Çorbanızdaki mercimeğin Kanada, Avustralya, Kazakistan, Rusya ve Suriye’den, yemeğinizdeki kuru fasulyenin Arjantin, Mısır, ABD ve Kanada’dan, pilavınızdaki nohutun Rusya, Kanada, Hindistan, Meksika ve Arjantin’den ithal edildiğini biliyor muydunuz?
Anavatanı ülkemiz olan mercimeğe toplum olarak ayrı bir ilgimiz var. Hani sabah işe giderken veya akşam bir çorbacıya uğradığınızda genelde ilk isteyeceğiniz çorba mercimek olur. Öğlen iş yerinde yanına soğan doğramak istediğiniz yemeğin kuru fasulye olması gibi. Elbette yanında nohutlu pilav oldu mu da tadından yenmez.
Eğer ithalat olmazsa mutfağımızın vazgeçilmez yemeklerini sofralarımızda bulamaz hale geleceğiz.
Bugün Türkiye’nin baklagil üretimi 1,3 milyon ton civarında kilitlenmiş durumda. Oysa ki her yıl yaklaşık bir milyon artan nüfus, sığınmacı ve turist misafirlerimizle birlikte ihtiyacımız artmasına rağmen üretimin sabit kalması sonucu oluşan arz açığını ithalat ile kapatıyoruz.
Türkiye 1988 ile 2002 yılları arasında ortalama 220 bin 375 ton kuru fasulye, 695 bin 700 ton nohut ve 611 bin 600 ton mercimek üretirken son 21 senede (2003-2023) 220 bin 900 ton kuru fasulye, 640 bin 973 ton nohut ve 474 bin ton mercimek üretimi yaptı.
Bu her iki dönem arasında kuru fasulye üretimi binde 2 artarken, nohut üretimi yüzde 22,2 ve mercimek üretimi yüzde 32,2 oranında azaldı. Üstelik nüfusun son 21 senede yüzde 33 arttığını da unutmayalım.
Diyebilirsiniz ki son yıllarda üretim artmış ve yeterli olabilir.
Orada da rakamlar iç acıcı değil. Kuru fasulye üretimi bir önceki yıla göre 30 bin ton azalarak 2023 yılında 240 bin ton, nohut üretimi aynı kalarak 580 bin ton ve mercimek üretimi 29 bin ton artarak 474 bin ton olarak gerçekleşti.
Kuru fasulye, nohut ve mercimek üretiminin yetmemesi sonucu bu yılın ocak-kasım döneminde geçen yılın aynı dönemine göre nohut ithalatı yüzde 514 (6 kat) artarak 77 bin ton, kuru fasulye ithalatı yüzde 339 (4 kat) artarak 40 bin tona ve mercimek yüzde 23 (1,2 kat) artarak 564 bin tona çıktı. 2023 yılının ilk 11 ayında mercimek ithalatında Cumhuriyet döneminin ithalat rekoru kırıldı.
İçeride üretimi artırmak için hiçbir çaba sarf etmiyoruz. Bunun yerine kaliteli baklagil ürünlerimizi özellikle mercimeği yurt dışına satmaya çalışırken öbür taraftan mercimek ithal ediyoruz. Ülke insanımız bu topraklarda yetiştirilen kaliteli mercimeği yemeyi hak etmiyor mu?
Bir zamanlar ürettiği kendine yeten ve ihraç eden ülkemiz son 21 senede kuru fasulye ithalatına 734 milyon dolar, nohut ithalatına 695 milyon dolar ve 3 milyar 777 milyar dolar mercimek ithalatına para ödedi. Toplamda bu üç ürüne ödenen döviz 5 milyar 206 milyon dolar.
Bu kadar döviz ödenmesine ve ithalatla fiyatlar kontrol edilmeye çalışılmasına rağmen Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) verilerine göre, kuru fasulye fiyatı yüzde 68, nohut fiyatı yüzde 65, yeşil mercimek yüzde 42 ve kırmızı mercimek yüzde 10 arttı.
Fiyat artışının engellenemediği görüldüğü gibi, çiftçinin kazanmasını engelleyecek bu ithalat politikasının çiftçiyi küstürecek politikadan vazgeçilip üretimin artırılması gerekiyor. Üretim artışının olmadığı, girdi maliyetlerinin düşmediği, çiftçinin desteklenmediği, kurun esnek olduğu her ortamda sofralarımızdaki bu üç temel gıda ürününü pahalıya tüketmek zorunda kalırız.
Üretim artışının sağlanması için münavebeli bir sistemle verimin en yüksek olacağı yerlerde üretimin alınması gerekiyor. Ayrıca çiftçilerin üretime devam edebilmesi için önümüzdeki 5 yıl boyunca Toprak Mahsulleri Ofisi ile sözleşmeli üretim yaparak alım fiyatı garantisi sağlanmalı. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin zaten yılda 1,3 milyon ton olan üretimi ilk etapta 1,5 milyon tona çıkaracak ve bunu depolayacak kapasite ve altyapısı mevcut.
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın kamuoyuna paylaştığı bilgilerde 776 bin hektar ekilemeyen tarım arazisinin üretime kazandırıldığı taktirde 9,5 milyar liralık bir gelir elde edileceği belirtiliyor.
Bakanın açıklamasından bu ekilemeyen tarım arazilerinin üretime kazandırıldığı takdirde ekilecek ürünlerin belli olduğu ve buna göre bir hesaplama yapıldığı anlaşılıyor. Umarım bu arazilerde ülkemizin ihtiyacını karşılayacak ve ithalatı sonlandıracak baklagil ekimi de düşünülmüştür.
Düşünülmemiş ise o zaman vay halimize.