İrem Hanım, size düğün stresinden beter bir derdimle başvurmam şart oldu! Evleneli daha iki hafta oldu. Yani 27 yaşında, taptaze, neredeyse fırından yeni çıkmış bir evli kadın olarak başvuruyorum. Eşimle çok güzel bir aşkla evlendik, her şey masallardaki gibiydi ama… hani o masallarda ‘mutlu son’ olur ya? Biz de bir türlü o ‘son’ kısmına ulaşamıyoruz! İlk geceden beri kalbim pır pır, dizlerim titreye titreye bekliyorum ama işin aslı, o kadar geriliyorum ki şimdi tam iki hafta oldu, hâlâ ikimiz de ‘perde açılışı’ yapamadık! Ne olur bir yol gösterin? Şimdiden çok teşekkür ederim!
Değerli okurum
Hakikaten bugün cevapladığım sorular her hafta geliyor. Anlatmaktan dilimde tüy bitti. Öncelikle şunu söylemeliyim ki bu ‘ilk gece heyecanı’ dediğimiz mevzuda sen yalnız değilsin! O ‘büyük perde’yi açmak bazen gerginlikle beklenenden biraz daha uzun sürebilir. Sana önerim ilk önce o büyük beklentileri ve korkuları biraz rafa kaldır. Biraz perdeleri yavaş yavaş arala, sahne ışıklarını azıcık loş yap, biraz sohbet et, kısacası işi iyice doğallığa bırak! Bana yazana kadar bir uzmana başvursan belki şimdi balayının en ateşli günlerini yaşıyor olurdun. İki hafta hiçbir şey, daha yıllar var, ne zaman uzmana başvuracaksın? Çünkü o zaman ‘mutlu son’ gelir zaten!
Evlenmemi engelleyen benim minik detay!
Sevgili İrem Hanım, ben 33 yaşında, yalnız kalmış, kalbi kırık bir erkek olarak size yazıyorum. Son iki ilişkimde tam “bu sefer evlilik ufukta göründü” diye düşünmeye başlamışken kendimi bir anda tek başıma buldum. Hani bir tabir vardır, ‘ufak bir detay’ yüzünden diye, işte o ‘detay’ maalesef bende biraz fazla ufak kalıyor sanırım! Evet, sevgili kız arkadaşlarım benimle ilgili minik ama büyük (!) bir endişe taşıyorlarmış, hatta bu yüzden ilişkilere limon sıkılıyor. Durum böyle olunca insan düşünüyor tabii… Yani, acaba ben sonsuza kadar bekar mı kalacağım? Ne yapayım, bir yol gösterin, bu ‘ufak’ mevzuyu nasıl aşarım? Şimdiden teşekkür ederim.
Değerli Okurum,
Yine bana her hafta gelen ve Türk erkeklerinin en birinci mevzusu. Anlatamıyorum, bu ufak tefek mevzulara fazla takılmamak lazım! Biliyorsun, hikayenin kahramanı olmak için devasa bir kılıç taşımak gerekmiyor, esas olan kalpten ne verdiğin, nasıl gülümsediğin, bir de kılıcı nasıl kullanacağını bilmen. Bu konuda ‘ufak’ tefek taktikler verecek olursam; kendine güvenini sağlam tut, karakterini öne çıkar! Hem kim demiş ‘mutlu son’ için her şeyin büyük olması gerektiğini? Zevkin sırrı büyüklük değil fonksiyonda. Senin kız arkadaşların bu ince detaylara biraz çok takılmış bence. Kafanı rahatlatmak için bir de uzmanın görüşünü al. Sonsuza dek bekar kalmayacaksın, merak etme. Doğru sahne, doğru seyirci derken hikaye kendini yazacak zaten!
Efsanevi performans hikayeleri doğru mu?
İrem hanım, 36 yaşında, bekar ve hayatın tadını çıkarmak isteyen bir erkek olarak danışma ihtiyacı duydum. Malum, gençliğimizde dillerden düşmeyen ‘efsanevi performans hikayeleri’ büyüdükçe peşimizi bırakmıyor! Gelin görün ki sevgilim bir süredir beni bu konuda sıkıştırıyor. Arkadaşlarıyla oturup kalkıp, onların sevgililerinin gecede 3-4 kez pistte yer aldığını öğrenmiş, şimdi bizim haftada iki dans etmemiz kendisine yetmiyor! Ben de bu ‘performans yarışı’ yüzünden terk edilme korkusuyla yanıp tutuşuyorum. Yani iş sahaya inince biraz daha mı tempolu olmam lazım, yoksa bu konuda yarışa katılmamakta mı fayda var? Şimdiden teşekkür ederim, bana biraz moral verin!
Değerli Okurum,
Öncelikle şu ‘gecede 3-4 kez’ meselelerine fazla takılmayalım. Unutma ki hayat bir spor müsabakası değil; önemli olan keyifli ve kaliteli vakit geçirebilmek. Sevgilinin arkadaş çevresine bir gönderme yapacak olursak, bazen yarışta değil, dans pistinde olduğumuzu hatırlatmak lazım! İlişkinizde haftada iki derin ve özel anlar yaratabiliyorsan, işin esası orada. Performans meselesini bir süre kafandan çıkar ve sevgilinle bağını güçlendirmeye odaklan. Hem kim demiş ‘her gün pistte olmak’ zorunda olduğunuzu? Hayat kısa ama kalite her zaman sayıdan önemlidir! Eğer sevgilin bunu anlamıyorsa belki de pistte yanlış dans partneri ile bulunuyorsun demektir. Dert etme; sahneni sev, kendi ritminde dans et ve keyfine bak!