Takvimler 2026’ya yaklaşırken, çoğumuzun zihninden aynı cümle geçiyor:
“Hiç kolay bir yıl olmadı.”
Haklıyız.
2025, yalnızca bireysel olarak değil, kolektif olarak da ağır bir yıl oldu. İklim krizi artık uzak bir tehdit değil; hayatın tam ortasında. Yangınlarla, sellerle, kuraklıkla, nefes almayı zorlaştıran sıcaklarla kendini hiç unutturmadı. Doğa bize açıkça şunu söyledi: Erteleyecek zaman kalmadı.
Dünyanın birçok yerinde, sanki başka bir seçenek yokmuş gibi, ülkeler savaşın eşiğine sürüklendi. Güç gösterileri, silahlanma yarışı, körüklenen düşmanlıklar… Bedelini her zamanki gibi siviller, çocuklar, yoksullar ödedi. Güvende olma hissi, insanların kendi ülkelerinde bile lüks hâline geldi. Dünyanın en güçlü ülkeleri, savaşın yaratacağı yıkımı bile bile yeni savaşların peşine düştü.
Ekonomik zorluklar hayatın her alanına yayıldı. Gelecek planları askıya alındı, hayaller küçültüldü, “idare etmek” yeni norm hâline geldi. Çalışmak yetmedi, çabalamak yetmedi. Birçok insan için mesele artık daha fazlasını istemek değil, elindekini kaybetmemek oldu.
Bu yüzden 2025, bize sık sık şunu sordurdu:
Bu kadar emek, bu kadar kaygı, bu kadar fedakârlık neden hâlâ yetmiyor?
Belirsizlikler ve güvensizliklerin yanı sıra durmaksızın hızlanan ama bir o kadar da adaletsizleşen bir dünyada bir yılı daha geride bırakıyoruz. 2025, güvende hissetmenin ne kadar zor, plan yapmanın ne kadar sınıfsal bir ayrıcalık olabildiğini çok net gördüğümüz bir yıl oldu.
Şimdi dürüst olalım.
2026 için “harika bir yıl olacak” demeyi çok isterdim. Ama ne iklim verileri ne siyasi tablo ne de ekonomik göstergeler bunu söylüyor. Dünya yeni yılda daha adil, daha sakin, daha güvenli bir yer olmayacak.
İşte tam da bu noktada şunu hatırlamamız gerekiyor:
Bizi yoran, sıkıştıran ve sessizliğe iten her şeye rağmen buradayız.
2025’te; kaybetmeyi, beklemeyi, yeniden başlamayı öğrendik. En çok da küçük şeylerin ne kadar değerli olabileceğini fark ettik. Kısa bir mesajın, içten bir sarılmanın, sade bir “buradayım” demenin insanı nasıl ayakta tuttuğunu gördük. Dayanışmanın hâlâ mümkün olduğunu hatırladık.
Yeni bir yıla girerken büyük hedefler koymakta zorlanıyor olabiliriz. O zaman daha sade ama daha gerçek bir yerden başlayalım.
Yeni yıldan mucizeler değil;
nefes alacak alanlar, adil koşullar, eşit ihtimaller dileyelim.
Kendimize olduğu kadar birbirimize de biraz daha anlayış gösterelim.
Her şeyi tek başımıza çözmek zorunda olmadığımızı kabul edelim.
Umut her zaman büyük hayallerde saklı olmayabilir; bazen küçük ama kararlı adımlarda gizli olabilir, unutmayalım.
Her sabah yataktan kalkmak.
Nefes alabilmek.
Çalışmaya devam etmek.
Sevdiklerine sarılmak.
İyiliği seçmek.
Öğrenmeye devam etmek….
Yeni yılda dünya bir anda toz pembe olmayacak, her şey değişmeyecek. Ama biz, dünyayla kurduğumuz ilişkiyi değiştirebiliriz. Daha az yargılayarak, daha çok anlayarak. Daha az acele ederek, daha çok hissederek. Daha az “ben”, daha fazla “biz” diyerek.
2026 herkese kusursuz bir hayat getirmeyebilir.
Ama biraz daha umut, biraz daha dayanma gücü, daha fazla adalet ve daha fazla insanlık getirebilir.
Yeni yıl; kalbi yorgun ama umudu hâlâ diri olan herkese iyi gelsin.
Ülkemize, sevdiklerimize ve hepimize daha adil, daha huzurlu, daha insanca bir yıl dileğiyle.
İyi ve mutlu bir yeni yıl olsun.
