Bakan Şimşek istediği fon akışını sonunda sağlamayı başardı. Bu sürecin başarıyla sonuçlanması için, faiz artışı ve bütçe disiplini yanında, ek radikal tedbirler gerekiyor. Yani; Bakan Şimşek’in asıl işi seçimden sonra başlayacak diyebiliriz.

Bir süredir fon akışı başlayıp döviz rezervlerinde artış yaşanırken, dün gelen haberler piyasadaki havayı iyice olumluya çevirdi. Türkiye’nin risk primini gösteren CDS’ler 300 puanın altına inerken, Kasım ayında da bütçenin fazla verdiği açıklandı. Bununla birlikte Merkez Bankası’nın piyasa anketinde 2024 yıl sonu enflasyon beklentisinin yüzde 41’lere kadar indiği gözlendi. Önümüzdeki hafta içinde özellikle tahvillere yabancı girişinin devam edeceği anlaşılırken, rezervlerdeki artışın da sürmesi bekleniyor.

Ekim sonundan bu yana geçen bir ayı aşkın sürede, net rezervler sürpriz biçimde artış kaydetti. Eksi 65 milyar dolarlara kadar inen swap hariç kamu dahil net rezerv rakamı, 13 Aralık itibariyle eksi 51 milyar dolara yükseldi. Dolayısıyla bu süredeki net rezerv artışının 14 milyar doları bulduğu anlaşıldı. Merkez Bankası bilançosunu yakından takip eden iktisatçılar, bu artışın önümüzdeki haftalarda devam etmesini, özellikle tahvile yabancı girişinin daha da hızlanabileceğini söylüyorlar.

Faiz beklentisi cazibeyi artırdı

Son 1,5 aylık sürede kaydedilen bu olumlu gelişmelerde Merkez Bankası’nın yüksek politika faiz artışlarının yanında, küresel finans kesimindeki olumlu gelişmeler de önemli rol oynadı. Sözünü ettiğimiz bu süre içerisinde ABD’nin 10 yıllık tahvil faizinin yüzde 4.96’dan yüzde 3.90’a gerilediğini gözlemledik. Özellikle geçen haftaki FED toplantısı ardından verilen olumlu mesajlar piyasalarda büyük coşku yarattı. ABD tahvil faizlerindeki düşüşün devam etmesi ve 2024 ‘da faiz indirimi sayısının piyasa tarafından 5 ya da 6 kez yapılacağı beklentisi, tüm gelişmekte olan ülkelerin CDS primlerinde düşüşe neden oldu. Bu düşüşten Türkiye de yararlanırken, faiz artışlarının devam edeceği beklentisi Türkiye’nin cazibesini iyice artırdı.

Kış aylarında bahar havası

Uluslararası sermayenin ön almak için bir an önce Türkiye’ye gelip tahvil ve hisse senedine yatırım yapma hevesi açıkça görülüyor. Bu süre içerisinde Türkiye’ye gelen yabancı sermaye içinde, daha önce söylediğimiz “bıyıklı yandaş yabancı”ların bulunduğu hala konuşuluyor. Ancak son haftada normal kısa vadeli yatırım yapan yabancı fonların da önemli girişlere imza attığı açık. Tahvil faizlerindeki yükseklik yabancıların ilgisi çekerken, yoğun giriş nedeniyle tahvil faizlerinde gerileme görmeye başladık. Bu da yabancıların bu furyadan faydalanmak için ellerini çabuk tutmaya çalıştıklarının bir göstergesi.

Özetle; yabancı fon girişi artık başladı ve devam edecek gibi gözüküyor. Ancak bu sürecin devam ettirilmesi için, iktisatçılar Aralık ayındaki 2,5 puanlık enflasyon beklentisinin yanında Ocak ayında da artışların devam etmesi gerektiğini belirtiyorlar. Bu sayede yılbaşında verilecek yüksek oranlı maaş zamlarının yaratacağı içtalebi artırma etkisinin de yumuşatabileceğini söylüyorlar.

Şimşek’in Erdoğan’ı ikna etmesi gerekecek

Asıl iş ise bu girişlerin sürekliliğinin sağlanması ve önemli doğrudan yabancı sermaye girişlerinin gerçekleştirilebilmesinde. İşte Mart sonu yapılacak yerel seçimlere kadar, faiz artışları ve olumluya çevrilen küresel iklim nedeniyle sıcak para girişinin devam etmesini, artık bekleyebiliriz. Ancak ondan sonra, özellikle doğrudan yatırım için gelecek yabancı sermaye için, Mehmet Şimşek’in radikal tedbir alınması konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ikna etmesi gerekecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oluşacak görece olumlu hava ve döviz sıkıntısının atlatılması nedeniyle, harcamaları artırma eğilimine tekrar girme tehlikesinin bulunduğu çok açık. Bunu önlemek için bütçe disiplinini kalıcı biçimde sağlayacak, istikrarın önünde engel olan yapısal konularda tedbirlerin alınmasına ihtiyaç var.

Bununla birlikte, amaçlanan önemli yatırımların başlaması için, doğrudan yabancı sermaye girişini sağlayacak güven ikliminin tam anlamıyla oluşturulması gerekecek. Yani hala Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomi politikalarında değişiklik yapacağına ilişkin şüpheler var ve bu şüphelerin giderilmesi gerekiyor. İşte bu nedenle örneğin Merkez Bankası bağımsızlığı gibi, kurumsal yapıyı güçlendirecek yapısal tedbirlere ve kararlara ihtiyaç duyulacak. Mehmet Şimşek’in bu tür radikal kararlar konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ikna edip edemeyeceği henüz bilinmiyor.

Ek radikal tedbirler alınmazsa enflasyon düşmez

Bu güven sağlanamadığı takdirde, o zaman tartışmaları başlayan, IMF’le yeni bir anlaşma yapılmasına daha fazla ihtiyaç duyulması gündeme gelecek.

Ek tedbirler olmadığı takdirde, enflasyon bütçe disiplini ve parasal disiplinle yüzde 30’lara, hatta 20’li rakamlara indirilebilir. Ancak piyasa beklentilerinin de gösterdiği gibi; enflasyon bu rakamlara düşse de, yüksek reel faizin uzun süre uygulanması yönünde bir ihtiyaç hissediliyor. Bu kadar uzun süre, bu kadar sıkı para ve bütçe politikasına Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın razı olması pek beklenemez. Seçim sonrası ek radikal tedbirler alınmazsa, enflasyonun yüzde 20’nin altına indirilmesi, neredeyse imkansız gözüküyor.