Bazı insanlar vardır; tarih onları kahraman olarak yazar ama aslında onlar, sadece insan olmanın en saf hâlidir. Benim için Atatürk de öyleydi. Onu anlamak, bir ulusun kaderini değil, bir insanın kalbini okumayı gerektirir. O, mütevazılığın sessiz dilinde konuşurdu. Başarıyı kendi adından soyutlar, “Biz yaptık” derdi hep. Çünkü “ben” demenin gurur değil, yalnızlık getirdiğini bilirdi. Bir çocuğun başını okşarken gözleri yumuşar, bir askerin yorgun adımlarında kendi yorgunluğunu hissederdi. Duyarlılığı bir duygudan öte, bir yaşam biçimiydi.
Zarafeti bir kıyafet değil, bir duruştu. Kalabalıklar arasında bile sesini yükseltmeden ikna edebilirdi. Yalnızdı… Çünkü büyük düşünenler, düşüncelerinin sessizliğinde kaybolurlar. Onun yalnızlığı üzüntüden değil, anlayışın azlığındandı. Düşünürdü… Uzun gecelerde, bir ülkenin yarınlarını, henüz doğmamış çocukların geleceğini hesap ederdi. Adalet onun vicdanının adıydı; sevgisi ise hiçbir sınır tanımazdı. Bir ağacın gövdesine dokunurken bile saygı duyardı yaşama.
Liderdi… Ama emir vermekten çok, umut aşılayan bir liderdi. Cesareti öfkesinden değil, inancından doğardı. “Ya istiklal ya ölüm” derken bile ölümden değil, teslim olmaktan korkardı. Kararlıydı, çünkü vazgeçmek ona göre halkına ihanet olurdu. Geleceği bugünden gören, çağı aşan bir zihin taşıyordu.Yenilik onun için süs değil, hayatta kalmanın en akılcı yoluydu.
Disiplini ise sadece askerî değil; ruhsal bir dengeydi.
Bir düşünürdü aynı zamanda… Bilimi kutsal bir ışık gibi görür, cehalete savaş açardı. . Dünyayı anlamaya çalışırken insanı da anlamaya çalıştı; çünkü biliyordu, insanı anlamadan hiçbir devrim kalıcı olmaz. Onu dinleyen herkesin içinde bir şey kıpırdarken, o sessizce gülümserdi: “İşte,” derdi kendi kendine, “değişim budur.”
Atatürk, bir unvanlar bütünü değil, bir insanın en derin hâlidir. Bir ulusu ayağa kaldıran aklın, bir çocuğu güldüren kalple aynı bedende var olabileceğini kanıtlamıştır. Ve belki de en çok bu yüzden, onu yalnızca bir lider olarak değil, bir insan olarak sevmek ve anlamak gerekir…
Bugün…
Bugün özlediğimiz şey, sadece bir devrim lideri değil; içtenliğiyle, adaletiyle, zarafetiyle bize insan olmayı hatırlatan bir ruhtur.
Atatürk, tarihin tozlu sayfalarına hapsolmuş bir figür değil; hâlâ bu ülkenin vicdanında atan bir kalptir. Onu anmak, sadece geçmişi hatırlamak değil, insanca yaşamanın, doğruyu savunmanın, inandığın yolda dimdik durmanın adıdır. “O, bize hem bir ülke hem de bir ruh bıraktı.Ve maalesef, hâlâ o ruhu arıyoruz.”
Sonsuza dek minnet ve özlem ile…
Ruhu şad olsun.
