Geçen haftanın başında geleneksel geç sabah kahvesi buluşmamızda bizim kızlara ‘Çoğumuz artık tatillerden döndük, yeni sezon İstanbul’da başlıyor, uzun zamandır hep birlikte eğlenmeye de hasretiz, gelin bu hafta içinde bir gece çıkalım’ dedim ve anladığım kadarıyla herkesin içinde olanı  söylemiş olmalıyım ki hemen  hangi gecenin olacağını ve gidilecek yeri konuşmaya başladık.

Çoğumuz uzun zamandır göremediğimiz arkadaşlarımıza da rastlama ihtimalimiz  büyük olan bir yer olmasını istiyorduk gece çıkacağımız mekanın.

Kolejden bu yana tanıdığım arkadaşım ‘Ben Cahide’nin patronunu tanıyorum, bize güzel bir yer hazırlatır’ deyince ben de evimin bulunduğu İstinye Park’tan çok rahat gideceğimden bu öneriyi hemen kabul ettim. 

Maslak’taki Cahide’nin şık ortamına zaten bayılırım ve bence personeli de serviste muhteşemler, zaten uzun süredir özlemiştim mekanı ve üstelik bence sahnesi çok iyi olan Gülşen de oradaydı. 

Günü kararlaştırdık ve kalabalık olacağını tahmin ederek masamızı da garanti altına aldık.

Altı arkadaş gece Cahide’ye vardığımızda hem kızlar grubumuzla olduğumdan hem de bu tür eğlence buluşmalarını özlediğimden içim kıpır kıpırdı. Buraya her gelişimde içim sanki Paris’te bir gece kulübüne çıkmışım hissiyle dolar, ambiyansı çok hoşuma gider buranın.

Masamıza oturduk ve dedikodular başladı. Arkadaşımız, sağolsun patronla da konuşmuş olmalıydı ki masamızın yeri çok iyiydi. Salona hakimdik. Gizli yaşamımda dedikodu yazarı da olduğumdan arkadaşlarıma fazla çaktırmadan salonu gözüyordum devamlı. 

Tanıdık çok sima gördüm ama olağanüstü bir durum yoktu, derken gözüm  bir masada oturmakta olan üç adama takıldı. 

Gece hayatında bazen  böyle masalar olur ve bunlarda  oturanlar genellikle ‘gece hayatının ağır abileri’ olarak bilinir ve öyle tavırdalardır. Bu üç adam da öyle gibiydi. 

Masadaki arkadaşların dikkatini çektiğimde biri ‘Bunlar ne, sanki Kurtlar Vadisi dizisinden fırlamış gibiler’ diye espri de yaptı. Masamızdaki güzel  havayı bozmayayım diye söylemedim ama umarım bunlar bir olay çıkarmaz  diye de düşündüm. Gerçi sadece eğleniyor gibiydiler ama siyah kıyafetleri ile pek tekin gözükmüyorlardı.

Gülşen sahneye çıkınca şarkılarına bile eşlik ettiler ve ben bir ara acaba Gülşen’in tanıdıkları mı diye düşündüm.

Neyse bir tatsız olay olmadı ve gecemiz  güle eğlene bitti.

Ama birkaç gün sonra yine bir sabah vakti ilk kahvemi içip Müge ve Gülşen ile 2’inci sayfa programını izlerken kafamdan aşağı kaynar su yemiş gibi oldum. Meğer o gece gördüğümüz masadaki tipler Engin Polat ile arkadaşlarıymış. Düşünsenize tanıyıp yanına gidip biraz konuşsaydım,  burada yazı günüm olmasa bile özel haber olarak yazardım bunu ve Gecelerin Kadını olarak bombayı patlatmış olurdum.

Dediğim programda da söylendi bu. Özellikle Müge hanım söyledi benim pişmanlıkla harmanlanmış düşüncelerimi. 

Bütün malvarlıklarına el konmuşken, haklarında bu kadar suçlama bulunurken, işyerlerinin hepsi basılmışken  Engin Polat’ın bu kadar vurdumduymaz olabilmesi ve İstanbul’un önemli  insanlarının  kendisini görebileceği bir mekana eğlenmek için gidebilmesi beni çok şaşırtmıştı. 

Bir şeylere güvenmese, korunduğunu bilmese bence bu kadar vurdumduymaz olamazdı. 

O abartılı şovları yapan Dilan’ın o gece yanında olmaması bir oyun planları olduğunu gösteriyor gibiydi.

Bu işte bazı gizli bağlantılar var ama kim bilir bunlar ne. Bekleyeceğiz ve göreceğiz herhalde.