Merkez Bankası mevduat oranlarının karşılıklarında dün değişiklik yaptı. Her ne kadar bu karar “miktarsal sıkılaşma” gibi lanse edilse de, fazla likiditenin çekilmesinde çok önemli bir etki beklenmiyor. Asıl amacın döviz rezervlerindeki erime hızlandığı için, KKM’nin hızlı çözülmesini engellemek olduğu anlaşılıyor.
Kur koruması sağlanan hesaplar için uygulanan zorunlu karşılık oranlarını yüzde 30’den 25’e indiren Merkez Bankası, buna karşılık yabancı para mevduatlarında TL cinsinden uygulanan ek karşılık oranını ise yüzde 4’den 8’e çıkardı.
Merkez Bankası’nın son günlerde hızlanan döviz rezervlerindeki erimeyi yavaşlatmak için böyle bir önlem aldığı anlaşılıyor. Çünkü bozulan KKM’ler karşılığı gereken döviz Merkez Bankası tarafından ödeniyor. Merkez Bankası bu erimeyi yavaşlatma, yani KKM erimesine fren koymak zorunda kaldı.
Bu arada bankaların KKM’lerde hızlı erimeyi teşvik ettikleri görülüyor. Bankalar bu hızlı erime konusunda, “KKM karşılıklarının yüksek olduğunu, maliyetlerinin bankalara fazla geldiğini” söylüyorlardı. Bu nedenle de vadesi dolan döviz bazlı KKM’ler için tasarrufu sahiplerine, TL’ye döndükleri takdirde yüzde 55 civarında faiz teklif ediyorlar. Ya da tasarruf sahibinin KKM’den dönüp normal döviz hesabı açması tercihini de kabul ediyorlar. Bankalar Birliği Başkanı geçen haftaki açıklamasında KKM’den dönüşlerde yüzde 20 oranında TL’ye dönüş olurken yüzde 20 döviz hesaplarına kaydığını açıkça söylemişti.
Rezervler bu hafta da erimeye devam
İşte döviz rezervlerinde sıkıntı yaşanması nedeniyle Merkez Bankası’nın rezerv erimesine yol açan KKM erime hızını kısıtlamak istediği görülüyor. O nedenle KKM karşılıklarını indiren Merkez buna karşılık döviz hesapları açılmasın diye, döviz hesaplarına uygulanan zorunlu karşılık oranlarını önemli oranda yükseltti.
Tasarruf sahiplerinin döviz hesapları karşılığı önemli karşılık yüklerinin ortaya çıkmasıyla, döviz ya da altın alıp yastık altına gitme ihtimalini sorduğumuzda, “döviz hesaplarına bankalar üste faiz istemediği sürece, dövizlerin bankada durmasının tercih edileceğini” yanıtını aldık. Dolayısıyla bu uygulama nedeniyle yastık altına ek bir kayışın söz konusu olması pek beklenmiyor.
Yabancı banka raporlarında ekonomideki gidişat övülürken, istenen yabancı sermaye girişinin pek olmadığı gözleniyor. Yılın son ayında yüklü gelen yabancı sermayenin hız kestiği görülüyor. Bu nedenle ihracat dövizlerini de alan Merkez Bankası. KKM dönüşlerinin de etkisiyle, mevcut rezervlerinden kaybetmeye devam ediyor.
Yılbaşından bu yana rezerv erimesi devam ederken, haftanın ilk günü olan geçtiğimiz Pazartesi günü itibariyle, swap hariç kamu dahil net rezervlerin eksi 52.5 milyar dolara kadar indiği görüldü. Bu rakam yılbaşında eksi 45 milyar dolara kadar yükselmişti. Dolayısıyla yılbaşından bu yana rezervlerdeki erimenin devam ettiği, hatta artık bir eğilim haline geldiği söylenebilir.
İşte bu nedenle alınan yeni kararlara, adına “miktarsal sıkılaşma” denilse bile, piyasadaki aşırı likiditenin çekilmesi konusunda ise önemli bir etki yaratması beklenmiyor. Bazı iktisatçılar bu kararların likiditeyi çekme etkisinin 70 milyar dolar düzeyinde olduğunu tahmin ediyor.
Bu rakam piyasadaki fazla likiditenin ancak yüzde 10’u anlamına geliyor. Çünkü geçtiğimiz hafta sonu itibariyle piyasadaki fazla likiditenin miktarı 700 milyar TL’nin üzerine çıkmıştı. Dolayısıyla Merkez Bankası’nın son kararlarının miktarsal sıkılaşma yönü oldukça zayıf. Asıl amaç rezervlerdeki erimenin frenlenmesi, bu soruna çözüm olması.
TL mevduat artmadıkça…
Bu son kararın ne kadar etkili olacağına gelince… İktisatçılar bu kararın KKM’den çözülmeler konusunda beklenen fren etkisini pek beklemiyorlar. Son günlerde döviz hesaplarındaki artışın devam ettiğini kaydeden iktisatçılar, piyasalarda son dönem yoğunlaşan “kurların seçim sonrası yeniden zıplayacağı” beklentisinin, bu eğilimde önemli rol oynadığını sandıklarını söylediler.
Buradaki asıl sorun ise TL mevduat faizlerinin artırılamaması. Bunun en önemli nedeni de piyasadaki fazla likidite ve Merkez Bankası’nın swaplar kanalıyla piyasaya politika faizinden düşük maliyetle fon sağlaması. Daha ucuza fonu elde eden bankalar, kredi talebi de azaldığı için, ayrıca mevduat toplayıp kaynak sağlamayı tercih etmiyorlar. Öyle olunca da TL mevduat faizlerine uyguladıkları faiz oranlarını iyice aşağı çekiyorlar.
Küçük tasarruf sahiplerine TL mevduat için yüzde 35 teklif edildiğini kaydeden bir bankacı, “bu oranı 2 puan artırıp yüzde 37 yaptığınızda bile çok büyük miktarda mevduat geldiğini gördüklerini” söyledi. Özetle; kimi küçük tasarruf sahibi çaresiz olduğu için bu faize bile razı oluyor. Bir kısmı ise “nasıl olsa kur yine artar” beklentisiyle döviz hesaplarına kayıyor.
Ekonomi politikalarında yine, ‘seçime kadar idare etme niyeti’nin öne çıktığı, bu nedenle küçük göstermelik kararlarla yetinildiği bir dönem yaşıyoruz. Seçimden sonra önemli kararlar, ekonomik tedbirler alınıp, gerçekten enflasyonla mücadele dönemi başlayabilecek mi, şimdilik meçhul.