Yeni temsilci Di Bella’nın özgeçmişine bakıldığında mevcut temsilci Sadıkov’a kıyasla çok daha tecrübeli olduğu görülüyor. Bu nedenle Di Bella’nın göreve getirilmesini, IMF için Türkiye’nin öneminin arttığı biçiminde yorumlamak doğru olacaktır.

Uluslararası Para Fonu IMF, Türkiye temsilcisini değiştiriyor. Türkiye’ye temsilci olarak, daha önce önemli görevlerde bulunmuş, enflasyonla mücadele konusunda da deneyimli bir uzman getirildi. IMF Türkiye temsilciliğine atanan Gabriel Di Bella’nın Arjantin kökenli olmasının özel olarak anlamı olabilir mi, bilmiyoruz…

Di Bella’nın 2016 yılında Rusya’da IMF temsilcisi olarak çalıştığını biliyoruz. Bunun yanında IMF Avrupa Direktör Yardımcısı olarak bir süre çalıştığı da belirtiliyor. Yeni temsilcinin tek başına ve başka kişilerin katılımıyla, enerjiden kamu hesaplarına kadar çok sayıda ve geniş yelpazede yer alan ekonomik konularda makale ve incelemeleri de CV’sinde yer alıyor.

Yeni temsilci Di Bella’nın 2024 yılbaşında resmi olarak göreve başlayacağı tahmin ediliyor. Mevcut temsilci Azim Sadıkov 2022 yılı başlarında bu göreve atanmıştı ve bu atamayla diğer temsilcilere göre kısa sayılacak süreyle görev yapmış olacak.

Yeni temsilci Di Bella’nın yaklaşık 20 gün önce Türkiye’ye geldiğini öğrendik. Mevcut temsilci Sadikov’un bu sürede yeni temsilci arkadaşını Türkiye’deki kendi kontaklarıyla tanıştırdığını görüyoruz. Hem Ankara’da hem İstanbul’da IMF’in önceden beri Türkiye ekonomisi ile ilgili bilgi aldığı, görüş sorduğu ekonomi uzmanlarıyla ve sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle yeni temsilci Di Bella için tanışma toplantıları düzenleniyor.

Azim Sadikov’un neden görevinden ayrıldığının sorulması üzerine “kişisel nedenlerle Türkiye’den ayrılmak durumunda kaldığını” söylediğini öğrendik. Yeni temsilci atanması, rutin bir görev değişimi olarak lanse edilmeye çalışılıyor. Ancak Di Bella’nın özgeçmişine bakıldığında Sadıkov’a kıyasla çok daha tecrübeli olduğu ve IMF’in çeşitli departmanlarında ve önemli temsilciliklerinde görev yaptığı görülüyor. Bu nedenle Di Bella’nın göreve getirilmesini, IMF için Türkiye’nin öneminin arttığı biçiminde yorumlamak doğru olacaktır.

IMF ile yakın ilişki kesin

Daha önce Türkiye’deki ekonomi yönetiminin IMF’le dirsek temasını artırdığına, yeni dönemde IMF ile sıkı işbirliği içinde olunacağına ilişkin duyumlarımı yazmıştım. Bunun ardından IMF’in yıllardır olmayan biçimde, Türkiye’ye özel bir heyet göndereceğini ve yeni ekonomi politikaları için olumlu bir rapor açıklanacağını da söylemiştik. IMF heyetinin rutin 4.madde konsültasyonları dışında geniş kapsamlı bir inceleme için Türkiye’ye gelip Eylül ayı sonunda olumlu bir rapor yazıp bunu da kamuoyuna açıkladığına şahit olduk.

Başlayan yeni dönemdeki sıkı ilişkilerin önümüzdeki dönem daha da ısınmasını beklediğimi, bu kapsamda Dil Bella’nın gelişine özel bir önem atfetmenin abartılı olmayacağı görüşündeyim.

IMF ile daha açık biçimde görünür olacak sıcak ilişkilerin, seçimlerden sonra başlayacağını tahmin ediyorum. Sıkı ilişki kapsamına ne girer derseniz; Türkiye’nin yeni dönemde enflasyonu tek haneye indirebilmek için faiz artışları ve parasal sıkılaştırma adımlarına ek olarak daha kapsamlı, yapısal reformların yer alacağı bir ekonomik program gerektiği ortada. İşte bu noktada IMF’den en azından teknik destek alınacağına kesin gözüyle bakıyorum.

Bunun dışında seçimin hemen ertesinde IMF’le ilişkilerin niteliği konusunda bence önemli tartışmalara şahitlik edebiliriz. İktisatçıların hemen hepsi, seçimden sonra ciddi bir ekonomik program dizayn edilip, kararlılıkla bunun uygulanması gerektiği görüşünde. Mart sonrası uzun süre yeni seçim olmayacağı için, böyle bir programın uygulanması şansının artacağını belirtiyorlar.

En azından teknik destek

İktisatçıların bir bölümü IMF’den teknik destek alınsa bile yeni bir stand-by türü anlaşmaya gerek olmadığını, zaten Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bunu kabul etmeyeceği görüşünü belirtiyor.

Buna karşılık IMF’le bir anlaşma yapıldıktan sonra bunun adının neden resmi olarak konulmayacağını anlamadıklarını söyleyen iktisatçılar da var.

Bunlar, Hazine’ye değil doğrudan Merkez Bankası’na rezerv olarak gelecek bir kaynağa ihtiyaç olduğunu, bunun da ancak IMF’le resmi bir anlaşma yapılması halinde mümkün olabileceğini söylüyorlar. Bu kapsamda tasfiyesi başlayan KKM’nin tümüyle tasfiyesi için de böyle bir kaynağa ihtiyaç olduğunu hatırlatıyorlar.

İşin bu kısmının henüz belli olmadığı görüşündeyim. Resmi bir anlaşma olmasa bile şimdiden, “IMF’in de destek vereceği, yaklaşık 2,5 yıllık bir programın planlandığını” bir süredir kulislerden duyuyorum.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in şimdiye kadar dışarıdan yeterince dış kaynak bulamadığı ortada. Bu noktada ortaya çıkan ve giderilemeyen güven sorununun, IMF’le bir anlaşma yapılmadan tümüyle sağlanabilmesi de çok zor görünüyor. Körfez ülkelerinin bile, IMF’in onay vereceği bir program beklediği ekonomi kulislerinde konuşuluyor.

Önümüzdeki dönemin tartışmalarından birinin IMF ile ilişkiler olacağını tahmin ediyorum. Bu nedenle IMF’in Türkiye temsilciliğinde yaptığı değişimin ve daha deneyimli bir uzmanın bu göreve getirilmesinin, yakın ilişkilerin arifesinde önemli bir karar olduğu görüşündeyim.