Merkez Bankası’nın uyguladığı politika, yerel seçimlerin etkisiyle, ‘sözde sıkı para politikası’na dönüştü. Faiz artışları yüksek tutulurken, piyasadaki likiditenin çekilmemesi, faiz oranlarının etkisini yumuşatıyor.
Merkez Bankası bu hafta New York’da büyük fonların katılımıyla bir yatırımcı toplantısı düzenleyecek. Bu toplantıda Merkez Bankası yönetimi önce bir sunum yapacak ama sonunda yatırımcıların sorularını yanıtlayacak. Bu sorular arasında piyasada bırakılan fazla likiditenin sıkı parayı ne kadar etkilediği, bu konuda neler yapılacağı, bunun faiz yansımasının başkan Gaye Erkan’a sorulması bekleniyor.
Piyasadaki likidite fazlasının 300 milyar TL’nin üzerine çıktığı görülüyor. Geçen ay 250 milyar TL civarında iken Merkez Bankası depo ihaleleri ile bu parayı çekme girişiminde bulundu, ilk birkaç gün yoğun ihaleler yaptı. Ancak bu yöntemden yeterince sonuç alınamadığı görüldü ve likidite daha da yükseldi…
Depo ihalelerindeki faiz oranlarının politika faizine yaklaşması üzerine Merkez Bankası’nın yoğun ihaleleri bıraktığı, çünkü ihalelerin sonuç verebilmesi için faizlerinin politika faizinin üzerine çıkmasından çekindiği tahmin ediliyor. Piyasalarda oluşacak “Merkez Bankası düşük faizle piyasaya para verip, daha yüksek faizle aynı parayı geri alıyor” denilmesini istemediğini sanıyoruz.
Böyle bir durumda yılsonu itibariyle yaklaşık 900 milyar TL olarak açıklanacak Merkez Bankası zarar rakamının, 2024 yılı içinde de sürmesi sonucu doğacaktı. Merkez Bankası’nın zarar etmesinin aynı zamanda yine sıkı parayı politikasının etkisini azaltan bir unsur olduğu biliniyor. İşte Merkez Bankası yönetiminin, hem kamuoyunda oluşacak olumsuz havadan, hem de zararın büyümesinden sıkı para politikası zarar göreceği gerekçesiyle bu ihaleleri azalttığını görüyoruz.
TL mevduat faizi artışını önlüyor
Likiditenin bu kadar yüksek olmasının yarattığı en önemli sonuçlardan biri Merkez Bankası’nın istediği TL mevduatın yeterince artmaması sonucunu beraberinde getiriyor. Daha önce bankaların Merkez Bankası’ndaki swaplarının artmasıyla yaratılan bu etkiyi dile getirmiştik. Bankaların Merkez Bankası’ndaki swaplarının son günlerde azaldığı görülüyor. Ancak buna karşılık Merkez Bankası yabancı girişinin getirdiği imkanla, piyasadan döviz alarak, karşılığı verdiği TL ile yeniden likiditeyi artırdı. Bankalardan almak yerine piyasadan döviz aldığı gibi, bunu yine şeffaflığı gözetmeden yaptığını da söylemek gerek.
İşte bu fazla likidite, bankaların TL mevduatı cazip kılmak için faiz oranlarını yeterince artırmasının önüne geçiyor. Zaten kredi talebinin fazla olmadığı bir dönemde bankalar, TL mevduata yüksek faiz vererek, buradan fonlamayı pek istemiyorlar. Bunun yerine hem swaplar kanalıyla Merkez Bankası’ndan daha ucuza fonlama yapıyorlar, hem de seçimden sonra piyasaların netleşmesini bekledikleri için, bu süreyi fazla risk almadan geçirmek istiyorlar.
Merkez Bankası normal TL mevduata yüksek faiz vermesi konusunda bankalara çok fazla baskı yapmıyor. Buna karşılık döviz bazlı KKM’den TL mevduata dönüş için yüksek faiz vermelerini istiyor. Bu nedenle normal TL mevduat faizi, özellikle de küçük miktarlarda olunca, faizi yüzde 40 civarında seyretmeye devam ediyor.
Buna karşılık döviz bazlı KKM’sinin vadesi dolan müşterilere Merkez Bankası’nın istediği biçimde, TL mevduata dönmeleri halinde yüzde 55’e varan faizler veriliyor. Böylece bir kereliğine, en fazla 6 ay için yüksek faiz veriliyor, daha sonrasında, ihtiyaç olmadığı takdirde, normal TL mevduat faizi verilecek.
Seçim endeksli sıkı para
Bu tablo aslında Merkez Bankası’nın istemediği bir tablo. Merkez Bankası politika faizinin üzerinde reel getiri sağlayan TL mevduat faizi verilmesini, bu yolla tasarrufların TL’ye çevrilmesini istiyor. Ancak bir yandan da, bankaların üzerine fazla gitmek istemediği için, bu konuda bir baskı yapmaktan çekiniyor.
Merkez Bankası’nın bir yandan likidite fazlasını geri çekmek istiyor görünmesine rağmen, öte yandan Mart sonunda yapılacak seçimlere kadar likidite fazlasıyla piyasaların rahat etmesini istediği anlaşılıyor. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istediği biçimde, seçimler için iktidarı gözeten bir sıkı para politikası uygulamayı tercih ediyor. İşte bu nedenle “sözde sıkı para politikası” uyguladığını düşünüyoruz.
Aksi takdirde, depo ihaleleri dışında, piyasadaki likiditeyi çekmek için başka yöntemlere de başvurabilir. Zorunlu karşılıkların artırılması yoluyla likiditeyi çekip, hem de maliyetini düşürmesi söz konusu olabilir ama bu yolu seçmiyor. Yine, mevzuatta yeri olan likidite bonoları çıkararak, kısa vadede likidite fazlasını geri çekme yoluna gidebilir ama bunu da tercih etmiyor.
Seçimlere kadar hem verilen yılbaşı zamları nedeniyle, hem de kamu harcamaları artırılarak, belli ki piyasalar rahat ettirilecek. Bu plana Merkez bankası da uyuyor ve o nedenle tam anlamıyla sıkı para politikası uygulaması yaptığını artık söyleyemiyoruz.
Seçimler sonrasında durum değişecek mi, Hükümet istediği takdirde daha da sıkılaşması gereken politika yerine, eskisi gibi, “bir ileri-iki geri para politikası” mı uygulayacak, orası meçhul.