Merkez Bankası ilk kez son iki haftadır kurların düşüşüne izin veriyor. 30 Eylül’den 17 Ekim’e kadar geçen sürede kurlar sepet bazında yüzde 1.3 oranında geriledi. Merkez Bankası’nın eskisi gibi güçlü döviz alım yapmayıp kurların düşüşüne izin vermesi ‘kurların enflasyona etkisi konusunda hatasını görmüş olabileceği’ şeklinde yorumlanıyor.
Geçtiğimiz hafta faiz toplantısı ardından yapılan açıklamada Merkez Bankası yönetiminin enflasyonla mücadelede yaşanan sapma ve gecikmeleri kabul ettiğini gördük. Eylül ayı enflasyonunun yüksek çıkmasının ardından ekim ayına ilişkin şimdiye kadar derlediği öncü verilerin de Merkez’in karamsarlığını artırmış olabileceği konuşuluyor.
Ekime ilişkin kötü bir enflasyon verisi gelmese bile ağustos ve eylül aylarında kurlarda yüksek artışa izin verilmesinin, bu sapmada çok etkili olduğu zaten bir süredir iktisatçılar tarafından belirtiliyor ve bu köşede yer alıyordu. Şimdi kurlarda son iki haftada yaşanan düşüş bu nedenle “Merkez Bankası’nın hatasını görerek düzeltme yoluna gittiği” yorumlarına neden oluyor. Ancak bunu söylemek için erken olduğu, önümüzdeki dönem takınacağı tutumun netleşmesinin beklenmesi gerektiğinin de altı çiziliyor.
Merkez şimdi de kur testinden geçecek
Geçen perşembe akşamı yani 16 Ekim tarihi itibariyle ekimde sepet bazında kurlardaki düşüş yüzde 1.6 oranına çıkmıştı. Cuma günü kurların yükselmesine izin verildi ve sepet bazında kurlardaki düşüş oranı yüzde 1.3’e düştü. Bu hareketin Merkez Bankası’nın döviz alarak kurların aşağı inmesini engellemekten vazgeçmesinin yanı sıra küçük artışlara da izin verdiği biçiminde değerlendirildi. İktisatçılar bu küçük dalgalanmalara izin verilmesinin önceden beri uygulanması gereken yöntem olduğunu ama Merkez Bankası’nın uzun süredir özellikle aşağı gelmesini engelleyerek kurların neredeyse sabit gitmesini tercih ettiğini hatırlattılar. O nedenle son iki haftadır yaşanan kur gelişmelerinin olumlu olduğunu belirtiyorlar.
Ancak bununla birlikte özellikle kurların yukarı gidişinde düzenli bir trendin oluşması halinde de müdahale edilmesi gerektiği belirtiliyor. Enflasyonla mücadelede kurların etkisinin azımsandığını bunun eylül enflasyon rakamıyla ortaya çıktığını, dolayısıyla kurlardaki reel değerlenmenin mutlaka yaşanması gerektiği kaydediliyor. Kurların özellikle yukarı doğru tümüyle serbest bırakılmasının enflasyonla mücadeleye büyük zarar verdiğinin artık görülmüş olması gerektiği ifade ediliyor.
Özetle; Merkez Bankası yönetimi şimdi de ‘kur testi’nden geçecek. Ağustosta yüzde 3, eylülde yüzde 1.7’lik kur artışlarının, yani böyle bir dönemde TL’nin reel olarak değer kaybetmesinin mücadeleye verdiği zararın görüldüğü tahmin ediliyor. Bu nedenle de özellikle yıl sonuna kadar reel değerlenmenin devam etmesinin, yıl sonu enflasyon hedefine yakınsama, bunun da ötesinde 2025 yılı hedefine güven sağlanması açısından şart olduğu kaydediliyor.
Bu arada geçen iki aydaki kur artışlarının Merkez Bankası yönetiminin tercihi mi yoksa siyasi iktidarın ihracatçıları gözetmek için verdiği bir talimattan mı kaynaklandığını henüz bilmiyoruz. Her iki ihtimalde de kurların yıl sonuna kadar düşmese bile yüksek oranda reel değer kazanması program için hayati görülüyor. Eğer siyasi bir talimat varsa bile Merkez Bankası’nın bu yolda devam edileceğinin siyasi otoriteye kabul ettirilmesinin şart olduğu ortada.
Rezervde küçük artışlara devam
Kurlardaki düşüşe izin vermeyip, Merkez Bankası’nın, kısa sürede aşırı rezerv büyüttüğü ortada. İşte bu sözünü ettiğimiz iki hafta içerisinde de yine rezervlerde artış oldu ama daha ılımlı ve makul bir artıştı. Belli ki Merkez rezerv biriktirme telaşından zorunlu olarak çıkıp ancak aşırı hareketi görünce piyasaya girmeyi tercih etti.
10 Ekim tarihinde 34.6 milyar dolar olan, swap hariç net rezervler 16 Ekim akşamı itibariyle 36.8 milyar dolara yükseldi. Bunun 10.2 milyar dolarlık kısmının kamunun döviz hesabından oluştuğunu bu çıkarıldığında asıl swap hariç net rezerv rakamının 26.6 milyar dolara çıktığını da söyleyelim. 16 Ekim tarihinde net dış varlıklar kalemi ise 160 milyar doları buldu.
Kurlardaki düşüş, yani nominal değerlenme olmasa bile, bu dönemde TL’nin reel değer kazanmasının önemi ortaya çıktı. Yıl sonu kadar bu trend devam ederse, Merkez Bankası, göğsünü gere gere çıkıp “Durumu düzelttik, enflasyon hedefimize yakınsadık” diyebilir. Ancak bu takdirde geçen iki ayda Merkez Bankası yönetiminin hata yaptığı da ortaya çıkacak demektir ama ne olursa olsun doğrunun yapılması önemli.