Cumhurbaşkanının oğlu Bilal Erdoğan önceki gün yaptığı bir konuşmada 31 Aralık gecesi dua edeceklerini, 1 Ocak sabahı da Galata Köprüsü’nde Gazze mitingi yapacaklarını söyledi.

Bir anlamda “yılbaşını eğlenerek kutlamayacaklarını” ima etti.

Çoğu insan farkında değil ama, başında bulunduğu TÜGVA bir süredir ilginç bir eylem biçimi geliştirdi.

Pazar sabahları bazı camilerinde toplu halde namaz kılıyorlar.

Bu namaz için seçtikleri ilk iki cami de şu:

Taksim ve Teşvikiye Camileri…

Kravatlı Bilal Erdoğan’ın yeni belagatının hedefi

Bilal Erdoğan ayrıca son bir aydır tarzında değişiklik yaptı.

Artık onu eskisine göre daha sık kravatlı ve takım elbiseli görüyoruz.

Sık sık konuşma fırsatları yaratıyor ve konuşuyor.

Sadece kontrol ettikleri medyada değil, muhalif medyada da yer buluyor bu konuşmalar.

Bütün bunlara bakınca, kendisinin “Belli bir amaca” yönelik yeni bir strateji uygulamaya başladığı izlenimi doğuyor.

Babası olmazsa yerine o mu aday?

Bazı çevrelerde bu “Babası aday olmazsa onun yerine kendisi hazırlanıyor” şeklinde yorumlanıyor.

Doğrusu ben buna pek ihtimal vermiyorum. Cumhurbaşkanının yeniden aday olacağı çok daha güçlü bir ihtimal.

Ama oğlunun bu yeni stratejisinin bir amacı ve hedefi olduğu da açık.

Mesela parti başkanlığı…

Bilal Erdoğan’ın bütün konuşmalarını dikkatle takip ediyorum.

Bu yeni stratejisi çerçevesinde yaptığı konuşmalarında çok belirgin bir İslami vurgu var.

Bundan anlaşılıyor ki, belirlediği hedefe yürürken bu “İslami vurguyu” daha da arttıracak.

1 Ocak eylemi bunun ilk işareti…

Sorunun cevabı güvenilir bir İslami yazardan geldi

O zaman akla şu soru geliyor:

2025 Türkiyesi’nde siyasette islami vurgunun ne kadar etkisi olabilir?

Mesela Cumhurbaşkanı adayı olursa, bu İslami vurgu onun seçimi kazanmasında belirleyici faktör haline gelebilir mi?

İlginç bir tesadüf Bilal Erdoğan’ın 1 Ocak eylemini açıkladığı gün bu sorunun cevabı ondan değil ama çok güvenilir bir İslami kaynaktan geldi.

Karar Gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren’in yazısının başlığı şuydu:

“Bilal’in Serzenişi…”

Taşgetiren dindar kesimin en itibarlı yazarlarından biridir.

Taşgetiren: Acaba aile içinde şöyle bir sıkıntı mı var?

Taşgetiren de yazısına şu cümleyle başlıyor:

“Son zamanlarda da babasından sonra “Halef” olabileceğine dair tahminler sıklaştı. Siyasetin baskın sorusu şöyle çünkü: Erdoğan yeniden aday olacak mı, olabilecek mi, olmayacaksa Ak Parti’deki halefi kim olur?

Biraz “Tayyip’in yerini dolduracak aday” sıkıntısı çekiliyor ve orada acaba “Aileden biri pozitif ayrımcılığa nail olur mu?” sorusu etrafında Bilâl’in ismi öne çıkıyor.”

Dindar nesil misyonu Bilal Erdoğan’a emanet edildi

Sonra ona biçilen rolü anlatıyor:

“Bilâl Ak Parti iktidarları döneminde kendisine gençlikle ilişki misyonu biçmiş göründü. “Dindar nesil” misyonu ona emanet edilmiş gibi oldu ya da kendisi o misyonu üstlendi. İmam Hatiplerle ilgilendi, İlim Yayma Cemiyeti ile ilgilendi,”

Peki AKP seçmeni ve Erdoğan’a oy vermiş seçmen, gözü kapalı Bilal Erdoğan’a oy verir mi?

Yani “Dindarlık özelliği” muhafazakar oyları aynen Bilal Erdoğan’a taşır mı?

Sözü yine, İslami çevrelerde itibarı yüksek din insanına, Ahmet Taşgetiren’e bırakıyorum.

Bu islami sorunun cevabını islami çevreden bir insan verecek:

Ey vatandaş iki adaydan biri alnı secdeye varan biriyse oyunu hangisine verirsin?

(*) “ARGEDER Strateji Enstitüsü Başkanı Mehmet Ali Kulat bir veriyi paylaştı kamuoyu ile. Kendisi muhafazakâr kimliği ile biliniyor.

Bir araştırma yapmış. Araştırmada vatandaşlara şunu sormuş:

“Siyasi tercihlerinizde iki adaydan birinin rakibine göre daha dindar olması tercihinizi olumlu anlamda ne düzeyde etkiler?”

Şimdi sonuçlara dikkat:

10 yıl önceki cevap, bugün verilen cevap

(*) 10 yıl önce bu soruya “Çok etkiler” ve “Etkiler” diyenlerin oranı yüzde 62 seviyesindeydi.”

Peki bugün durum ne?

Sıkı durun….

(*) “Bugün aynı oran dramatik bir düşüşle yüzde 31 seviyesine geriledi.”

Araştırmayı yapan Kulat’ın paylaştığı ilginç not

Araştırmayı yapan Mehmet Ali Kulat muhafazakar bir insan.

Paylaştığı bu veriyi şu çarpıcı cümleyle paylaştı:

“Dindar siyasetçiye bakış açısında geldiğimiz nokta bu…”

Şimdi ben de görüşlerimi yazayım.

Bu araştırma cami cemaati ilüzyonu ve dindar nesil projesinin çöküşü demek

Bana göre bu araştırma sonucu Cumhurbaşkanı ve çevresinin 23 yıl boyunca iddialı “Dindar nesil” projesinin çöküşünün vatandaş tarafından ilanıdır.

Fethullah Gülen’in “Altın nesil” diye başlattığı, toplumun dindarlaştırılması projesi ilk büyük darbeyi o yıllarda aldı.

Şimdi de tamamen çöktü.

Türkiye siyaseti üzerinde dolaşan cami cemaati hayaleti kayboluyor

Türkiye siyaseti üzerinde 30 yıldır bir “Camii cemaati hayaleti” dolaşıyordu.

Buna göre “cami cemaatine dokunmayan hiç bir siyasi hareket iktidara gelemezdi.”

Ben de yıllardır hep şunu savunuyorum:

“Türkiye’de cami cemaati diye sosyolojik bir olgu yoktur.

Bu araştırmanın sonucu “Cami Cemaati İlüzyonunun” da sonu anlamına geliyor.

AKP’nin başlangıçtaki hatası 23 yıl sonra anlaşıldı

AKP’en büyük hatası işte bu hayalete inanmaktı.

AKP ilk yıllardan beri kendisini iktidara “Alnı secdeye varan insanların getirdiği” varsayımı üzerine siyaset geliştirdi.

Oysa 2022’de onu iktidara getiren oyların büyük bölümü “ANAP; Doğruyol ve DSP’den” gelmişti.

Ve bu insanlar “Erdoğan’ın partisine dini saiklerle oy vermediler.”

Liderleri tarafından iflas ettirilmiş bir merkezin küskün insanlarıydı onlar.

“Biz Milli Görüş gömleğini çıkardık” diyen bir Erdoğan’ın partisine oy verdiler.

Ama Cumhurbaşkanı bu sosyolojik temel üzerine bir “ Dindar nesil” ve ona dayalı bir “devlet” inşa etmeye çalıştı.

Olmadı…

Geri tepti.

Son beş aylık araştırmalara göre en dipteki iki kurum

Son 5 aydır baktığım bütün ciddi araştırmaların ortak yanı şu.

Halkın gözünde itibarı en düşük iki kurum Diyanet İşleri ve Milli Eğitim Bakanlığı.

Her ikisi de o “Dindar nesil ilüzyonunun” temel direkleri haline getirilmek isteniyordu.

İkisi de iflas etti.

Elinde kılıçla minbere çıkan Diyanet İşleri başkanı gitti, Türkiye sanki memnuniyetini göstermek için bu yılbaşını bir çok şehirde çok daha renkli ve ışıklı kutluyor.

Seküler semtlerdeki camilerde toplu sabah namazı yanlış adres

Diyeceğim şu:

Eğer Bilal Erdoğan gerçekten “babasının makamına” yönelik bir niyete sahipse…

TUGVA’nın İslami renkleri üzerine kurulu bu yeni siyaset yanlış adreslerde dolaşıyor.

Eğer bu yürüyüşe seküler semtlerde kıldıkları toplu Sabah namazları ile başladılarsa, yanlış adres.

Araştırmalar gösteriyor ki, Bilal Erdoğan önce kendi muhafazakar semtlerinde kaybettikleri insanları ikna turlarına başlamalı.

Ama Taşgetiren’in yazdığı araştırma gösteriyor ki; artık o mahalleleri de toplu sabah namazları ve Gazze mitingleri ile geri kazanmak mümkün değil.

Bütün Türkiye için daha dünyevi meselelere çözüm gerekiyor.

Önce şu tarihi sorunun  mantıklı cevabı verilmeli

2001 yılanda en güçsüz üçlü koalisyon döneminde Türkiye’nin en derin ve yapısal krizi 3 yılda aşılabilirken, bugün en güçlendirilmiş hükümetle neden 8 yıldan beri bir enflasyon sorunun çözülemediğini önce “Alnı secdeye varan” insanlara izah etmek gerekiyor..

Bir de Ahmet Taşgetiren’in sorduğu şu soruyu kendi kendine sorup gerçekçi cevabını vermeli:

(*) “2014 -2021 arasında 35 bin 581 kişi hakkında Cumhurbaşkanına hakaret dâvâsı açıldı. Ne oldu bu insanlara, kafalarını mı yediler de Cumhurbaşkanlarıyla kavgalı hale geldiler.”

(*) “En son iki dönem Ak Parti’den milletvekili olan Hüseyin Kocabıyık da cumhurbaşkanına hakaretten 2 yıl 5 ay hapis cezası aldı.

“Hakaret etmedim, sadece eleştirdim” dedi ama inandıramadı. Hüseyin Kocabıyık ile Cumhurbaşkanının dünyası neden bu kadar ayrıldı…”

Cumhurbaşkanının vatandaş desteğine ihtiyacı yok ama Bilal Erdoğan’ın var

Bilal Erdoğan Erzurum’da, vatandaşın Cumhurbaşkanına yeterince güçlü destek vermediğini söyledi.

Oysa bugün Türkiye’de öylesine güçlendirilmiş bir Cumhurbaşkanlığı sistemi var ki, Cumhurbaşkanının bir şey yapmak için ne vatandaşın, ne de Türkiye Büyük Millet Meclisinin desteğine ihtiyacı var.

Ama Bilal Erdoğan gerçekten babasının koltuğuna talipse, vatandaşın oyuna ihtiyacı olacak.

Dolayısıyla bu sorulara cevap vermek de onun görevi…