Bu bayrama magazin sakinliği içinde gireceğimizi düşünürken Yılmaz Erdoğan’ın Cansu Taşkın ile görüntüleri gündeme oturdu. Aslında görüntülerin bu kadar konuşulma sebebi, Cansu’nun Youtube açıklamasını takiben Erdoğan cephesinin bu ilişkiyi reddetmesi ve Cansu’nun kızkardeşi tarafından paylaşılan yakın görüntülerle Yılmaz Erdoğan’ın ortada kalması. Erdoğan’ın dizisinden soğuyanlar mı istersiniz, yaş farkına takılıp espri yapanlar mı, sosyal medya hakikaten yıkılıyor.
Tabi ki en önemli mesele bu görüntülerin izinli mi izinsiz mi yayınlandığı. İzinli ise Yılmaz Erdoğan kendini bayağı bir komik duruma bile isteye düşürmüş oluyor. Yok izinsiz ise zaten konu hukuka taşınır diye tahmin ediyorum. Yılmaz Erdoğan kadar tecrübeli birinin nasıl frikik verebildiğine şaşırıyorum. Tabi içki filan da işin içine karışmış olabilir. Yine de önce ilişkim yok dediği birisiyle görüntülerinin ortaya çıkması pek hoş olmasa gerek.
Aslında olaya farklı bir açıdan yaklaşmak gerekiyor. Bence buradaki iletişim kopukluğunun nedeni basit. İki tarafın “ilişki” tanımı farklı. Yılmaz Erdoğan için sadece tek gecelik bir macera (hani İngilizce’de one night stand deniyor) olarak nitelendirilebilecek ve bir ilişkinin uzun vadeli taahhütlerini kapsamayan bir beraberlik, Cansu Taşkın için karşılıklı sevgi ve bağlılık içeren bir ilişki anlamına gelmiş olabilir. Genellikle kadınlar kendilerine aşk sözcükleri fısıldayan adamların beraberlikleri gizleme eğilimlerini gördüklerinde sinirlenip öfkeyle kanıtları ortaya koyabiliyor. Burada yaşananlar da bu durumu andırıyor.
Tek gecelik ilişkiler çok yaygın. Erkeğin açısından bakıldığında bu genellikle erkeğin isimsiz biriyle bir defaya mahsus olmak üzere cinsel ilişkiye girmesi olarak anlaşılıyor. Bunu ciddiye almıyor, zevkli bir macera olarak görüyor. Kadınlar da iyi vakit geçirmek istediklerinde akıllarında olan biri (belki işyerinden tanıdıkları biri) ile bu maceraya girişse de her zaman akıllarının bir ucunda bu maceranın ilişkiye dönme ihtimali oluyor. Araştırmalar erkeklerin cinsel fırsatları kaçırmak istemediğini, kadınların ise çoğunlukla sıradan seksten pişmanlık duyduğunu gösteriyor. Erkekler çoğu zaman bu deneyimden, dünyayı umursamadan uzaklaşabiliyor, kadınlar ise bu deneyimi yanlarında taşıyor.
Her ne kadar bu ilişkilerin tanımında “geçicilik” ön planda olsa da bazen taraflardan biri bu kısa sürenin ötesine geçmek isteyebiliyor. Galiba Yılmaz Erdoğan’ın başına gelen senaryo bu. Beklentiler arasında bir çatışma oluşuyor. Bu çoğunlukla, bir tarafın ilişkinin doğasının yanlış yorumlaması veya duygusal bağların beklenmedik bir şekilde gelişmesi sonucu ortaya çıkıyor. Karşı tarafın ilişkiyi sürdürme talebiyle karşılaşıldığında, açık ve dürüst iletişim en önemli adım. Bu durumda, hisleri, beklentileri ve ilişkinin ne anlama geldiğini net bir şekilde ifade etmek önemli.
Karşılıklı anlayışa dayanan bir diyalog, potansiyel bir yaralanmanın veya yanlış anlaşılmaların önüne geçebiliyor. Galiba sınırların baştan net bir şekilde belirlenmesi, bu tür durumların önüne geçebiliyor. İlişkinin başlangıcında, tarafların beklentilerini açıkça ifade etmeleri, sonrasında oluşabilecek anlaşmazlıkları minimize ediyor. Ancak, duygusal bağlar ve insan psikolojisi her zaman tahmin edilebilir olmadığı için, bu sınırlamalar her zaman yeterli olmayabiliyor.
Bu arada şunu da belirtmek gerekiyor. 2014 yılında Helen Fisher tarafından yapılan bir araştırma, bireylerin yüzde 27’sinin tek gecelik ilişkinin uzun süreli romantik bir ilişkiye dönüştüğünü keşfettiğini ortaya çıkardı.
İki kişinin yaşadığı deneyimin kalitesi muhtemelen gelecek üzerinde daha büyük bir etkiye sahip oluyor, özellikle de bir daha buluşmayı düşünmeyen çiftin normlardan ve kalıplaşmış yargılardan etkilenmeden kendini özgürce ifade edebilmesi olayın seyrini değiştirebiliyor. Yani her şey beklentinin üzerinde iyiyse devamı isteniyor, değilse alan memnun satan memnun her şey orada kalıyor.
Bu ilişkiler, modern zamanların “aşkı buldum sanırım, hoppala yokmuş” fenomeninin en net örnekleri. Bir bakıma, tek gecelik ilişkiler, modern dünyanın Cinderella hikayesine dönüşmüş durumda. Ancak bu hikayede, prenses gece yarısı ayakkabısını değil, şarj aletini bırakıyor ve taksiye atlayıp gidiyor.
Bu ilişkilerin baş döndürücü psikolojisi, insanların “anı yaşama” felsefesini benimsemeleriyle paralel bir şekilde yükselişe geçti. Ancak “anı yaşamak”, genellikle sabahın köründe “Bu kimdi yahu” sorusunu beraberinde getiriyor. Sosyal medya, bu tek gecelik ilişkilerin en büyük katalizörü. Bir zamanlar aşk mektupları yazılırken, şimdi telefon ekranında flört uygulamasını açıp beğendiğin adaylar için ekranı sağa kaydırmak yeterli.
Aslında, bu ilişkiler, modern insanın “hemen şimdi” kültürünün bir yansıması. Her şeyin hızlı tüketildiği bir dünyada, sabahın ilk ışıklarına kadar süren aşklar da “fast food” gibi hızlı tüketiliyor. Ancak unutmayın, fast food gibi, bu ilişkiler de genellikle sonrasında pişmanlık hissi bırakabiliyor. Tabii ki aşk, belki de bir şarj aleti bulma umuduyla başlayan maceralarda gizli olabilir. Hayat bazen en güzel hikayeleri, en beklenmedik anlarda yazıyor. Ancak bazen de Cansu Taşkın ve Yılmaz Erdoğan hikayesinde olduğu gibi iki kişi “o senin neyin olur derlerse” nakaratını farklı biçimde bitiriyor. Tabi burada şunu da unutmamak lazım, hala Yılmaz Erdoğan’ın deneyiminde biri nasıl çekim yapıp sosyal medyaya yayabilecek birine kendinden geçmiş bir şekilde frikik verebiliyor. Basireti bağlanmak böyle bir şey olsa gerek.
Günün seksi sözü:
“Bütün iyi aşıkların hitabet yeteneği gelişmiştir. Sözel baştan çıkarma gerçek baştan
çıkartmaya giden en kesin yoldur. “
– Marya Mannes