Ocak ayı enflasyonuyla ilgili tahminlerin sürekli yükseldiği gözleniyor. Piyasada yüzde 5.5, hatta yüzde 5’in üzerinde çıkacak Ocak ayı enflasyon rakamıyla mevcut planların bozulacağı söyleniyordu. Son günlerde iktisatçılar Ocak’ta yüzde 7’yi bulan enflasyon rakamıyla karşılaşabileceğimizi söylüyorlar. En iyi ihtimalle aylık enflasyon rakamının yüzde 6.5 civarında çıkması bekleniyor.
Ocak ayı enflasyonuyla ilgili yeni tahminler, Mayıs ayı sonunda yıllık enflasyonun yüzde 75’e kadar çıkacağı, daha sonra inişe geçse bile, 2024 yılının yüzde 45’in altında gerçekleşmeyeceği tahminlerini de artırmaya başladı.
Bu ayki Para Politikası Kurulu toplantısında zaten Merkez Bankası’nın yüksek oranlı maaş zamları tahmin edildiği için, politika faizini 2.5 puan daha artırıp yüzde 45’e çıkarması bekleniyordu. Ancak Ocak ayı enflasyonuyla ilgili yeni tahminler, artık bu oranın da yetmeyeceği tedirginliği yarattı.
Bunun yanında Merkez Bankası’nın piyasadaki fazla likiditeyi çekmekte başarılı olamaması da, politika faizinin daha yüksek olması gerektiği görüşünü güçlendiriyor. Beklenenden yüksek miktarda swap yapıp, döviz alan Merkez Bankası, bu nedenle piyasaya verdiği fazla likiditeyi çekemedi. “Aslında çekmedi mi, çekemedi mi?” tartışması da yapılıyor. Seçimlere kadar piyasanın rahat olması için, Hükümetin eline kuvvetlendirmek adına, fazla likiditeyi piyasada bırakarak uygulanan politikayı gevşettiği de konuşuluyor.
Likidite hâlâ sorun
İsteyerek yapsın ya da yapmasın; piyasada TL likiditesi, son dönemde azalsa bile, hala yüksek ve faiz artışlarına rağmen TL’ye cazibe kazandırma süreci bu nedenle baltalanmış görünüyor. Fazla likidite tercihi, politika faizi yüzde 42.5 olmasına rağmen, piyasadaki etkisinin aynı oranda hissedilmesini engelliyor. Çünkü bankalar gereken kaynağı daha ucuza fonlama yaparak buldukları için, mevduata yüksek faiz vermeyerek; hem fiili piyasa faiz oranını düşürüyor, hem de TL’ye dönüşün aksamasına neden oluyor.
Merkez Bankası istediği takdirde bu aşırı likiditeyi çekip, politika faizinin etkinliğini artırabilir, dolayısıyla TL’ye cazibe kazandırılmasını sağlayabilir ancak bunu yapmıyor. Merkez Bankası yönetiminin bankaları, zorunlu karşılık gibi yöntemlere başvurmayarak, kolladığı bile konuşuluyor. Bankacılar ise bu iddialara karşılık, “zorunlu karşılığın zaten çok yüksek olduğunu, tekrar artsa bile, sonunda yükün tasarruf sahibinden çıkacağını” belirtiyorlar.
Aslında bankaların dediği de doğru sayılabilir ama Merkez Bankası daha önceki kötü yönetimin faturasını büyük zararlar ederek ödedi ve ödemeye devam ediyor. Aslında nereden bakacak olursanız olun; ister Merkez Bankası zararı, ister ZK artışı, hepsinin faturasının sonunda kamuya, yani halka çıkacak.
Ancak şu anda TL’ye cazibe kazandırmak, beklentileri düzeltip reel faiz döneminin başladığını hissettirmek acilleşmiş durumda. Yeni yılda tekrar erimeye başlayan döviz rezervlerini de düşünürsek, programın başarıya ulaşacağı beklentisinin bozulma tehlikesi var.
Yabancı bankalar destekliyor ama
Yabancı bankalar son dönemde ekonomi yönetimine uyguladığı politika nedeniyle büyük destek veriyorlar. Sadece sözde kalmıyor, son banka hisse senetlerindeki yoğun alım örneğinde olduğu gibi, fon girişini artırıyorlar.
Yabancı fonlar ve banka temsilcilerinin, merak ettikleri sorunları, bugün yapılacak toplantıda Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan ve ekibine sormaları bekleniyor. Burada sorulara verilecek yanıtlar, sadece yabancı yatırımcılar değil, yerli yatırımcılar tarafından da merakla bekleniyor.
Soruların başında, yüzde 45’e çıkması beklenen politika faizinin daha yukarılara çıkıp çıkmayacağı konusunda Merkez Bankası’nın ne düşündüğü olacak. Başkan Gaye Erkan, beklentiler düzeltilemediği takdirde sıkılaşmanın artırılacağını söylemişti. Ancak bunu söylediği dönemlerde yüzde 45 faiz oranına çıkılması bile, zor bir ihtimal görülüyordu. Yüzde 45’e çıkacak faiz oranları o dönemlerde çok yeterli görülüyordu ancak son günlerde yaşananlar, artık bu oranının yetmeyeceği görüşünü savunanların sayısını artırmış durumda.
Faiz artışı sayısı ve oranının beklenenden çok yükseltilip yükseltilmeyeceği yanında, rezerv politikası, döviz kurlarının seyri, likiditenin ne zaman azaltılacağı, seçim sonrasında alınması gereken tedbirler gibi konuların da toplantıda gündeme gelmesi bekleniyor.
İşler Merkez Bankası’nın planladığı gibi gitmiyor gibi gözüküyor. Mayıs sonrası girilen yoldan sapılmaması ve beklentilerin bozulmaması için, ekonomi yönetiminin daha radikal düzenlemelere gitme ihtiyacı doğmuş olabilir.