İTO’dan yapılan yazılı açıklamaya göre Başkan Şekib Avdagiç Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın konuk olduğu İTO Eylül ayı meclis toplantısında çalışma hayatına ilişkin talep ve beklentileri dile getirmiş. Bakan Vedat Işıkhan’ı konuk ettiklerini belirten Avdagiç “Bu, şu anlama geliyor. İTO olarak Türk çalışma hayatının odağında olan bir meslek örgütüyüz. En büyük işveren temsilcisi biziz. En çok çalışan sayısı bizim üye firmalarımızda bulunuyor. Dolayısıyla Bakanlığımızla çok sıkı çalışıyor, sürekli iletişim içinde bulunuyoruz” de demiş.
Avdagiç’in AK Parti’ye çok yakın olduğunu, hükümetle koordineli ve işbirliği içinde mesaj vermeye özen gösterdiğini biliyoruz. İstediği zaman istediği bakanı getirip şikayetleri anlatabiliyor. Bir yandan da “İstediğimde istediğim bakanı getiriyorum. Güçlüyüm ,işlerinizi ben çözerim” demeye çalışıyor olabilir.
İTO Başkanı Avdagiç uzun zamandır çıkışlar yapıp sonradan belli ki, hükümetin isteği üzerine bu taleplerini yumuşatacak açıklamalar yapmaktan çekinmiyor. Bu yolla belki de “Daha büyük makamlara aday” olduğunu ima ediyor, onu bilemiyoruz. Bu gücü bir yerlerden aldığı ise belli.
Bakan Işıkhan ve sendika başkanları ne diyecek?
İTO Başkanı’nın yaptığı açıklamanın içeriğine geleceğim, ama önce merak ettiğim konulardan biri çalışma hayatından sorumlu, yani sadece iş insanlarının bakanı olmaması gereken bir bakanın İTO’nun bu açıklamaları karşısında ne yapacağı. Bu açıklamadan sonra acaba “Bunlar talep edildi, ama çoğunun olamayacağını kendilerine söyledim” diyebilecek mi? Yoksa İTO’ya “Bu talepleri aldım, yerine getirmeye çalışacağım” mı dedi? Peki bakanın tepkisini tabi ki merak ediyoruz da, işçi sendikaların tavrının ne olacağını da sormak gerekmiyor mu? Sendika başkanları bu taleplere ne diyecek?
AK Parti iktidarının başından beri iş dünyasının çıkarlarını daha fazla gözettiği rahatlıkla söylenebilir. Son 3-4 yılda yaşananlar bile bunun çarpıcı bir örneğini verdi; çalışan kesim, işçi, emekli, beyaz yakalı hepsinin yoksullaşması büyüdü. Buna karşılık en azından çalışma barışını gözetmek adına, bundan önceki bakanların bir denge arayışında olduklarını görmüytük. Kıdem tazminatı gibi bir çok sorunlu konu, sendikaların talebi, bakanların çabaları nedeniyle şimdiye kadar gelemedi. Mevcut Bakan Karahan ise başından beri sendikalara daha uzak görünüyor. Çalışma barışını gözetmek adına eskilere kıyasla fazla bir çaba göstermediği izlenimi veriyor. Tabii ki Bakanın bu konuda tepkisi önemli olacak, çalışanlar da bu taleplere ne diyeceğini yakından izleyecek.
İş dünyasını temsil eden odalar ve dernekler de fazla tepki çekmekten çekinip çalışma hayatına ilişkin aşırı, fütursuz denebilecek taleplerin hepsini birden sıralamamışlardı. İTO’nun talepleri bu açıdan da çok garip ve neye güvenerek “sadece beni kollayın” talebinde bulundu, bilmiyoruz.
Talepler hiç bu kadar fütursuz olmamıştı
İTO’nun açıkladığı talepler “İş Kanunu’nun ‘ekonomi dostu’ olacak şekilde güncellenmesi iş dünyasının temel önceliklerinden biri” diye başlıyor ve “ekonomi dostu”ndan kasıt belli ki “tümüyle sermaye dostu” talepler. Avdagiç “Kıdem tazminatı, işsizlik sigortası, işe iade tazminatı, sendikal tazminat gibi iş hayatına ilişkin pek çok katı düzenleme işverenin ilave istihdama yönelmesini zorlaştırıyor. İşveren ve işçiyi hukuki olarak karşı karşıya getiren düzenlemelerin gözden geçirilmesi fayda getirecektir” diyor. Yani “istediğimiz her şeyi verin, istediğimiz koşullarda işçi çalıştıralım” demek gibi bir şey.
“Kısa çalışma ödeneğinin ekonomik şartlardan dolayı istihdamını koruması gereken firmalar için etkin olarak kullanılması konusunda daha esnek bir yaklaşımın beklentisi içindeyiz” talebi var. Belli ki pandemi dönemindeki gibi mücbir sebep gerekmeden “verimsiz çalışsa da, işini bilmese de tüm işletmeler açık kalsın, çalışanların parasını da devlet ödesin” demeye çalışılıyor.
Avdagiç gelir vergisi dilimleri ve SGK üst limitinin gözden geçirilmesini isterken “İş mahkemelerinde açılan alacak ve tazminat davalarına ilişkin zamanaşımı sürelerinin bir yılla sınırlandırılması önem taşıyor” diyor. Siz şunu anlamaz mısınız; biz sendikalı olan, mesai isteyen işçiyi yasal zorlamayla, belli maddeye dayanıp atıyoruz ama mahkemeye gidiliyor, mahkeme süresi nasılsa biraz uzuyor. Bir yılla mahkeme süresini kapatın da işçi geri dönemesin…
Kendi isteğiyle ayrılana kıdem tazminatı vermeyelim, devletten aldığımız teşvik ve destekleri işler düzelince de geri ödemeyelim mealindeki taleplerin ardından “Olağan iş akışının bozulmaması için rutin sosyal güvenlik denetimlerinin istisnai durumlar dışında randevulu yapılması yararlı olacaktır” deniyor. Yani “habersiz denetim yapmayın, gelirken haber verin ki, sigortasız çalıştırdığımız işçileri dışarı çıkaralım, iş güvenliği filan o arada ortalığı düzeltiriz” der gibi.
Bu arada “ Yabancıların istihdamında, çalışma ve izinlerinde ‘bir yabancı için beş Türk işçi istihdamı’ gibi kriterlerin kolaylaştırılması iş dünyasının önemli beklentileri arasındadır” deniyor. Bu istedikleri gibi, ucuza belki sigortasız yabancıları işçi çalıştırıp mevcutları atalım demekten başka bir şey olabilir mi?
SGK’ya tabi olmadan çalıştırdıkları MESEM’den gelen stajyerlerin bir gün okul, dört gün işbaşında olmasını istiyor, Bağ-Kur prim ödemelerinde istisnalar gibi birçok talebi de listeye ekliyorlar.
40 yılı aşkın süredir ekonomi gazeteciliği yapıyorum ve bu kadar fütursuz biçimde sadece kendine yontan, neredeyse işçiye köle muamelesi yapacak ilkel bir çalışma düzenini savunabilen bir iş dünyası temsilcisi görmemiştim. Üstüne üstlük hem de Hazineye, yani halkın sırtına tekrar binecek yükler bunlar.
Bakan ve sendikacılar gibi iş dünyasının diğer temsilcilerinin de “vahşi kapitalizmin dorukları” olabilecek bu taleplere ne diyeceğini merak ediyorum.