Buğdayın anavatanı olan ülkemizde yeni ekim sezonu umutla başladı. Ancak çiftçilerin gelecek yıl da yüzleri gülmeyecek gibi görünüyor. Fiyatlardan memnun olmasalar da üreticilerin başka bir seçeneği yok, üretmeye devam edecekler. Bu yıl üretim, “Tarımsal Üretim Planlaması” ve “Yeni Destekleme Modeli” şartlarına göre yapılacak. Tarım ve Orman Bakanlığı’na göre, eski sistemde dekara 185 lira destek alan buğday üreticisi yeni modelde 634 lira alacak. Üstelik su kıtlığı olan bölgelerde ilave 342 lira daha destek sağlanacak. Görünüşe göre buğday üretmek için her şey yolunda! Peki, gerçekten öyle mi?
Son 35 yıldır Türkiye’de buğday üretimi yaklaşık 20 milyon ton seviyesinde sabit kalmış durumda. Yeni destekleme modeliyle üreticilerin buğday üretimi 25 milyon tona çıkar mı? Gerçekten bu mümkün mü? Verilere bakarak bu artışın neden gerçekleşmeyeceğini anlatmaya çalışalım.
2000-2024 yılları arasında çiftçinin traktör satın alma gücündeki değişim bu durumun en çarpıcı göstergelerinden biri. Örneğin, 2000 yılında bir traktör almak isteyen çiftçi 59 ton buğday satmak zorundayken 2008 yılında bu miktar 49 tona kadar düştü. Ancak sonraki yıllarda çiftçinin traktör alabilmesi için daha fazla buğday satması gerekti. 2014’te bu rakam 72 ton, 2018’de ise 110 tona kadar yükseldi.
2019-2023 yılları arasında çiftçi ortalama 90 ton buğday satarak traktör sahibi olabiliyorken 2024 yılında bu miktar 105 tona çıktı. Çiftçi bu yıl sattığı buğdayla 2002’de iki traktör alabiliyorken, bugün yalnızca bir traktör alabiliyor. Başka bir deyişle, son 22 yılda çiftçinin bahçesindeki iki traktörden biri gitti. AK Parti hükümetleri döneminde ortalama 66 ton buğday satarak traktör alınabiliyorken, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde bu miktar 93 tona çıkmış durumda.
Tüm bu göstergeler buğday fiyatlarının artan enflasyon ve tarımsal ekipman maliyetleri karşısında geride kaldığını, çiftçinin alım gücünün giderek zayıfladığını açıkça ortaya koyuyor. Yıllardır buğday üretimi sabit kalırken, üreticinin satış fiyatları yükselmiyor, aksine alım gücü düşüyor. Peki, üretim artarsa ne olur? Farz edelim ki üretim es kaza 25 milyon tona çıktı, bu durumda üretici hepten zarar eder. Biz buğday üretiminde arabayı ikinci vitese takmış gidiyoruz. Bakalım araba nereye kadar dayanacak onu da bilmiyoruz.
Bu durumun en somut örneği, 2024 yılının başında Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) açıkladığı buğday alım fiyatlarının düşük kalmasıydı. Piyasada bu fiyatların da altına düşüleceği anlaşılınca, ithalat kapıları 21 Haziran ile 15 Ekim arasında kapatıldı. Bu karar alınmasaydı, iç piyasada biriken buğday stokları fiyatları daha da düşürecekti. İthalat yasağı bir süreliğine kısmen gevşetildi ve yeni uygulamayla firmaların ihracat karşılığı hak ettikleri buğdayın %85’ini devlet kurumlarından, %15’ini ise ithalat yoluyla temin edebileceği belirtildi.
Bu gelişmeler ışığında, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı ve Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu (TUSAF) üyeleriyle bir araya geldi. Görünüşe göre sanayiciler yeni karardan memnun değil; aksi takdirde böyle bir toplantıya gerek duymazlardı. Burada kritik bir soru ortaya çıkıyor: Tarım Bakanı Yumaklı ve Ticaret Bakanı Bolat, TMO’nun elindeki stokları mı eritmek isteyecekler, yoksa un sanayicilerinin taleplerine mi kulak verecekler?
Kimse Türkiye’nin bir numaralı olduğu un ihracat pazarını kaybetmek istemez, ancak un sanayicilerinin tek çözüm olarak ithalatı görmesi de kabul edilemez. Sanayiciler, devletin aldığı kararları eleştirmek yerine, buğday üretimini nasıl artıracakları üzerine kafa yormalı. Bunu yapmadıkları sürece, sanayiciler tarımsal faaliyetten çok ticaret yapan bir kuruluş olarak algılanmaya devam edecek. Bu konularda Tarım Bakanlığının anavatanı ülkemiz olan buğdayda çiftçileri korumak adına atacağı her türlü adım desteklenmelidir.
Tabii burada Bakanlığa da bir eleştiri getirmeden geçemeyiz: Türkiye ne zaman 30 milyon ton buğday üretecek?