Bütün dünyayı etkileyen ABD seçimleri Salı günü gerçekleşti. Ben bu yazıyı henüz sonuçlar belli değilken yazdım. Kamala ilk siyahi ve kadın başkan adayı. Ancak sonuç ne olursa olsun, ben konuya “kadın” kimliğinin toplumda, iş hayatında ve hatta ülkenin en üst kademelerinde nasıl algılandığına dair klişeler açısından bakıyorum. Bakalım bu klişeler sonucu nasıl etkiledi, hep beraber göreceğiz.
Ne de olsa bir tarafta kadınları “korumak” adı altında nasıl oy kullandıklarından finansal bağımsızlıklarına “kontrol” etmeyi hedefleyen Trump ve ekibi var. Diğer tarafta ise samimi, sıcak ve tutkulu bir aşk ve ilişki hikayesine sahip Kamala. Öyle ki eşi Douglas, Kamala’nın sadece eşi değil, aynı zamanda onun kariyer yolculuğunda destek olan bir yol arkadaşı. Kamala’nın seçim kampanyaları, uzun çalışma saatleri ve sürekli medyanın odağında olmaları, çiftin ilişkisine zaman zaman zorluklar getiriyor; ancak ikisi de birbirlerine olan desteklerini esprili, eğlenceli ve sevgi dolu bir dille sürdürüyor.
Bu durumda Oval Ofise geçen Kamala olursa neler olur, şöyle bir özetleyeyim dedim. Kadın yönetici dediğin en ince detayları düşünür. Sabahları oval ofis çalışmaları yoga ve meditasyon saati ile başlar. Pazartesileri bu saati haftalık “motivasyon” konuşmaları takip eder. Kadın başkanın Beyaz Saray’daki ilk icraatlarından biri, ofis düzenini değiştirmek olabilir.
Bilirsiniz, kadınlar detaylarda mükemmeliyetçi oldukları için, Oval Ofis’in dekorasyonu bile halkın psikolojik sağlığına iyi gelmeli! Masanın üstünde parfümlü mumlar, doğanın huzur veren renkleri ve kütüphanede “kendini bulma” rehberleri… Beyaz Saray bir başkanlık makamı olmanın ötesinde, kişisel gelişim merkezi gibi görünmeye başlar. Hatta Kamala Oval Ofis’e yerleşir yerleşmez ülkenin gündemine ‘Empati saati’ni sokar! Her hafta halkla ‘birlikte dertleşme’ oturumları düzenler ve artık Beyaz Saray’da ‘Nasıl hissettiğinizi önemsiyoruz!’ sloganları yankılanır.
Kadın başkan olarak Kamala, günlük Beyaz Saray notlarına ‘dikkat edilmesi gereken duygusal tetikleyiciler’ listesini de ekler. Ekip her gün kendi duygusal zekasını gözden geçirir; artık ‘Bugün nasılım?’ sorusu sadece içsel bir sorgu değil, Beyaz Saray’ın yeni kültürel ritüelidir. Kamala’nın bu yönetim tarzıyla halk arasında ilişkiler bile düzene girer; insanlar sevgilileri ile daha çok konuşur, ülke olarak empati yeteneği gelişir.
Ancak en önemli etki kurumsal iletişim ve kriz yönetimi üzerinde görülür. Amerika’ya kadın başkan seçilirse kabul edelim ülkenin duygusal zekası birkaç basamak yükselir! Kadın başkan, kriz yönetiminde mantıkla duyguyu dengeleyen “güçlü ve şefkatli” tavrıyla kendini gösterir. Sorunların üstüne şiddetle gitmek yerine diplomasi ve empatiyle çözüm arar. Kamala’nın başkanlık döneminde kriz toplantılarında ‘gergin çıkışlar’ yerini ‘birbirimizi dinleyelim’ dakikalarına bırakır. Diplomasiyi bir nevi ‘çift terapisi’ olarak ele alan Kamala, dünya liderlerine ‘önce ben değil, sen konuş’ diyerek bir terapi havası yaratır. Liderler şaşkın, Kamala rahat: “Anladım, Putin, hislerini söyle, seni dinliyoruz.”
Biraz cinsiyetçi gibi görünebilir ama bu kadının bir başkan olarak ülkeye “şiddetle değil, sevgiyle hükmetmesi” bile bence dünyanın bazı liderlerini korkutmaya yeter! Olaylara “liderler arası iletişim ve anlayış” açısından bakıldığında, kadın başkanın toplantılarda takındığı empati dolu ama sağlam duruş, birçok liderin önyargılarını kırabilir. Muhtemelen, karşılıklı restleşmeler ve kavgalar yerini “ilişkilerin iyileştirilmesi” temalı uzun konuşmalara bırakır. Tabii, bazı erkek liderlerin bu durumdan hoşlanmaması mümkün. Çünkü herkes bilir ki kadınlar bazı şeyleri söylemeden anlatır. Hal böyle olunca, erkek liderlerin içten içe “Acaba beni mi ima etti” şeklinde düşüneceği çok fazla diyalog olabilir.
Son olarak, Beyaz Saray’da donut, hotdog partileri ve “halkla kaynaşma” etkinlikleri başlar! Kadın başkanımız, halkla daha iç içe, empati dolu bir iletişim kurarak sadece Amerika’nın değil, dünya genelinde kadınlara ilham olur. Hatta kadın başkanla birlikte toplumdaki cinsiyet rolleri, ilişkilerdeki beklentiler ve sevgililik algısının da yeniden tanımlanacağına inanıyorum. Kadın bir lider, sadece ülkeyi değil, insanların özel hayatlarını da değiştirir. Kim bilir, belki ilişkilerdeki “daha fazla dinle, daha az konuş” öğüdü, Beyaz Saray’ın altın kuralı haline bile gelir!
Keşke bir kadın başkan olsa ve tüm bunlar gerçek olsa değil mi? Kamala’nın Beyaz Saray’da her basın toplantısında “Şimdi birbirimize kocaman bir alkış alalım, sevgili Amerika” dediğini hayal edin! Amerika, yalnızca süper güç değil, aynı zamanda süper anlayış sahibi bir ülke olurdu. Ama şimdilik, hayal kurmaktan zarar gelmez! Yalnız hatırlayın, Tansu Hanım ilk başbakan olduğunda kadın olarak gelmiş ama erkek olarak çıkmıştı. İnşallah Kamala’da da aynı şey yaşanmaz!