Yılın sonuna yaklaşırken hepimiz bir geleneksel ritüele teslim oluyoruz: En çok konuşulanlar listesi! Şarkılar, romanlar, politikacılar, skandallar, toplumsal olaylar… Hangi konuda en çok kavga ettik, kime en çok güldük, kim en kötü terk edildi, kim en romantikti? Yıl bitmeden bu listeyi yapmazsak, ‘Bir şeyler kaçırıyor muyuz?’ paniğiyle yani nam-ı diğer FOMO’yla (Fear of Missing Out) baş başa kalıyoruz. Hani şu iç ses var ya: ‘Aaa, bu yılın trendlerini kaçırmış olabilirim, hemen listeyi bul ve kültürel olarak güncellenmiş hisset!’ diye dürtüp duruyor… İşte tam o!

Her şeyde bu liste var da cinsellik ve ilişkilerde olmasın mı. Geçen gün Wall Street Journal’da yayımlanan “Have We Ruined Sex?” makalesi tam da bunu yapıyor. Makalede beş farklı yazar, 2024 de modern cinselliğin koca bir “Eyvah, ne yaptık biz?!” haline nasıl geldiğini tartışıyor.

Katie Roiphe, cinselliğin artık doğal bir deneyim olmaktan çıkıp, sosyal normlar ve politik doğruculuk çerçevesinde değerlendirildiğini anlatıyor. Eskiden insanlar, cinsel özgürlüğü keşfetmek ve toplumun dayattığı tabuları yıkmak için mücadele ederken, bugün cinsellik bile “yanlış bir şey yapar mıyım?”, “partnerim buna nasıl tepki verir?” veya “toplumsal normlara uyuyor muyum?” gibi kaygılarla dolu. Yani yatakta bile insanlar, spontane ve içgüdüsel davranmak yerine, adeta bir sosyal doğruluk sınavına tabi tutuluyormuş gibi hissediyor. Eskiden bir hata yaptığınızda belki utandırıcı bir anı olurdu, şimdi yanlış bir hamleyle Twitter’ın diline düşmeniz işten bile değil. Katie bana sorarsan Seks dediğin biraz da kaotik ve doğal olmalı. Arada kötü espriler ve ufak gaflar olmadan seks, seks olmaktan çıkar!

Diğer taraftan Andrew Sullivan’a tamamen katılıyorum. Andrew, flört uygulamalarının olmadığı bir dönemi özlemle anıyor. O zamanki cinsel keşifler, tamamen şansa ve sürprizlere dayanıyordu. Şimdi ekranı kaydır sağa, kaydır sola… Sonuç? Bir dolu boş sohbet ve bitmek bilmeyen “Güno nasılsın?” mesajları. Andrew, “Nerede o eski romantik karşılaşmalar?” diye soruyor. Ben de aynı şeyi merak ediyorum Andrew.Teknoloji güzel, ama spontane bir bakış ya da şarkı eşliğinde dans etmek kadar değil. Biraz eski moda olalım. Gerçek hayatta biriyle tanıştığınızda, algoritmalar değil, feromonlar iş başında olur!

Gelelim Mary Harrington’a. Harrington günümüzde cinselliği daha fazla konuşmamıza rağmen, geçmişe kıyasla daha az tatmin edici bir cinsel yaşam sürdürdüğümüzü belirtiyor. Pornografinin yaygınlaşması ve dijitalleşmenin flört dinamiklerini değiştirmesi, cinselliği sıradanlaştırırken, insanların fiziksel ve duygusal bağlar kurmasını zorlaştırıyor. Harrington’a göre, bireylerin cinsel deneyimlerden keyif almaları için daha anlamlı ve derin bağlara ihtiyaç var. Cinsellik hakkında saatlerce konuşuyor, tartışıyor, yazıyoruz ama iş uygulamaya gelince sınıfta kalıyoruz. Pornografinin herkesin elinin altında olması, cinselliği sıradanlaştırdı. Birini etkilemek için heyecanlanmayı unuttuk. Şimdi herkes Hollywood filminden çıkma sahneler bekliyor ama kimse kamera arkasındaki emeği konuşmuyor.Tavsiyem: Daha az konuş, daha çok sev!

Coleman Hughes günümüzün hookup kültürüne dikkat çekiyor (tek gecelik ilişkiler) ve soruyor: Bu gerçekten kimin işine yarıyor? Cevap net değil. Bir taraf bu durumu “özgürleşme” olarak görürken, diğer taraf duygusal bağların giderek azalmasından, yalnızlaşmaktan şikayetçi. Cinsellik sadece bir “checklist” olmamalı. Ama biz “bağlanma korkusu”nu tıpkı kahvaltıda avokado tost sipariş eder gibi normalleştirdik. Seks, fiziksel bir ihtiyaç olabilir ama duygusal bağ kurmadan ne kadar tatmin edici? Hookup kültürü sizi mutlu ediyorsa, sorun yok. Ama yalnız hissediyorsanız, belki de yanlış tarafta oynuyorsunuzdur.

Son olarak Agnes Callard, cinsellik ve arzu üzerine felsefi bir bakış sunuyor. Agnes diyor ki, arzu insanın yaşamını anlamlandıran bir şey. Ama modern dünyada bu arzu, ya aşırıya kaçıyor ya da bastırılıyor. İnsanlar hem arzunun peşinden koşuyor, hem de ondan korkuyor. Sonuç? Ne tam tatmin oluyoruz ne de arzularımızı gerçekten anlıyoruz. Bana kalırsa arzu karmaşık bir şey. Ona fazla anlam yüklemek de onu tamamen unutmak da zarar verir. Dengede kalın, arzu dediğimiz şey zaten hayatın eğlenceli çelişkilerinden biridir.

Anlaşılan 2025’e girerken durum vahim. Kültürel bir paradoksda cinsellik özgürleşirken, duygusal bağlar giderek daha fazla kayboluyor. Cinsellik hakkında daha çok konuşuyoruz, ama daha az yaşıyoruz. Daha fazla seçeneğimiz var, ama daha az tatmin oluyoruz. Her şey elimizin altında, ama bir şeyler hep eksik gibi.

Belki de mesele basit: kendinizle barışık olun. Seks, fiziksel bir aktivite değil; duygusal, zihinsel ve bazen de ruhsal bir deneyimdir.Sözün özü: Teknolojiyi biraz bir kenara bırakın, insanlara göz teması kurun ve biraz da işin sürpriz kısmını yaşayın.Belki de en iyi cinsel devrim, kendinizle olan ilişkinizden başlar.