Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, giderek daha fazla biçimde, geniş toplumsal kesimlerin tepkisini alacak konuşmalar yapıyor. Bu durum 2001’de sıkı istikrar paketi uygulamasına rağmen, Bakan Kemal Derviş’in tüm kesimlerle konuşup ikna yolunu seçmesiyle tam tersine bir görüntü oluşturuyor. Hangi tavrın program yürütülmesinde etkili olacağını ise yakında göreceğiz.
Bakan Şimşek bir süredir sanki savunma pozisyonuna geçmiş gibi; aldığı kararların doğruluğunu sert bir tavırla anlatmaya başladı. Bunda AKP içinden gelen tepkilerin artmasının, kabinedeki arkadaşlarından destek alamamasının, bunun üstüne muhalefetin program uygulamaları ilerledikçe gösterdiği tepkinin büyümesinin etkili olduğunu tahmin ediyorum.
Önceki gün Bloomberg HT’de verdiği söyleşide asgari ücret konusunda söyledikleri, yurt dışı harçlar konusunda “imkanı olmayan gidebilir mi, imkanı olan gidiyor” demesi, çok geniş bir kesimden tepki gördü. Bunun yanında muhalefet partilerinin de bu sert tavır üzerinde, doğal olarak, Bakan Şimşek’e tepkilerini iyice artırdıkları gözlendi.
Bu arada EYT konusundaki tavrı da gerçeklikten uzaktı. Sanki EYT kararını muhalefet almış gibi davrandı. Bu yıl bütçesindeki 742 milyar TL’lik EYT yükünü hatırlatan, bunun milli gelirde yüzde 2 anlamına geldiğini kaydeden Şimşek, bu kararın muhalefetin popülizm baskısı nedeniyle alındığını söyledi. Bakan Şimşek’in, geçen hafta CHP Genel Başkan Yardımcısı Karatepe ile görüşmesinde de bu konuda Kemal Kılıçdaroğlu’nu suçlayıp, “çok bastırmasa bu karar alınmayacaktı suç onun” gibi bir söylemde bulunduğunu duydum.
Popülizm uygulaması iktidara aittir
Bakan Şimşek, konuşmasında asgari ücret ve emekli maaşlarına zam taleplerinin popülist tavırlar olduğunu belirtip, “koparılan yaygaralar doğru değil” demiş. Bakan Şimşek bu sözleriyle, 21 yıldır politika uygulamasının tümüyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait olduğunu bildiği için, “geçmişte alınan yanlış kararları başka bir yere havale etmeye çalışıyor” izlenimi veriyor. Halbuki sorumlusu belli ekonomik tabloyu, kimin üzerine yıkmaya çalışırsa çalışsın, gerçeği değiştirmeyeceğini bilmesi gerek. Ayrıca son dönemde gecikmeli gelen ve faturayı büyüten kararların sorumlusu da hala aynı adres.
Bütün demokrasilerde seçim öncesi, özellikle muhalefetin çeşitli popülist vaatler verdiğini herkes bilir. Son Fransa seçiminde aşırı sağın birinci parti olurken, yapılmayacağı belli sayısız vaatlerinin büyük rol oynadığını yeni gördük. Demokrasilerde böyle; muhalefet seçimi kazanmak için vaatler verir, vaatlerin boşa çıkıp çıkmadığını ancak iktidara geldiğinde anlarsınız. Normalde vaatlerini yerine getirmeyen iktidarlara da vatandaş “sözünü yerine getirmedi” diye, bir sonraki seçimde aynı görevi vermez. Buradan yola çıkarsak; Bakan Şimşek’in söylediği popülist eylemlerin tümü Cumhurbaşkanı Erdoğan’a aittir ve aldığı EYT kararının sorumluluğunu da AKP’nin sandıkta ödemesi gerekir.
Eğer Bakan Şimşek, haklı olarak, kendisinden önceki ekonomi yönetimlerine söz söylemek istiyorsa, faturayı muhalefete çıkarması doğru olamaz, çünkü 21 yıldır iktidarda olan bellidir. Ekonomiyi çıkmaza sokan kararlar bellidir, o zaman çatılacak adres de bellidir. Tüm bunlar seçimlerle iktidarların değiştiği bir sistemde, yani demokrasilerde doğal bir süreçtir. İktidarların yaptıklarını muhalefete yüklemek demokrasilerde işleyen bir argüman olamaz.
Bakan Şimşek’in “asgari ücretin yetersiz olduğu”nu belirten yoksul kesimlere, bu sıkıntıları dile getiren muhalefete, “yaygara yapıyorlar” demesi, bırakın bir teknisyene, bir politikacıya bile uygun olmayan bir tavır. Demokrasilerde elbette toplumsal kesimler talepte bulunacak, durumlarını kendi açılarından dile getirecekler. Buna karşılık asgari ücreti son dönemde sabit dolarla açıklamanız, olmadık ülkelerle kıyaslama yapmanız, her şeyden önce enflasyon oranlarına güvenilmediğin bilerek bunları söylemeniz de, popülizm kapsamına girmez mi?
Dünkü iş dünyasıyla yaptığı vergi toplantılarından sonra TİM Başkanı yine çıktı, kurları artırın dedi, cirolar üzerinden vergi vermeye karşıyız dedi. Bakan Şimşek’in şimdiye kadar iş dünyasından gelen saçma karşı çıkışları bile, kamuoyu önünde “yaygara koparıyorlar” diye tanımladığını hiç görmedik…
Programa zarar verir
Bakan Şimşek belli ki tek başına mücadele veriyor, yakın çevresiyle büyük çaba gösteriyor, kafasında bir model var onu hayata geçirmek istiyor, bunu yaparken en çok köstek olanın AKP’liler olduğunu görüyor. Kabinedeki arkadaşlarından son vergi paketinde olduğu gibi, hiçbir katkı görmüyor ve bu nedenlerle belli ki zaman zaman bıkkın hale gelebiliyor. Ayrıca politikada gelecek aramadığını gösterir biçimde teknik kalarak, eleştirileri tek başına göğüslemeyi seçiyor.
Bunlar saygı duyulacak görüşler ama bunların hiç biri, göreviyle bağdaşan bir tavrı koruma ihtiyacını ortadan kaldırmıyor. Kendisine de bir fırsatla söylediğim gibi; bu süreci yürütürken, 2001 programını, Bakan Derviş’in tüm kesimleri ikna için nasıl çabaladığını, zor kararları bile kesimleri ikna ederek nasıl aldırdığını incelemesi gerekiyordu. Mevcut bürokraside o devlet hafızasını canlandıracak imkânı sildiler ama o dönemi bütün samimiyetiyle anlatacak, o dönemki artıları eksileri komplekssiz aktaracak bir çok insan var. Bakan Şimşek’in bunların önemli bölümünü tanıdığını da biliyorum.
Bu sert ve üstten üslubun hem kendisine, hem de uygulanan ekonomik programa zarar verdiğini, “yapılan iyi işlerin bile böyle bir tepki ortamında güme gitme tehlikesi olduğunu” Bakan Şimşek’in biran önce görmesi gerekiyor. Çünkü ülkeye katkı vermek adına girilen yol tamamlanmaz ve yarıda kalırsa, fatura iyice büyür, ülke daha da zor durumlara düşebilir.