Bu fotoğraf 2021 yılında Eskişehir OMM’de (Odunpazarı Modern Sanat Müzesi) çekildi.
Ön planda Eskişehir Büşükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, sağında müzenin kurucusu iş insanı Erol Tabanca ve solunda ben varım.
Bu fotoğraf çekildiğinde Yılmaz Hoca 84 yaşındaydı.
Ertesi günü bana şehri gezdirmişti.
Yeniden yarattığı Porsuk Nehri’nde gondolla dolaşmış, temalı parkları ve müzeleri gezmiştik.
Sekiz saat büyük bir enerjiyle hikayesini anlattı
Abartmıyorum Büyükerşen o gün sekiz saati benimle birlikte geçirmişti.
Hiç durmadan, sekiz saat boyunca yönettiği şehri ve o şehrin hikayesini anlatmıştı.
Dipdiri ve zindeydi.
Sekiz saatin sonunda sabah geldiği gibi aynı enerji ile belediyeye dönmüştü.
Ama asıl enerjisi neşesiydi…
Sekiz saat boyunca yüzündeki gülümseme hiç eksilmemişti.
Büyükerşen’in en büyük başarısı bu Akdeniz neşesiydi
O gün şunu düşünmüştüm.
Yılmaz Büyükerşen’in Eskişehir’e yaptığı en büyük hizmet buydu…
O bitmeyen gülümsemesini, hiç eksilmeyen neşesini aynı şiddetle Eskişehir’in bütün sokaklarına geçirmişti.
Yılmaz Hoca Eskişehir’e Akdeniz neşesini ve ruhunu kazandıran insandı…
Yani son 20 yılda Türkiye’de kaybettiğimiz en güzel yanımızı…
Bugün Türkiye’deki bütün araştırmalarda öğrenci mutluluğu en yüksek üniversite Eskişehir Anadolu Üniversitesi.
O mutluluğu veren en büyük şey de şehrin onlara verdiği özgürlük ve yaşama hazzı.
Yılmaz Hoca’dan gelen telefonla başlayan hikayemiz
O gün otele döndüğümde geriye dönmüş, Yılmaz Büyükerşen’le tanıştığım yılları hatırlamıştım..
Galiba 1979 yılıydı…
Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde genç bir yardımcı doçenttim.
Bir gün ondan telefon almıştım…
Beni Eskişehir İletişim Fakültesi’nde ders vermeye davet etmişti.
İki yıl boyunca sabah trenle Eskişehir’e gidip akşam yine trenle döndüm.
Dersten aldığım parayla dönüşte Devlet Demiryollarının yemekli vagonunda bir kadeh Ankara viskisi içip bozkırı seyrederdim.
“Elveda Başkaldırı” kitabımın ilk sayfaları o trende yazıldı.
Alman gazeteciye ‘Bu şehir neresi’ diye sordum ve cevabı şu oldu
12 Eylül’den sonra Yılmaz Hocayla dostluğumuz daha da büyüdü.
Hiç eksilmeyen gülüşü, neşesi, pozitiv enerjisi benim için hep rol modeli oldu.
Bundan 5-6 yıl önce Almanya’nın Bild gazetesinin o günkü genel yönetmeni Kai Diekmann’a Eskişehir’in bir fotoğrafını gösterdim ve “Sence bu hangi şehir” diye sordum.
Fotoğrafa baktı ve “Bir Orta Avrupa şehri olmalı ama hangisi çıkaramadım” dedi.
Oranın Anadolu’daki Eskişehir olduğunu söyleyince çok şaşırmıştı.
Porsuk’taki o fotoğrafları bir km’lik nehir boyu sanıyordum
Yılmaz Hoca’yla bir tekneye binip Eskişehir’in ortasından temalı parka kadar Porsuk’un bütün şehir güzergahını gezmiştik.
Ben fotoğraflarda gördüğümüz yeri bir kilometre falan özel olarak geliştirilmiş bir nehir boyu sanıyordum.
Meğer 11 kilometrelik bir güzergahmış.
O gün tekneden nehrin iki yanındaki hayatı gözlemlemiştim.
İnsana umut veren, modernite duygusunu yaşatan, cıvıl cıvıl neşeli bir hayat vardı o nehrin kenarında.
Türkiye’nin bütün şehirlerinin bu neşeye kavuştuğunu hayal etmiştim.
Keşke bütün şehirlerimizde böyle güleryüzlü, neşeli, vizyoner, yapıcı belediye başkanlarımız olsa diye düşünmüştüm.
1960’larda ilk işleri şehre çiçekçi dükkanı getirmek olmuştu
Eskişehir’de üniversiteyi büyük hoca rahmetli Prof. Orhan Oğuz kurmuştu.
En büyük yardımcısı o dönemin genç öğretim üyesi Yılmaz Büyükerşen olmuştu.
Yaptıkları ilk işlerden biri de Ankara’nın en tanınmış çiçekçisini ikna ederek ona Eskişehir’de çiçekçi dükkanı açtırmak olmuştu.
Bu şehrin yeniden doğuşuna tanık olduğum günlerde eyalet sisteminin Türkiye için daha iyi olabileceği fikrine gelmiştim.
Yılmaz Büyükerşen gibi şehirlere, bölgelere ruh veren, enerjik insanların Türkiye’yi uçurduğunu, bölgeler arasındaki rekabetin bizi yukarılara taşıyacağını ve her seçimde en az yedi bölgede başarılı başbakan, Cumhurbaşkanı adayımız olabileceğini hayal etmiştim.
Clint Eastwood 93 yaşında Adalet Arayan filmini çekiyor
Şimdi Yılmaz Büyükerşen yeniden aday gösterilmiyor…
Yılmaz Hocanın kendi kararı ile bırakmasını bile kaldıramayan bünyem çok büyük bir çelişki içinde.
Siyasette gençleşmeyi savunan bir insanım ve savunmaya devam edeceğim.
Ama bir yandan çok başarılı bazı istisnaların ve biricik örneklerin de kaideyi bozmayacağını bilenlerdenim.
Siz bu yazıyı okurken Clint Eastwood “Juror No.2” adlı yeni filmini çekiyordu.
Ve bu filmi gülümseyerek çekiyordu.
Bu filmde adaleti arıyor yine…
Ridley Scott, Yılmaz Hocayla aynı yaşta…
Napolyon filmini o yaşta çekti…
Yılmaz Hoca çekilirken mendebur suratlı popülist liderler bela olmaya devam ediyor
Benim üzüldüğüm dünyanın başına bela olan 70 plus popülist liderler o asık suratları ile dünyayı yönetmeye devam ederken Yılmaz Hoca gibi en büyük başarısı umut, neşe ve güler yüz olan insanların geri çekilmesi…
Eskişehir’de yaşan bir insan olsaydım kesinlikle Yılmaz Hocanın tekrar aday olması için çabalardım.
Çünkü o şehrin en büyük zenginliğinin güler yüzlülük, neşe ve bu modern hayat tarzı olduğunu çok iyi bilirdim.
O neşenin, o gülümsemenin, o hayatı güzel yaşama heyecanının Porsuk boylarından çekildiğini düşünün…
İçki yasaklarının başladığı, konserlerin yasaklandığı, genç insanların hayatlarının tekrar evlerin içine çekildiği, sokakları tenhalaşmış bir şehri tahayyül edin…
Ne kalır o bütün Türkiye’nin hayal şehri Eskişehir’den…
Ne kalır…
O nedenle diyorum ki Allah Yılmaz Hocanın o bitmeyen gülümsemesini Eskişehir gökyüzünden mahrum etmesin.