Anayasa Mahkemesi’nin Hatay Milletvekili Can Atalay’ın serbest bırakılmasını öngören kararı ardından yaşanan gelişmeler “Anayasa darbesi” denilecek kadar büyük bir yargı krizine neden oldu. Ekonomi açısından bakılınca, öncelikli olarak, “bu tür krizlerin yaratacağı etkiler” tartışılır. Tabşi ki bunun tartışılması lazım ancak bu krizin nedenlerinin arasında ekonomik gelişmeler olup olmadığını da konuşmak gerektiğini düşünüyorum.
AKP’yi ve Ankara’daki siyasi gelişmeleri yakından takip edenler, bu krizin aslında AKP içindeki kliklerin, AKP ile MHP arasındaki ayrılıkların su yüzüne çıkması olarak anlatıyorlar. Seçim sonrası sürpriz biçimde Batı yakınlaşmasının arkasında, seçim öncesinde verilmiş sözlerin bulunduğu, bu çerçevede MHP ile kurulan ittifakın bozulup yenilerinin oluşturulacağı da söylenenler arasında.
Yeni İçişleri Bakanı kanalıyla yürütülen çete ve mafyaya karşı savaşın, MHP’nin desteklediği eski Bakan Süleyman Soylu’nun tasfiyesini gerektirdiği, bununla birlikte Batı yakınlaşması için gereken Türkiye’nin kara parayla ilgili gri listeden çıkabileceği konuşuluyor. Böylece halkın tepkisini çeken “devletin yerine geçen çeteler” algısının temizlenip, devlete yeniden güvenin amaçlandığı söyleniyor.
Bu doğrultuda yaşanan iyileşme nedeniyle halkın yeni bakana güven beslemeye başladığı gözleniyor. Bu arada bir başsavcının, alınan rüşvetlerle yargıda her türlü kararın verildiğini içeren, çeşitli isimlerin de yer aldığı bir dilekçenin HSK’ya verdiği haberi çıktı. Ardından ise bu dilekçede adı geçen yargı mensupları için MİT’in bir soruşturma yapıp Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ilettiği haberlerini yapan, herkesin doğruluğundan emin olduğu bir basın mensubu tutuklanıp hapse atıldı. 5 gün sonra aynı mahkeme gazeteciyi serbest bıraktı.
Can Atalay davası bahane mi?
Aynı süreçte yine bir İstanbul Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin tutukluluğunun sona erdirilmesini istediği milletvekili Can Atalay hakkında, hukukta yeri bulunmamasına rağmen, konuyu Yargıtay’a gönderdi. MHP’ye yakın hukukçuların ağırlıkta olduğu konuşulan Yargıtay’da, 3. Ceza Dairesi gelen dosya üzerine olumlu oy veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Bu arada aynı Daire, TBMM’yi de Atalay hakkında daha önceki kararı okutup milletvekilliğini düşürmediği için suçladı.
Yargıtay’ın böyle bir yetkisi olmadığı açık. Kritik konulardan biri 3. Daire’nin suç duyurusu sonucu davanın Anayasa Mahkemesi’nde görülecek olması, 9 üye olumlu karar verdiği için, bunlar katılmayınca zaten Mahkeme’nin toplanamayacağını bildiği halde, neden böyle bir karar aldığı. Bu nedenle “yargı darbesi”, “AYM ve TBMM’ye kafa tutmak” gibi tanımlamalar yapılıyor.
Yani suç duyurusunun sonuçsuz kalacak olup, sadece kaosa neden olacağı biliniyor. Bununla birlikte zamanlaması da, ister istemez işin içinde başka kaygılar yattığını, insana düşündürtüyor. Bu nedenle sorular sorup, durumu sizinle birlikte anlamaya çalışmak istiyorum.
Ancak bundan önce ekonomide yaşanan akıldışı politikalar sonucu gelinen noktada, artık yeni alınan tedbirlerle ekonomide durgunluğun başladığını ve uzun süreceğinin belli olduğunu da not edelim. Bunu şunun için söylüyorum ki; bu düzende ekonominin yavaşladığı, başka bir deyişle pastanın küçüldüğü dönemlerde, bu tür siyasi ve güvenlik-yargı krizlerinin ortaya çıktığını şimdiye kadar epeyce gördük. Yani; “yeni bir pasta krizi mi” bunu sorgulayalım:
Sorular çok…
-Hapisten çıkarılan mafya babalarının hemen bir partiyi ziyaret edip teşekkür ettiklerini, ardından devlete ve Cumhurbaşkanı’na destek açıklayıp, muhalif kesimlere tehdit yağdırmaları ile bu krizin bir ilgisi var mı?
-İçişleri Bakanı’nın tüm mafya gruplarına, uyuşturucu kaçakçılarına karşı önemli operasyonlar yapması, TC vatandaşlığı verilen İnterpol’un aradığı uluslararası kaçakçıların yakalanması, yapılan soruşturmalarda bazı siyasilerin mafya ilişkilerinin ortaya çıkma tehlikesi, bu krizi tetiklemiş olabilir mi?
-Uzun zamandır sürdürülen kara para trafiğinin işlemesinde, bazı siyasiler ile yargı mensuplarının bulunduğu iddiaları doğru mu, bu doğrular ortaya çıkmaya başlayacağı için mi, bu kriz tetiklendi?
-Bazı magazin aktörlerinin kara para ile ilgisi bulunduğu, birilerinin paralarını akladıkları gibi soruşturma sonuçları ortaya çıkmaya başladığı, dosyalardan önemli isimler çıkabileceği için mi, kriz bu süreçte ortaya çıktı?
-Çok büyük paralardan söz ediyoruz. Bir seferde akıllara gelmeyecek kadar büyük uyuşturucu, insan kaçakçılığı, silah, yasadışı bahis gelirlerinden söz ediyoruz. Bunların hepsi de yasa dışı, büyük cezalar gerektiren, vergisi ödenmeyen, tezgâhı sürdürmek için politikacı, bürokrat ilişkisi gerektiren faaliyetler. Soruşturmalar ilerledikçe uzantıların çıkma tehlikesi mi belirdi?
-Bu soruşturmalarda gri listeden çıkmak için, uluslararası teşkilatlardan destek alınıyor mu; bu bilindiği için mi, birileri “milli yargı” vurgusu yapıyor?
Soru çok: Bu kriz nereye evrilecek, bu soruların yanıtları alınacak mı?