Dün beni çok şaşırtan bir şeyi öğrendim.
Silivri’de yatan bir düşünce suçlusuna “Cumhurbaşkanlığı” antetli kağıda yazılmış bir mektup gitmiş.
Hem de bir “Üzgünüm” mektubu…
Çok şaşırdım okuyunca…
O nedenle sizle paylaşmak istiyorum.
23 Eylül 2017 tarihli mektubun Silivri’deki adresi bakın kimmiş?
Mektubun Silivri’deki adresi şu:
Mehmet Altan…
O gün Cezaevinde tutukluluğunun birinci yılını doldurmuştur.
Bunu Mehmet Altan’ın 2 Aralık günü yazdığı yazıdan öğrendim.
O mektubu aldığı gün, cezaevinde güncesine şöyle yazmış:
“23 Eylül 2017…
Bugün eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den bir mektup aldım.
Mektubun üzerinde Cumhurbaşkanlığı amblemi vardı.
Böyle bir zamanda böyle dostça ve cesurca bir davranış beni çok sevindirdi.
Bunu herkes kolayca yapamaz.”
Cumhurbaşkanı diyor ki ‘İlk duruşmada çıkarsınız sandım’
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Cumhurbaşkanlığı antetli kağıda yazdığı mektup aynen şöyle:
“Sevgili Mehmet Altan,
Mektubuna cevap yazmakta epey geciktim. Doğrusu ilk duruşmada çıkarsınız ve görüşürüz diye düşünmüştüm.
Sizin demokrat, özgürlükçü ve vicdanlı bir üniversite hocası ve gazeteci olduğunuzu bilen bir kişi olarak yaşadıklarınıza çok üzülüyorum.
Senin ve Ahmet Altan’ın savunmalarını okudum. İnanıyorum ki geç de olsa Mahkeme Heyeti doğru karar verecektir.
Türk Siyasi tarihi ne yazık ki sizin karşı karşıya kaldığınız örneklerle doludur. Ben de 80 darbesinde evliliğimizin ilk günlerinde aniden alınmış ve ailece acılar çekmiştik.
En kısa zamanda özgürlüğünüze kavuşmanızı ve bu günleri geride bırakmanızı temenni ediyor, hepinize selamlarımı iletiyorum.
Abdullah Gül”
AKP kurucusu Cumhurbaşkanından ‘Görülmüştür’ damgalı mektup
Doğrusu AKP’nin kurucusu olan, başbakanlığını yapan, o partinin oyları ile Cumhurbaşkanı seçilen bir siyasetçiden Silivri’ye böyle bir mektubun gitmesi beni şaşırttı.
Çok da hoşuma gitti Gül’ün bu aydın tavrı.
Bugün artık böyle aydın tavırlarını hayal bile edemiyoruz.
Ama 8 yıl sonra öğrendiğimiz bu “Görülmüştür” damgalı Silivri mektubunun ortaya koyduğu asıl gerçek şu.
Ülkenin iktidardaki partisinin, başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış bir üyesi aynen şöyle diyor:
“Senin ve Ahmet Altan’ın savunmalarını okudum. İnanıyorum ki geç de olsa Mahkeme Heyeti doğru karar verecektir.
Türk Siyasi tarihi ne yazık ki sizin karşı karşıya kaldığınız örneklerle doludur.”
Yani alenen “Sizin içerde olmanız doğru değil” diyor.
Bu mektuptan sonra Mehmet Altan 21 ay, Ahmet Altan 5 yıl daha yattı
Peki sonuç?
Mehmet Altan bu mektuptan sonra 21 ay daha hapis yattı.
Ahmet Altan ise 5 yıl daha…
Üstelik mahkeme, AYM kararına rağmen ona ve Ahmet Altan’a “ağırlaştırılmış müebbet hapis” verdi.
Mehmet Altan yazısını şöyle tamamlıyor:
“Zaman geçer, geriye geçen zamanın içinde nasıl durduğunuz kalır.
Bazıları korkar saklanır, bazıları da en zor günlerde dostluğu ve cesaretiyle karanlık kayalıklardaki bir deniz feneri gibi parlar.”
Aynı saatlerde Ahmet Altan’ın Le Monde’daki mülakatı geliyor
Dün bu yazıyı okuduğum saatlerde önüme Fransa’nın Le Monde gazetesinin kitap ekinde yayınlanan bir mülakat geldi.
Gazete, Ahmet Altan’la yeni çıkan kitabı “O Yıl” için bir mülakat yapmış.
Ahmet Altan “Hiç bir yazar hapise düşme korkusuyla iyi bir roman yazmaktan vazgeçmemeli” diyor…
Cumhurbaşkanlığı antetli mektuptan 8 yıl sonra Silivri
11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün o mektubunun üzerinden 8 yıl geçti…
Silivri’nin nüfusu daha da arttı.
Selahattin Demirtaş cezaevinde 9’uncu yılına girdi.
Osman Kavala 8’inci yılında.
Fatih Altaylı, içinde zerre tehdit olmayan bir konuşmadaki tek cümle yüzünden 4 yıl 2 ay hapis cezası aldı.
İstanbul’un Seçilmiş Belediye Başkanı ve CHP Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu ve bir çok belediye başkanı 2 bin yıla varan hapis istemleri ile içerde.
Gezi olaylarında en küçük terör olayına karışmamış, tamamen barışçı insanlar hala içerde.
Hüseyin Kocabıyık gibi eski AKP milletvekilleri bile hapiste…
Ve artık Silivri’ye onlar için mektup gönderecek bir eski Cumhurbaşkanı da yok.
Silivri barışı olmadan Türkiye barışı olur mu?
Şimdi söyleyin bir Silivri Barışı sağlamadan sadece PKK ile bir Türkiye barışı sağlanabilir mi?
Bence AKP, MHP ve DEM mensupları da bu soruları kendilerine sormalı.
(*) Abdullah Öcalan’ı cezaevinden çıkarmaya uğraşırken, 15 milyonluk İstanbul’un nüfusunun yüzde 52’sinin oyunu almış seçilmiş bir belediye başkanını Silivri’de tutarak, hangi kardeşliği sağlayacaksınız…
(*) Düne kadar “Hain”, hatta “Terörist” dediğiniz, yüzde 10 oy almış DEM’le konuşurken, 31 Mart seçiminde yüzde 36 oy alarak ülkenin birinci partisi olmuş CHP’nin seçilmiş belediye başkanlarına yapılan hukuksuzluğa sessiz kalarak hangi demokrasiyi getireceksiniz…
(*) PKK ile barışı cansiperane ve takdir edilecek bir sabırla savunurken, ülkenin yarısı ile barışı sağlayacak en küçük muhabbete kapalı kalarak nasıl “Sevinçte ve tasada bir millet yaratacaksınız…”
Vicdan sahibi her AKP’li, MHP’li, DEM’li Gül’ün yaptığını yapabilir
(*) Barzani’nin Devlet Bahçeli’ye yönelik gerçekten hadsiz sözlerine haklı olarak bu tepkiyi gösterirken; 25 milyonun imzalarıyla desteklenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına, daha mahkemesi başlamadan yapıştırılan suçlu etiketini, hakaretleri, iftiraları nasıl içinize sindireceksiniz?
AKP kurucusu, Başbakan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu demokratik ve insani duruşu gösterebildiğine göre,
Vicdan sahibi her AKP, MHP ve DEM yöneticisi de aynı şeyi yapabilir.
Gerçek demokrasi, gerçek kardeşlik, gerçek barış işte o zaman gelir.
