Çok merak ettiğim bir insanın iç dünyası hakkında ilk defa dün bazı ipuçları öğrendim.

Bunu mutlaka sizinle paylaşmak istiyorum.

Eminim siz de ilgiyle okuyacaksınız.

Çünkü söz konusu insan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan…

Bugüne kadar kişiliğini özenle saklı tutmuş biri.

Birçok insan gibi ben de onu merak ve takdirle izliyorum.

Bana göre çok başarılı bir MİT müsteşarlığı dönemi oldu.

Şimdi de önceki dışişleri bakanından çok farklı ve çok etkili bir profil çiziyor.

Dün Dışişleri sitesinde dolaşırken gördüm

Dün Dışişleri Bakanlığı sitesinde dolaşırken gördüm.

Tam bir olaydı…

“Olay” diyorum ama bu bir mülakatın tam metni…

Çünkü bana göre Hakan Fidan’ın bundan sonraki yol haritası hakkında çok çarpıcı ilk ipuçları vardı..

Bunun kısa bir bölümünü internet haber sitelerinde okumuştum, ama orada sadece konuşmanın en renksiz bölümleri verilmişti.

Meğer o konuşmanın tam metni çok renkli ve benim gibi bir pop sosyolog için çok renkli ayrıntılarıyla doluymuş.

Söz konusu mülakat AHaber’de yayınlanmış.

İki gazeteci Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la konuşmuş.

Bu iki gazeteci Okan Müderrisoğlu ve Cansın Helvacı…

İkisini de kutlarım..

Onu ilk defa iç dünyasını ele veren bir mülakatta okuyoruz…

Yine ilk defa onun bir “profil analizini” okuyoruz…

O profil bu uzun söyleşi içinde biraz gizlenmiş.

Ancak bir pop sosyolog gözü onu bulup çıkarabilirdi.

Bugün işte o işi de ben yapacağım.

Onun ilk profil analizini Yunanlı bir gazeteci yapmış

Kimdir Dışişleri Bakanı Hakan Fidan…

Çok ilginçtir, onu bize bu kadar açık bir profille ilk anlatanlar Yunanlı gazeteciler oldu.

Daha doğrusu olmuş.

Bunu da uzun bir sorudan öğreniyoruz.

Yunanistan’ın önde gelen gazetesi Kathimerini, Fidan hakkında bir izlenim yazısı yayınlamış.

Hafif nemli bakışlı, yüzünde hep şaşkınlık ifadesi var

Yazıda Fidan’ı şöyle tanımlıyormuş:

“Hafif nemli bakışlarla” diye başlamış, böyle bir ifadesi var, ama tehditkâr değil aksine çok güven verici. Onu tanıyanlar toplantının başında samimi bir şaşkınlık ifadesi takındığını, hafif bir gülümsemeyi de bununla birleştirdiğini, son derece de samimi bir kişi profili çizdiğini belirtiyor. Dürüst, güvenilir, askeri, aynı zamanda diplomat tarzı olduğunu söyleyenler var.

Bir komşu ülke gazetecisinin gözüyle çok olumlu bir insan portresi.

Ama dikkat elinizi verirseniz iki parmağınız eksik geri gelir

Hemen arkasından ise çok ilginç bir ayrıntı geliyor:

”Ama dostluk ortamında tokalaşırken elinizi geri çektiğinizde de birkaç parmağınızı kaybetmiş olduğunuzu fark edebilirsiniz..”

Müderrisoğlu “bunun bir espri ve söylenti olduğunu da eklemişler” deme ihtiyacı duyuyor.

Espri olarak da söylense ilginç bir saptama…

“Tuttuğunu koparan” bir insan olarak da yorumlayabilirsiniz, “Dost eli olarak uzatılan elin aslında kararlı bir amaca hizmet ettiğini de”…

Ama benim açımdan asıl ilginç ayrıntı şimdi geliyor.

Deniz tanrısı Proteus gibi bazen sakin bazen fırtınalı

Yunan gazetesi Hakan Fidan’ı Yunan Mitolojisindeki “Deniz tanrısı Proteus’a” benzetmiş.

Özelliklerini de şöyle anlatmış:

”Bazen çarşaf gibi, bazen çok hareketli, dolayısıyla yüz ifadesinde, müzakere tarzında bazen belirsiz, ama aynı zamanda şartlara göre şekil değiştirebilen, esnek, önemli bir aktör…”

Sorunun o bölümünü şu cümleyle tamamlıyor:

“Fidan da genç bir ağaç anlamında, dolayısıyla Türkiye’nin genç ağacının yolculuğu diye de bitirmişler. Aslında başka detaylar da var burada.”

Kendi gözlemleri, ben de şaşırdım

Gazetecinin sunumu burada bitiyor ve sonunda bir soru cümlesi yok.

Dışişleri Bakanı Fidan’ın bu sunuma yaptığı ek şu oluyor:

“Benimle ilgili çıkan profil analizleri var. Yunanistan’da, evet ben de şaşırdım buna, daha önce de çok çeşitli yerlerde çıkıyordu. Enteresan, Türkiye’de pek çıkmaz, yurt dışında genelde bu türden analizler çıkıyor. Kendi gözlemleri.”

Bakan doğru söylüyor.

Ama ne yazık ki bugün siyasetin önde gelen aktörleri ile ilgili böyle analizler yapmak biraz riskli bir iş.

Biraz özgürlük ortamı gelse eminim bizde de çok iyi profil analizleri çıkar.

Proteus tanrı mı, yoksa tanrının hizmetinde peygamberimsi bir kahin mi?

Şimdi tam bu noktada ben devreye girip Kathimerini gazetesindeki profile bir ek yapayım.

Önce şunu bir açıklığa kavuşturalım.

Proteus bazı kaynaklarda tanrı olarak gösteriliyor.

Ama Britannica ansiklopedisine göre ise o “A Prophetic old man of the sea’dir…”

Yani “peygamberimsi” bir kahin.

Deniz Tanrısı Poseidon’un tebası olarak kabul edilir.

Geçmişi, bugünü ve geleceği bilir ama kimseyle paylaşmaz

Mitolojiye göre geçmişteki, bugündeki ve gelecekteki her şeyi bilen biri. Ancak bilgilerini saklı tutar, kimseyle paylaşmaz.

En önemli özelliği ise duruma göre şekil değiştirebilmesidir.

Yani esnektir…

Yunan gazetecileri onu Tanrı Poseidon’a bağlı bir yaşlı adam olarak tarif etmiş. Yani “Tanrı” olarak görmemişler.

Tabii insanın aklına şu soru da gelmiyor değil.

Hakan Fidan Proteus ise Poseidon kim?

Hemen “Cumhurbaşkanı Erdoğan” demeyin.

Çünkü Posedion’un üzerinde de Zeus’un bulunduğunu unutursanız siyasi olarak zincirde kopukluk olur.

Proteus’un evi Mavi Vatan’da mı?

Bir de de şu var.

Protheus’un Nil’in ağzındaki Pharos adasında veya Girit’le Rodos arasındaki Carpathos adasında yaşadığı söylenir.

Yani Doğu Akdeniz’in bizim için tartışmalı sularına yakın bir mitoloji kahramanı.

Bizim yeni Kızılelmamız “Mavi Vatan..”

Bu koordinatlar orayı da kapsıyor mu bilmiyorum ama en azından bu bölgeyle de ilgilenen bir bakanımızın Protheus’un özelliklerine sahip olması olumlu bir şey.

Neyse işin şaka yanını bırakıp mülakattaki öteki şifrelere geçelim.

Fidan’ın casus alet çantasında neler var?

Yine bir sunum gibi sorudan Hakan Fidan’la ilgili olarak Yunan gazetesinin yaptığı şu tanımı da öğreniyoruz:

“Bir diplomat zarafetiyle bir casusun alet çantasını birleştiren çok özgün bir aktör…”

Bir diplomat zarafeti nedir biliyoruz.

Ama “bir casusun alet çantası” nedir?

Google’a baktım, alet çantası diye bir şey var ama “Casusun alet çantası” diye bir şey yok.

Alet çantası da şöyle tanımlanıyor:

“İhtiyaç duyulan tüm aletleri derli toplu tutmak ve tek bir çantada rahatça taşımak için kullanılır…”

Bir gün bir casusla karşılaşırsam soracağım ilk soru bu olacak:

“Alet çantanda neler taşırsın?”

Tabii ki Yunan medyasının metafor yapmak istediği açık ama bence pek oturmamış bu benzetme…

Bakana uzun bir sunumla sorulan çok önemli soru

Neyse Dışişleri bakanının profil analizindeki asıl önemli ayrıntıya gelelim.

Benim açımdan en önemli ve ayrıca Hakan Fidan’ın belki de bana en fazla güven veren yanı bu ayrıntıda ortaya çıkıyor.

O bölümü biraz geniş yazıyorum.

Sunum şeklindeki soru aynen şöyle:

“Peki o zaman şunu çok merak ediyorum, biraz özel bir soru olacak ama siz bizden çok daha fazla bilgi alıyorsunuz, işin çok daha içindesiniz, bizim bilmediğimiz birçok istihbarat kaynaklı bilgileriniz de var. Biz Gazze’nin içinde olanları gelen görüntüler üzerinden duyuyoruz. İşte binlerce çocuğun kayıp olduğunu konuşuyoruz, kadınlar için İsrail askerlerinin ağza alınmayacak sözler söylediğini, sarf ettiğini duyduk bu süreçte. Neresinden baksanız sadece ölüm değil ahlaksızlığın, bir diğer yandan acı çektire çektire, yeri geldiğinde insanları canlı canlı, diri diri yakarak, konuşması, söylemesi bile zor, öldürüldüklerine şahit oluyoruz. Siz bir babasınız, 3 tane evladınız var. Atılan bu adımlar, verdiğiniz bu mesajlar içerisinde duyguyu elbette barındırıyor, ama Türkiye adına atılan diplomatik adımlar. Bir yandan özelde Hakan Fidan olarak bunları duyduğunuzda, gördüğünüzde bir baba olarak hissiniz ne?”

Yani gazeteci bakanlık görevinizi yaparken Gazze ve başka konulardaki duygularınız, öfkeleriniz sizi etkiliyor mu diye soruyor.

Yedi kelimelik cevap: Ben bir savaştayım

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bu çok önemli soruya verdiği net cevap şu:

“Ben bir savaştayım, hislerimi gösterme lüksüm yok.”

Kendi payıma bu cümlenin birinci bölümünden çok endişe duydum.

İkinci bölümü ise beni çok rahatlattı.

Birinci bölümü…

Yani “Ben bir savaştayım” cümlesi…

Biz bir savaşta mıyız yani?

Öyleyse kimle savaşıyoruz?

Eğer bundan kasıt “YPG” ise mesele yok.

Ama başka “düşmanlar” da varsa, bunları bilmek hakkımız.

Beni rahatlatan iki kelimelik cevap

Ama ikinci cümle beni rahatlattı.

Onu da “Duygularımla hareket etmem” şeklinde okumak istiyorum.

Eğer öyleyse bu çok iyi bir şey.

Dış politikamızın duygu ve ideolojik bağımlılıktan, İhvan saplantısından akıl ve milli menfaat çizgisine çekileceği anlamını çıkarıyorum.

Çünkü bu saplantılar ve duygusal belagat son 15 yılda bizi çok kötü yerlere savurdu.

Ama tabii bu benim tamamen kişisel yorumum.

Ayrıca dış politikada Erdoğan faktörünün belirleyiciliğini de unutmamak lazım.

Hakan Fidan 42 yıldır gölgede yaşıyormuş

Bu mülakattan öğrendiğim bir şey daha var.

Hakan Fidan geçmişte şöyle bir şey söylemiş:

“14 yaşımdan beri devletin içindeyim ve devlet meseleleriyle yoğrularak geldim.”

Fidan bugün 56 yaşında.

Demek ki 42 yıldır gölgede yaşamış ve kendi hakkında ipuçları vermemeye çalışmış bir insan.

Öyle anlıyorum ki, artık bu gölgeden çıkmak istiyor.

Mülakatta söylediği şu sözler bana böyle bir şey diyor:

“Ben orada (Atina’da) Dışişleri Bakanlığı’nda basın mensuplarının sayısının fazlalığını görünce şaşırdım. Yorgos’a dedim ki, sizde dış politikaya çok fazla ilgi var, sen herhalde çok meşhur bir insansın. Dedi ki, onlar bana gelmedi, sana geldiler dedi. Her zaman burası böyle olmaz dedi.”

Mülakatı yapanlara ve yayınlayanlara teşekkürler

Neticede Dışişleri Bakanı ile ilgili ilk defa böyle kişisel dünyasına da dokunan bir profil analizi okudum.

O nedenle bu mülakatı yapan arkadaşlara, yayınlayan AHaber’e tekrar teşekkür ediyorum.

Dışişleri Bakanı hakkında sahip olduğum olumlu imajı pekiştiren bir profil bu…

Eminim Türkiye’de de böyle profil analizleri yazabilecek gazeteciler var.

Umarım bu mülakattan cesaret alırlar.

İlgilisine not: Dışişlerinde ‘ikonik’ değişiklik geliyor

Mülakatta ilgimi çeken noktalar bunlardı.

Yani beni ilgilendiren bölümler demek istiyorum.

Bir de Dışişleri Bakanlığı personelini ve AKP’yi ilgilendiren bölümler var ki, onu da buraya “ilgilisine not” olarak aktarıyorum.

Gazeteci arkadaşımız şunu soruyor:

“Bulunduğunuz kurumlara hep ikonik yapılar kazandırdınız, tarihi eser niteliğinde. Herhalde Dışişleri Bakanlığı için de öyle bir çalışmanız var.”

Belli ki sorulması istenmiş.

Bakanın çevabı şu:

”Var, var. Bir projeyi Cumhurbaşkanımıza sunduk, inşallah birkaç tane tadil istedi, ondan sonra…”

İkinci mesaj AKP’ye: İç politikada da varım

Mülakatın bitiş sorusu şöyle:

“Arada iç politikaya da fırsat buluyorsunuz değil mi?”

Dışişleri bakanının cevabı da şu:

“İç politikayla alakalı tabii parti çalışmaları var, ona katılmamız gerekiyor. Bir de sağlıklı bir dış politika yürütebilmeniz için iç politik sinyalleri de almanız gerekiyor. Yani vatandaş ne düşünüyor, orta sınıf ne düşünüyor, parti elitleri bu konuya nasıl bakıyor, milletvekillerimiz nasıl bakıyor, siyaset konunun neresinde, muhalefet konuyu nasıl görüyor… Bütün bunların hepsini çok yakından takip etmeniz, temas etmeniz, dokunmanız, dinlemeniz, anlamanız gerekiyor, dışarıya yönelik siyasal içtihat kullanırken, ülkeniz adına, memleketiniz adına. Günlük bin tane siyasal içtihat yapıyorsunuz, stratejik olanları Cumhurbaşkanına götürüyorsunuz, diğer konularda göreviniz olduğu için kendiniz karar veriyorsunuz. Buradaki referans noktanız günlük siyasetin oluşturduğu toplam çıktı. Yani o çıktıyı iyi okuyup ona göre içtihadı yapıyorsunuz.”

Benim yorumum şu:

Hakan Fidan bir anlamda “Artık iç politika ile de ilgilenmeye başladım” mesajı veriyor.