Londra’ya gittiğimde en sevdiğim küçük lükslerden biri fiziksel gazete okumak. Evet, dijital çağdayız ama kusura bakmayın; gazete kokusunun yeri ayrı.

Bir de The Times’ta mutlaka cinsellik, ilişkiler ya da insan davranışıyla ilgili şahane bir röportaja denk geliyorum. Bu seferki de kaçmadı. Coldplay konserinde “kiss cam”e yakalanan çifti duymayan kalmadı. Ben de 5 ekimde bu köşede yazmıştım.

Ekranda bir öpücük, ardından dünya çapında bir infaz. Röportajın öznesi Kristin Cabot. Kendisi ABD merkezli Astronomer adlı teknoloji şirketinde İnsan Kaynakları Direktörüydü. Yanındaki kişi ise şirketin CEO’su Andy Byron.

İkisi de evliydi.

Temmuz ayında gerçekleşen Coldplay konserinde, binlerce kişinin önünde sarılıp öpüşürken dev ekrana düştüler. O görüntüler saniyeler içinde sosyal medyada dolaşıma girdi ve Cabot’un deyimiyle, “bir anda dünyanın en çok izlenen videolarından biri” hâline geldi.

Sorun şu, video viral olunca sadece görüntü yayılmıyor, yargı da yayılıyor. Cabot röportajında, bu birkaç saniyelik görüntünün hayatını nasıl altüst ettiğini anlatıyor. Görüntüler yayıldıktan sonra şirket içinde ve dışında büyük bir kriz patlıyor.

Özellikle insan kaynaklarında çalışan, şirket içinde etik, sınırlar ve kurallar üzerine konuşan bir kadının, üstelik üst konumundaki yöneticisiyle böyle bir an yaşaması “kabul edilemez” bulunuyor. Sonuç olarak Cabot ve Byron kısa süre içinde görevlerinden ayrılıyor. Disiplin süreçleri başlatılıyor.

Ama asıl bedeli Cabot ödüyor. Kariyeri fiilen sona eriyor. Kendisiyle birlikte çocukları da hedef hâline geliyor. Tehdit mesajları, okulda zorbalık, sosyal linç…

Buraya kadar okurken “tamam, iş etiği, sınırlar” diyebilirsiniz. Haklısınız. Ama hikâye burada bitmiyor. Meğer Cabot, geçmişte Gwyneth Paltrow’nun yer aldığı ve aile içi şiddete dikkat çeken bir kamu spotunda kısa bir rol almış. Ayrıca evliliğinde fiziksel ve psikolojik şiddet yaşadığını açıkça anlatmış bir kadın.

Röportajda özellikle altını çizdiği şey şu: Toplumun erkekle kadına verdiği tepkinin aynı olmaması. Şimdi bir duralım. Bu kadın aslında ne yaptı Kamusal bir alanda, bir konserde, rızaya dayalı bir yakınlık yaşadı. Bu bir suç değil. Bu bir şiddet değil. Bu bir sağlık ihlali hiç değil. Bu, en fazla özel hayat – iş etiği – sınırlar başlığında konuşulabilecek bir durum. Yani “ahlâk polisi” çağıracak bir vaka yok ortada.

Ama nedense ceza dağıtılırken terazinin bir tarafı epey ağır basıyor. Bilim bu noktada devreye giriyor. Uluslararası psikoloji dergilerinde yayımlanan çok sayıda araştırma şunu net biçimde gösteriyor: Aynı cinsel davranış, erkek ve kadında farklı anlamlandırılıyor.

Erkeklerin cinsel davranışları çoğu zaman “dürtü”, “hata” ya da “anlık zaaf” olarak okunurken; kadınlarınki ahlâk, karakter ve kimlik üzerinden değerlendiriliyor. Yani erkek için “yanlış yaptı” deniyor, kadın içinse “nasıl biri olduğu ortaya çıktı” yargısı dağıtılıyor.

Frontiers in Psychology dergisinde yayımlanan kapsamlı bir derleme çalışması, bu cinsel çifte standardın yalnızca muhafazakâr toplumlarda değil; liberal, eğitim düzeyi yüksek gruplarda bile sürdüğünü ortaya koyuyor. Üstelik bu yargı farkı yalnızca erkekler tarafından değil, kadınlar tarafından da yeniden üretiliyor.

Dolayısıyla “Andy hata yaptı” deyip geçilirken, “kadın mahvolmalı” noktasına gelinmesi bir abartı değil. Bu, ölçülmüş, belgelenmiş, çalışılmış bir toplumsal refleks.

Yanlış olan şu: İnsan davranışı durumsaldır. Arzu biyolojiktir. Tek bir an, bir hayatın özeti değildir. Ama biz hâlâ kadın bedenini ve arzusunu, toplu yargılamaya açık bir kamu malı gibi görmeye devam ediyoruz.

Toplumun kadınlardan gizli beklentisi iyi anne, iyi eş, iyi çalışan , cinsel olarak ölçülü ve duygusal olarak dengeli olması. Bir kadın bu beşlinin bir yerinde “insanlık” yaparsa, bedel ödüyor.

Aynı anda hem arzu duyup hem saygı görebilen tek cinsiyet hâlâ erkekler.

Kristin Cabot bu sosyal linç sebebiyle travma yaşamış. Kaygı bozukluğu ve disosiyasyon içine girmiş. Zaten bu nedenle bu röpörtajı vermeye karar vermiş. Kendi tarafından anlatmayı güçlenmesinin bir parçası olarak görüyor. Belki de asıl soruyu en sona bırakmak gerekiyor: Kristin rezil olduğu bu hikayede her şeyi taptaze hatırlıyor da rezil eden bizler ne kadarını hatırlıyoruz?