Cezayirli Imane Khelif ve Tayvanlı Lin yu-ting sportif başarılarını ne kadar hak ediyor sorusu, cinsiyet eşitliğinin tartışmalarının
Cezayirli boksör Imane Khelif, 2024 Paris Olimpiyatları’nda cinsiyet tartışmalarının merkezine oturdu. Kadınlar 66 kiloda İtalyan boksör Angela Carini ile Imane Khelif karşılaştı. Carini, aldığı sert darbelerin ardından maçın 46’ncı saniyesinde oyundan çekildi. Karşılaşmada yaşananların ardından Imane Khelif’in daha önce 2023 Dünya Boks Şampiyonası’ndan “cinsiyet uygunluk testleri” de dahil olmak üzere çeşitli testleri geçemediği ve diskalifiye edildiği spor kamuoyunca tartışılmaya başlandı.
Anlaşılan sosyal medyada en çok Khelif’i duymuş olsak da, başka örnekler ve başka olimpiyatlar da var. Şimdi Paris’te gözler geçen sene onunla aynı şampiyonadan yasaklanan Tayvanlı Lin Yu-ting’e çevrildi. Bir de kendini trans erkek olarak tanımlayan bir kadın boksör var. Filipinli dövüşçü Hergie Bacyadan, erkek olduğunu açıklamasına rağmen kadınlar 75 kiloda mücadele etti. Olimpiyatlarda yarışan ilk transseksüel sporculardan biri olan Yeni Zelandalı halterci Laurel Hubbard, Tokyo’da kadınlar 87 kilogram üstü halter müsabakasında madalya kazanamamıştı. ABD takımından orta mesafe koşucusu Nikki Hiltz, şu anda kadınlar 1500 metre yarışında bir Amerikalı tarafından kaydedilen en hızlı ikinci zamanı elinde tutuyor. 6 Ağustos’ta kadınlar 1500m’nin ilk turunda ilk Olimpiyat yarışında yarışacak. Bakalım ne yapacak?
Trans sporcuların kadın sporuna katılımı giderek daha fazla tartışılan bir konu haline geliyor.
Kadın kategorisine dahil edilmelerine karşı çıkanlar genellikle, erkek ergenliğini geçmiş trans kadınların, geçişten sonra bile vücutlarında testosteronun etkisiyle, trans olmayan kadınlara göre haksız bir fiziksel avantaja sahip olduğunu savunuyorlar. Erkeklerin daha yüksek testosteronu, genellikle kadınlardan daha uzun ve daha güçlü olmaları anlamına geliyor. Yani trans kadınlar tıbbi geçişten sonra bile bir avantaj elde edebiliyor. Bu yılın başlarında yayınlanan, BBC’nin elit İngiliz sporcular arasında yaptığı bir araştırma, sporcuların yüzde 70’inden fazlasının trans sporcuların kadın kategorilerinde yarışmasından rahatsızlık duyduğunu ortaya koydu.
Trans sporculara yönelik yasaklara karşı çıkanlar onların sportif bir avantaja sahip olmadığını, yasakların ayrımcı olduğunu ve toplumun her düzeyinde katılımın azalmasına yol açacağını söylüyor. Olimpiyat komitesi de yeni çerçevesiyle, transgender sporcuların ilk yarışmalarından en az 12 ay önce testosteron seviyelerinin belirli bir sınırın altında olması koşuluyla yarışmalarına izin verileceğini belirten eski politikadan uzaklaşıyor. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin belirli kuralları veya düzenlemeleri yerine 10 yol gösterici ilkesi var. Ayrıca “her uluslararası federasyonun, Olimpiyat Oyunları’na uygunluğu belirleyen uygunluk kriterleri de dahil olmak üzere kendi sporu için uygunluk kurallarını belirlemekten sorumlu olduğunu” belirtiyor.
Yönergeler, erkek ergenliğinin olası biyolojik avantajlarını önlemek için, trans kadınların kadın kategorisine katılmaya hak kazanabilmeleri için 12 yaşından önce geçiş yapmış olmalarını gerektiriyor.
Bu konu kafaları karıştırmaya devam edecek gibi görünüyor. Birçok araştırma, testosteron seviyelerinin kas kütlesi, kemik yoğunluğu ve genel atletik performans üzerinde belirleyici bir rol oynadığını gösteriyor. Örneğin, British Journal of Sports Medicine’de yayımlanan bir çalışma, trans kadınların hormon tedavisi görseler bile kadınlara göre belirgin fiziksel avantajlarını koruduğunu belirtiyor. Çalışma, trans kadın sporcuların kas kütlesi ve güç açısından kadın sporculara göre daha üstün olduklarını, bu avantajların 12 aylık hormon tedavisinden sonra bile devam ettiğini gösteriyor.
Özeti ortada bir haksızlık var. Olimpiyat komitesine kılavuzu atlet olanın burnu boks’tan kurtulmaz şeklindeki atasözümüzü hatırlatmak gerekiyor. Hatırlattım.