Araştırmacı mizah yazarınız Serdar Turgut'a göre viski tadımında Atatürk'ü düşünmesi, Ertuğrul Özkök'ün tamamen delirmesinin kanıtı.

Ertuğrul Özkök tamamen çıldırma aşamasına kaçınılmaz olarak geleceğinin işaretlerini yıllardır veriyordu.

Ama benim yıllardır heyecanla beklediğim o kesin kopuş anı viski tadımı için çıktığı İskoçya gezisinde geldi.

normal bir erkek en zorlu aşamasının  viski yudumlamaktan ibaret olduğu bu tür bir geziye çıktığında ne yapar. Sadece tatmakla kalmaz, içebildiği kadar viski içer. bir puro da tüttürdükten sonra evlilik dışı ilişki  yaşar. ve sonunda üreticilerden alacağı hediye viski şişeleriyle İstanbul’a döner değil mi?. bu normal insani davranış biçimidir.

*****

Eğer eşim Rana bu yazıyı okur ve bilinçaltımın bunu bana yazdırdığını düşünürse, bundan sonra bir davet gelse dahi  beni bir yurtdışı davete göndermeyeceği artık kuvvetle muhtemel. Bunu da bedava verilen viskilere etik bir itirazı olduğundan yapmayacak, bilmem anlatabiliyor muyum?

*****

normal erkek bu dediğimi ve bunun bazı versiyonlarını yapar örneğin bazıları belki bir değil bir kaç ilişki kurar ama Özkök ne yapıyor. Başka düşünecek hiç bir şey yokmuş gibi sadece kendisi o anda viski içtiği için Atatürk’ün de viski içip içmediğini düşünebiliyor ve bunu yazıyor.

Bu  yazı bir belge olarak elimizde olmasa onun o yerde Atatürk’ü  düşünmesinin  Parafraksların  en muhteşemi olarak anında  tarihe geçtiğini de atlayabilecektik.

****

Parafraks  tabii ki Freudcu sürçmedir. Freud’a göre dil sürçmesi, davranışlarımızın tümünün gerçek kaynağı olan bilinç altımızın dilimizde kendini göstermesi anlamına geliyor. Ertuğrul Özkök’ün korkunç ve ürkütücü durumda olması gereken bilinçaltı işte o gün  kendisini Atatürk kadar büyük bir insan hissettirdiğinden bir bilinçaltından kaynaklanan dil sürçmesinden ibaret olan yazısını yazdırdı.

Onda hayli ilerlemiş durumdaki hastalığının adının ‘İhtişam Yanılsamaları’(illusions of Grandeur) oması gerekiyor. 

ama kesin teşhisi tabii ki doktorlara bırakmak gerekiyor.

****

bu acı ve kaçınılmaz sonun bir gün geleceğinin işaretlerini yıllar içinde ben almıştım.

En somut işaretini  birlikte THY’nin davetlisi olarak Superman filmi galası için gittiğimiz New York’ta görmüştüm.

Aramızda onun gibi ‘dünyaca meşhur bir büyük insan’ da olsa bizler gazeteciydik sonunda. Normal kapıdan sinemaya girip bir an önce yerimize oturmalıydık.

Belki de inanmayacaksınız ama o ne yaptı biliyor musunuz.

bir  baktım o meşhurların yürümesi gereken kırmızı halının üstünden yürüyerek girmeye çalışıyordu içeriye.

Paparazzilerin ve kameramanların kendisine hak ettiği ilgiyi göstermedikleri nedeniyle kızmış gibiydi de.

****

ben bu son derece vahim olan manzarayı görür görmez cep telefonumdan bulunduğumuz yerin Bellevue  hastanesine ne kadar uzakta oldunu hesaplamaya giriştim çünkü durum acildi ve bence o anda bile gerçeklerden  tamamen koparak çıldırmanın eşiğindeydi, ve onu sadece New York’un tarihi ruh hastalıkları hastanesindeki uzmanlar sakinleştirebilirdi. bildiğim kadarıyla onun direkt sevkedilmesi gerekecek olan ‘suç işleyecek kadar aklını kaçırmış hastalar’ (criminally insane patients) bölümü de var o hastanede.

******

bu acıklı tarihte anladığım kadarıyla akadaşım dediği insanlar da pek yardımcı olmamışlar kendisine.

örneğin Bild gazetesinin eski yayın yönetmeni Kai Diekmann bile yazdığı kitabında Ertuğrul Özkök için ‘O Amerika’da yaşasaydı George Clooney veya  İngiltere’de yaşsaydı Winston Churchill olurdu’ demiş. Bu tür lafların zaten ağır bir   ‘ihtişamlık yanılsaması’ yaşamakta olan bir insan üzerinde yapabileceği ağır tahribatı kimse düşünmemiş.

*****

Oysa Kai Diekmann doğru soruyu sormamış; İngiltere’de veya Amerikada yaşasaydı kim olurdu olmaması gerekiyordu ana sorunun.

Bence asıl soru eğer Ertuğrul Özkök Türkiye’de yaşasaydı ve Türk olsaydı ne  ve kim  olurdu olmalıydı? Bilmem anlatabiliyor muyum.