46’lık bir tahmin yer alıyor. Bu ekonomi yönetiminin piyasaları ikna etmek için çok uğraştığı 2024 yıl sonu yüzde 33’lük enflasyon hedefiyle büyük sapma gösteriyor. Zorluk ise ekonomi yönetiminin artık kendi tahminini piyasaya kabul ettirmekte zorlanacak olması. Tabii ki petrol fiyatları, savaş gibi bahaneler üretebilirler ama bunu kabul ettirmeleri çok zor.
IMF’nin ücret ve emekli maaş zamlarıyla ilgili “geriye doğru değil ileriye doğru enflasyon endekslemesi yapılmasını” istemesini, ekonomi yönetiminin eline verilmiş bir koz olarak görmek mümkün. Bu argümanı kullanarak, siyasi otoriteden yılbaşı zamlarının düşük tutulmasını isteyebilecekler.
Bunun yanında ekonomi yönetimine verilen en önemli desteklerden biri de faiz artışlarının devam etmesi gerektiğinin belirtilmesi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faizlerle ilgili bir sınırının olup olmadığı tartışılırken, ekonomik istikrar için fiyat artışlarının devamının şart olduğunun belirtilmesi, ekonomi yönetiminin siyasete karşı kullanacağı en önemli kozlardan biri olacak.
Asıl ilişkiler seçim sonrası
Peki, IMF-Türkiye ilişkileri bundan sonra nasıl seyredecek?
Duyumlarıma göre bu ilişkinin sürmesi planlanıyor. Daha doğrusu IMF ile ekonomi yönetiminin sürekli temas içinde kalması, alınan ve alınacak önlemler konusunda görüş alışverişinin sürmesi bekleniyor. Yeniden canlanan ilişkilerin yeni bir anlaşmaya gidip gitmeyeceği ise, doğal olarak, en çok merak edilen konuların başında geliyor.
IMF-Türkiye ilişkilerinin geleceğinin seçim sonrasında netleşeceğini tahmin ediyorum. Bir anlaşma yapılmasa bile bu ilişkinin devam edeceğini söylemek yanlış olmaz. Seçime kadar idare edilebilecek kararlarla gidilecek ama seçim öncesi uygulanacak politika esnemeleri, seçim sonrasındaki tabloyu yakından etkileyecek. KKM’nin tümüyle tasfiyesi dahil, birçok radikal tedbirin alınması, önemli yapısal tedbirlerin devreye sokulması gerekecek. İşte bu noktada hem IMF’den alınacak teknik desteğe, hem de yapılacak programın getireceği döviz girişlerine büyük ihtiyaç duyulacak.
Bence yeniden ısınmaya başlayan IMF ile ilişkiler, bundan sonra canlı seyredecek. Bu gelişmeleri önümüzdeki dönemde sıkça konu edeceğiz.