Araştırmacı mizah yazarınız, Ertuğrul Özkök'ü işsiz bırakmak için pop sosyolojiye girmiş, Barbie temalı mezar nasıl olur merak ediyor.

Ertuğrul Özkök ortalığı boş buldu ve pop -sosyoloji yapıyorum diye her konuda cesur, farklı yaklaşımlar  getiriyor.

Bu alanda rakipsiz olduğunu düşünmeye başlarsa rahat davranmaya başlayıp yazılarının kalitesini  düşürmesin diye ben de bugün onun kendi rakipsiz alanı saydığı pop-sosyoloji dalında bir ‘Magnum Opus’ (Başyapıt, şaheser) ile karşınıza çıkıyorum.

***

Mutlaka duymuşunuzdur filmden sonra neredeyse tüm dünya bir Barbie çılgınlığı yaşamaya başladı.

Bu çılgınlık El Salvador’da bile etkisini göstermiş. Ülkenin Auchapan şehrinde bir cenaze evinde Barbie temalı tabut satılmaya başlanmış.

24/7görevde olan araştırmacı mizah yazarınız ve yeni pop-sosyoloğunuz olarak bu tabutları tabii ki fotoğraflarından inceledim.Orada olsaydım 20’inci yüzyılın başlarında Paris’te ölüm korkusunu yenmek için bir geceyi tabutun içinde geçmiş ola Sarah Bernard gibi tabutun içinde yatarak denerdim de bunu.  Araştırmacı yönüme bu kadar fazla saygım var görün işte, hayrımı bilin.

***

fakat bence ölülere bir Barbie deneyimi sunabilmek için tabutun sadece pembe olması ve bir çok yerinde Barbie  fotoğraflarının bulunması yetmez, yetmemeli diye düşündüm.

ciddi bir pop-sosyolog olarak eğer ben cenaze evi sahibi olsaydım nasıl bir Barbie ölümü deneyimi sunardım  diye düşündüm ve bulduğum çözüm de şöyleydi:

***

Barbie filminde başrolü oynayan Margot Robbie global ayak fetişlerinin özel ilgi duydukları bir kadın olduğundan Barbie  filminde de onun ayak çekimlerine özel vurgu yapılarak filme yönelik bir fetişist dalga bilinçli olarak yaratıldı.

ben bu konuyu 25 Temmuz tarihinde ‘Barbie’nin ayak tabanı’ başlıklı yazımda Dadaist mizahın doğal evi haline gelmekte olan bu köşemde yazmıştım.

Sonra pop-sosyolog yanımla Margot Robbie’nin kendisine yönelik bu fetişist ilgiyi yönetmekte oldukça ustalık kazanmış olduğunu da ortaya çıkardım.

***

Örneğin ‘Once Upon a Time in Hollywood filminde 38 adet ayak çekimi varmış ve bunların en uzun olanları Margot Robbie’nin ayaklarının olanlarmış. Alemin namlı ayak fetişistlerinden olan ve bence Pulp Fiction ve Kill Bill filmlerinde oynattığı Umma Thurman’ın ayaklarına da aşık olan Quentin Tarantino yönetmenliğini yaptığı ‘Once Upon a Time in Hollywood’ filminin çekimi boyunca Margot Robbie’ye özel ilgi göstermiş ve ona ayaklarının sunumunda tavsiyelerde de  bulunmuş ve hatta filmin bir sahnesinde film salonunda önündeki koltuğa çıplak ayağını uzatarak oturacak Margot’tan ayak tabanlarını temizlemeden görüntü vermesini de istemiş.

Margot Robbie’nin daha önceki ‘The Wolf of Wall Street’ filminde de senaryo dışına çıkarak yüksek topuklu ayakkabısıyla Leonardo di Caprio’nun başına ayağını dayayarak yine bu fetiş ilgi  kartını oynadığı biliniyor.

***

Yani madem bu ilgi ve arzu var, o zaman da Barbie temalı bir mezarda da bunun mutlaka kullanılması gerekiyor.

ne yapılabilir diye düşünürken zihnimdeki fetişist pop kültür imajları arşivimi  veya eğer istiyorsanız buna sapıklık arşivi de diyebilirsiniz hiç rencide olmam, bir gözden geçirdim.

***

japonyanın meşhur yazarı Januichiro Tanizaki yıllar önce yazmış olduğu ‘Deli yaşlı adamın hatıra defteri’ romanında genç bir kadının ayağına fetişist arzu duyan yaşlı adamı anlatmasından  yola çıkılarak japonyada bunun filmi de yapıldı. Ben daha sonra Lili Radamakers’ın yönettiği ‘Diary of a Mad Old Man’ filmini izlemiştim.

filmde büyük bir malikanede yaşamakta olan, geçirdiği rahatsızlıktan dolayı sakat da olan yaşlı adamın gelinine duyduğu fetiştik arzu anlatılıyordu. yaşlı adama hayli acımasız davranan genç kadını  filmde Beatle Edney oynuyordu.

***

adam ölümünün yaklaşmakta olduğunu hissedince kadının ayak şeklini ve ölçülerini alır ve kendisine onun ayağı şeklinde bir mezarlık yaptırır. amacı öldükten sonra bile kadını ayağı altında kalmaktı.

şimdi Margot   Robie’nin ayağı şeklinde bir mezar yapıldığı ve bunun içine de pembe Barbie tabutu ile gömülündüğünde en zor tatmin olan fetişist ölünün bile bundan tatmin olmamasının artık mümkün olamayacağını düşünüyorum.

***

size bir şey söyleyeyim mi.

Bu pop-sosyoloji işi, bana göre değil, hayli zor işmiş. sizin bir çırpıda okuyup geçtiğiniz bu yazıda bile  kaç film sahnesini anlatabilmek için yoğun araştırma yapmış olduğumu bir görseydiniz , bir daha bu pop sosyoloji işine hiç gimeme kararımda bana hak verirdiniz sanıyorum.

Tek endişem Özkök’ün yine rakipsiz kaldığı duygusuyla gelecek kibirle kendi kendisini tahrip etme yoluna girmesidir.