Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in istifa edeceğine ilişkin söylentilerin ekonomiye faturasının 10 milyar dolar olarak hesaplandığını öğrendik. Ekonomi yönetiminin yaptığı bu hesapta daha çok döviz rezervindeki kaybın yer aldığı tahmin ediliyor. Rezerv kaybına rağmen, aylık ortalamalara göre ağustostaki sepet kur artışının yüzde 3’e çıktığını, bunun yarattığı tahribatı da unutmamak gerek.
Mehmet Şimşek’in istifa ettiği, danışmanlarla atıştığı, huzursuz olduğu gibi peş peşe çıkan haberlerin kaynağı olarak siyasi kulislerde daha çok AKP’li bazı parti yöneticileri bürokratlar ve danışmanların parmağı olduğu konuşuluyor. Buna neden olarak da geldiğinden beri Şimşek ve yeni ekonomi politikalarına karşı olan kesimlerin varlığına dikkat çekiliyor. Bu kesimlerin içinde eski bakanların hakim oldukları medya kuruluşları ve beraber hareket ettiği bilinen bazı bürokrat ve danışmaların isimleri konuşuluyor.
Bu söylentilerin kulislere dökülmesinin zamanlamasını sorduğunuzda daha çok “Yıllık enflasyon rakamlarındaki düşüş önümüzdeki dönemde hızlanacak, o dönem geldiğinde Bakan Şimşek’in itibarının yükselmesi söz konusu, o nedenle bu gelişmeler yaşanmadan yıpratılmak isteniyor” amacının güdüldüğünden söz ediliyor. Kısacası yıllık enflasyonda baz etkisiyle fazla düşüş olmadan enflasyon belirlenen hedeflere yakınsamadan operasyon yapma amacının bu söylentilerin zamanlamasında önemli rol oynadığı görüşü hakim.
Daralma kaynaklı şikayetler
Bu arada tabii ki ekonomideki daralmanın belirginleşmesine bu kesimlerin irtibatlı olduğu iş dünyası temsilcilerinin de aynı anda şikayetlerini yüksek sesle dile getirmeye başlamalarına zamanlama açısından dikkat çekiliyor. Böyle bir programda ekonomik daralmanın kaçınılmaz olduğu, bunun tüm kesimleri etkileyeceğinin zaten bilindiği ama buna rağmen sanki normal canlı seyir sürecekmiş gibi şikayet edildiği kaydediliyor. Bu arada iş dünyası içindeki bu kesimlerin kaygısının da; geçmiş 3 yıllık dönemde ucuz krediler, döviz spekülasyonları gibi uygulanan politika sonuçlarıyla varlıklarını çok arttırdıkları şimdi bunların hem aynı düzenin devam etmesi hem de varlık artışlarından vergi alınmasını önlemek için, Şimşek’i istemeyen partideki ve kamudaki kesimlere destek verdikleri de konuşuluyor.
Peki, Mehmet Şimşek, bu söylentilerin sonucunda itibar kaybına uğradı mı derseniz; tam tersi bir sonucun çıktığını söylemek mümkün. Yaşanan gelişmeler Mehmet Şimşek ve politikasının uygulanmaya devam etmesinin kaçınılmaz olduğunu yeniden gösterdi bile diyebiliriz. Bakan Şimşek’in bu söylentiler başladığında bu haberlerden rahatsız olduğunu, çevresinden duyuyorduk. İş fazla dallanıp budaklanmasın diye fazla bir açıklama yapmaktan geri durduğu, doruk noktaya ulaşınca mecburen çıkıp açıklama yaptığı da söyleniyordu.
Peki, bu söylentilerin ekonomiye faturası ne oldu? Ekonomi yönetimiyle yakın ilişkide olan iş kesimlerinden aldığımız bilgilere göre bu konuda bir hesap yapılmış. Ekonomi yönetiminin, son söylentilerin ekonomiye faturasını 10 milyar dolar civarında hesap ettiğini öğrendik. Bu hesap içine ne katılmış, nasıl hesap yapılmış, açıkçası bilmiyoruz ama verilere baktığımız zaman, bu süreçte yaklaşık döviz rezervi kaybının hesaplarda asıl unsuru oluşturduğunu tahmin ediyoruz.
Aylık kur artışı yüzde 3
Ağustos başından bu yana, döviz rezervindeki erimenin 7-8 milyar doları bulduğu tahmin ediliyor. Daha önce küresel Japon yeni carry trade furyası nedeniyle, 5-6 milyar dolar rezerv kaybı olmuş, ancak daha sonra bunun 1 milyar doları hariç geri gelmişti. Seçimden sonra toplam 94 milyar dolarlık rezerv artışının son gelişmelerle 88 milyar dolara indiğini söyleyebiliriz.
Hem rezerv kaybı yaşanırken hem de Merkez Bankası’nın bu süreçte yani ağustosta kurlardaki eski seviyeyi koruyamadığı görüldü. Hatta ağustosta çıkacak enflasyon rakamına da bağlı olarak, TL’nin reel değer kaybı olduğu söylenebilir. Ağustosta sepet bazında aylık ortalama olarak kurlardaki artış yüzde 3’ü buldu. Bu oranın normal şartlarda, yani enflasyon hesaplamalarına bakıldığında, yüzde 1.5’i aşmaması gerekiyordu
Özetle rezerv kaybının yanında bu kurlar üzerindeki söylentilerin baskısını da bunun etkisinin olduğu, son dönemdeki dövize talebin yeniden kıpırdanmasını da fatura hesaplarken hesaba katmak gerekebilir.
Tüm bu hareketler uygulanan ekonomi programa zaten sağlanamayan güvenin iyice zayıflamasına neden oluyor. Bu sakıncayı giderip güven sağlamak ve enflasyon beklentilerini düşürebilmek için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni program ve ismi bununla özdeşleyen Bakan Şimşek’in arkasında daha sıkı durduğunu, eylemleriyle göstermesi gerekiyor.