Bence Türkiye’nin ana haber kuşağı bir süredir sanıldığı gibi gece 19.00’da veya onun civarında olmuyor. Ülkeye dair asıl haberler gündüz kuşağın starları olan Müge Anlı, Esra Erol, ve Didem Arslan’ın programlarında veriliyor.
Gerçi bu programlarda gece kuşaklarında pek sevilen siyasetin s’si bile konuşulmuyor. Ama zaten siyasi konular bazen bu ülkede gerçeklerin üstünü örtme yolu da olabildiğinden bunun kötü bir şey olduğu da söylenemez.
Eğer vakit ayırıp televizyondaki bu gündüz kuşağı programlarına birkaç gün üst üste bakarsanız hem ülkedeki kültürel ve sosyal yapıdaki çürümenin vahim boyutlarını görürsünüz, hem de bu kadınların bir olaya el attığında ekranda bir Agatha Christie romanı tadında işler duyup görmeniz mümkün.
Üçü de bu ülkede işlenmiş ve çözülememiş suçların üstüne gidince sanki profesyonel bir cinayet masası ekibi gibi olayın temeline inebiliyor.
Ben uzunca bir süredir bazı arkadaşlarımın tavsiyesine rağmen gündüz kuşağını izleme fikrine pek sıcak yaklaşmıyordum. Ama bir avukat kadın arkadaşımızın evinde düzenlediği ‘gündüz kuşağı çılgınlığı’ partisinde kahveler, içkiler eşliğinde güzel sohbet edildi ve grubumuz sanki o anda ekranda olan programın stüdyosundaymışız gibi olay hakkında tartıştık, yorumlar yaptık.
Bizim o gün izlediğimiz Müge Anlı’da şunlar oldu:
18 yıl önce Kastamonu’da kaybolan 50 yaşındaki Hatice Musaoğlu aranıyordu. Hatice Musaoğlu’nun oğlu Aydın Musaoğlu canlı yayında cinayeti ağzından kaçırdı. Program sonrası yayından kaçan Aydın Musaoğlu’nu polis ekipleri otobüste yakaladı.
Aydın’ın eşi Nevin Hanım’ın programda konuyla ilgili ‘Annem kayınvalidem hayatta olduğu zaman bu eve hiç gelmedi’ sözleri de kayınvalidesinin hayatını kaybettiğini kabul ettiği şeklinde yorumlandı. Tüm bunların ardından Aydın Musaoğlu yayın sonrası programdan ve kalmakta olduğu otelden ayrıldı ve yayına katılmayacağını da söyledi.
Ancak Kastamonu Cinayet Büro Amirliği ekipleri olayla ilgili operasyon başlattı. Kayıp kadının oğlu Aydın Musaoğlu otobüste yakalandı. Polis ekiplerince gözaltına alındı.
Nasıl heyecanlı değil mi? Anladığım kadarıyla Türkiye’nin sosyal ve kültürel yapısına tam bir ayna tutan bu programlarda ele alınan her olayın tüm tarafları sanki kendilerine sihirli bir el değmiş gibi çözülüp polise savcıya anlatmadıklarını kontrolden çıkmış biçimde Müge veya Esra onları büyülemiş gibi programda anlatabiliyor.
Ben arkadaşımın düzenlediği gündüz kuşağı partisinden sonra gündüz çok acil bir işim yoksa bu programları da izlemeye başladım. Koşu bandımı da ekranın önüne aldığımdan işim daha da kolaylaştı.
Bir süredir gizemini sürdüren Narin cinayetine keşke Müge Anlı veya Esra Erol el atmış olsaydı bu cinayet de çoktan çözülürdü diye düşünmekte olan birçok kadın arkadaşıma ben de katılıyorum artık.
Düşünsenize köyün ileri gelenleri stüdyoda buluşsa, Müge veya Esra onları şıkır şıkır konuştursa aralarından biri gerçeği istemeden de olsa ağzından kaçırırdı.
Dediğim gibi bu gündüz kuşağı programları hem çoğumuzun görmek istemediği gerçek Türkiye’yi bize anlatıyor, hem de vicdan yarası haline gelmiş ve üstü kapatılmış bazı olayları da çözüyor.
Fakat Türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmaz düşüncesini doğrulamak istermişçesine bu programların sona erdirilmesi düşüncesinin de maalesef olabildiğini duydum.
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin gündüz kuşağı programları ile ilgili önemli açıklamalarda bulunmuş haberlere göre. Bugüne kadar yapıcı ikazların görmezden gelindiğini belirten Ebubekir Şahin birçok kez gündüz kuşağı programı yayınlayan kanalların yönetici ve yapımcılarıyla toplantı yaptıklarını, fakat düzelme yönünde herhangi bir sonuç alamadıklarını söyledi. “Artık kantarın topuzu iyice kaçtı” diyen Ebubekir Şahin gündüz kuşağı programları ile ilgili sert ilke kararları belirlediklerini söyledi. Çok yakında üst kurula sunarak bu kararları uygulamaya koyacaklarını belirten Ebubekir Şahin “Amacına hizmet etmeyen, kalitesiz gündüz kuşağı yayınları için son önlemimiz olan ilke kararlarını alıp kararlı bir şekilde gerekli adımları en sert şekilde atacağız” demiş.
Aslında kantarın topu Türkiye toplumunda zaten çoktan kaçmış durumda ve bu programlar da zaten hemen her gün bu acı gerçeği sadece yüzünüze çarpıyor.
Eğer bir yasaklama düşüncesi gerçekten varsa kararın toplumda büyük tepki toplayacağını ve Türkiye gerçeğini anlatan programların sürmesinden bazen sanki başka bir ülkede yaşıyormuş gibi konuşabilen siyasetçilerin de öğrenmek için yararlanabileceğini bence RTÜK de görmeye başlamalı, değil mi ama.