Öyle babalar gününe gerek yok babaları hatırlamak için.
Dünya nüfusunun dörtte biri baba, kalan dörtte biri ise bir şekilde baba kimliğiyle tanımlanıyor. Diğer yarısı ise bazen babalık da yapabilen anneler.
Babalık ülkemizde her gün sınanıyor, masaya yatırılıyor. Ekonomik sıkıntı, çatışmalar, siyasi gerilimler, ödenecek faturalar, ağır sorumluluklar en çok babaları vuruyor. İşin garibi ne eşler ne de çocuklar babaları yeterince takdir ediyor, kıymet biliyor. Kısacası, baba olmak zor zanaat.
Sadece çocuklarımızın değil ailenin, işyerinin, toplumun, siyasetin, sanatın, mafyanın da babasıyız. Boşuna şam babası, iskele babası, devlet baba, mafya babası denmiyor.
Gerçek babalığın ne olduğu, nasıl yürütüldüğü elbette bir kültürden diğerine değişebiliyor, ama hepsinde babaya dair bazı derin ortak anlamlar, roller olduğu muhakkak.
Ailedeki rolü daha ziyade çocukların biyolojik olduranı, evin temel direği, şemsiyesi, koruyucusu, tedarikçisi, disiplin sağlayıcısı, para kazananı.
“Şam Babası”: Otoritenin ve Gücün Simgesi
“Baba” kelimesi, yalnızca biyolojik bir ilişkiyi değil, aynı zamanda derin saygıyı, güveni ve liderliği de simgeliyor. “Şam babası” bir alanda en yetkin ve en saygı duyulan kişi anlamına geliyor. Babanın ailesi içindeki rolünü ve otoritesini temsil ediyor. Ailesinin lideri olarak güven veren, yol gösteren, gerektiğinde güçlü duruş sergileyen bir figür.
Lakin şunu da eklemek lazım ki iyi bir baba otoriteyi sevgi ve anlayışla dengede tutuyor, çocuklarına doğruyu yanlışı öğretiyor, onları hayata hazırlayıp zorluklar karşısında dımdık durmalarını sağlıyor.
“İskele Babası”: Güven ve Dayanıklılığın Temsilcisi
“İskele babası” ise bir limanda gemilerin bağlandığı sağlam direği ifade ediyor; fırtınalı günlerde bile ailesinin sığınıp destek bulabileceği bir dayanak.
Herkesin baba kavramı, anlayışı, beklentisi farklı olabilir ama bence babanın rolü sadece otorite, güven ve refah sağlamakla sınırlı değil. İdeal bir baba, birçok farklı özelliği bir arada taşıyor.
Neler bunlar?
Çocukların en çok ihtiyaç duyduğu şey sevgi ve şefkat, özellikle erken yaşlarda. Baba sevgisini, çocuklarına değer verdiğini hissettirebilmeli. Ne yazık ki, sevgide sorun olmasa da bunu çocuklarımıza yeterince göstermekte, yansıtmakta pek başarılı değiliz.
“Babam beni şöyle sarılıp öpmedi, saçlarımı okşamadı” gibi serzenişleri çok sık duyarız. Herkesin yanında çocuk sevmenin, övmenin tercih edilmediği toplum kesimleri var. Annem, kayınpederi ve validesinin olmadığı zamanlarda bizi gizli gizli sevdiğini anlatırdı.
Demem o ki, bir baba olarak geçim sağlamak, iyi okula göndermek, geleceğini tasarlamak iyi hoş da bunlara yeterli dozda sevgi katmayınca, gerisi ne kadar tam olursa olsun, çocuklarda büyük bir boşluk doğuyor, ileriki yaşlarda ruhsal sorunlara kaynaklık edebiliyor.
Aynı şekilde kendileri için çırpınan babaya yönelik olarak çocukta hakiki sevgi ve takdir yoksa, sadece beklentiler karşılandıkça, istenilenler yapıldıkça yapay sevgi gösterisi geliyorsa o da böylesi manipülasyonu hisseden baba açısından ciddi bir hayal kırıklığı.
Otorite, disiplin ve güvenirlik dengesi
Otoriter bir baba olmak, her zaman katı kurallar koymak anlamına gelmemeli. Disiplin sağlarken adil ve anlayışlı olmak, çocuğu pişirikliğe itmemek, görüşlerini, duygularını ifade etmesine engel olmamak da çok önemli.
Çocuklara güven vermek, ihtiyaç duyduklarında destek olmak sağlıklı bir baba-çocuk ilişkisinin temelini oluşturuyor. Ama o denge öyle iyi kurulmalı ki çocuk ile baba arasında aşırı bir bağımlılık, su geçirmez bir bağlılık ilişkisi de yaratmasın, özerkliği dizginlemesin her iki taraf için de. Ne Çocuk her şeyi altın tepsi içinde babasından bekledin, ne de baba hayatını sadece çocuklarına adamak, kendi varlığını geri plana atmak zorunda kalsın.
Bu bağlamda, açık ve dürüst iletişimin, anne-baba-çocuk uyumunun, adil kuralların geçerli olmasının aile içindeki ilişkileri güçlendirdiğini, çatışmaları azalttığını yaşayıp görüyoruz. Baba, çocuklarıyla her konuda konuşabilmeli, onların düşüncelerine değer vermeli, dahası davranışlarıyla çocuklarına örnek ve model olduğunun bilincinde hareket etmeli.
Çocukların hayata hazırlanmasında babanın rolü kritik önemde. Bu yüzden onlara hayat becerileri kazandırmak, doğru değerleri öğretmek ve kişisel gelişimlerine katkıda bulunmak, ideal bir babanın olmazsa olmaz görevleri arasında.
Hepimiz mutabıkız: Anne babalık, büyük fedakarlıklar ve ölçüsüz sevgi gerektiren bir rol. Çoğu anne baba, çocukları için her şeyi yapmaya hazır olduklarını sık sık dile getirirler. Ancak, ülkemizde birçok anne babanın dilinden düşmeyen “Her Şeyim Onlar İçin, Onlar İçin Ölürüm, Ben Yapmadım Onlar Yapsın” nakaratı kadar lüzumsuz ve zararlı bir şeyi tahayyül etmek zor geliyor bana.
Bu ifadeler, sevgi ve bağlılığın derinliğini vurgulasa da, çocuk yetiştirme sürecinde ciddi sakıncalar doğurabilir. Çocuklar ayakları üzerinde durmayı ve sorumluluk almayı erken yaşlardan itibaren öğrenmeli. Sürekli olarak her şeyin çocuklar için yapılması onların bağımsızlık duygularını zayıflatabilir, problem çözme yeteneklerini geliştirmelerine ve kendi kararlarını almalarına da engel olabilir.
Çocuklarını her türlü tehlikeden koruma içgüdüsü, anne babaların doğasında var, ancak, aşırı koruyuculuk, çocukların risk almayı öğrenmesine ve hayatta karşılaşabilecekleri zorluklarla başa çıkma becerisi geliştirmelerine engel oluyor. Kendi başına hata yaparak öğrenme fırsatlarından mahrum kalan çocuklar ilerleyen yaşlarda karşılaştıkları sorunlarla başa çıkmakta zorlanabilir. Her birey belirli bir yasa geldiğinde bağımsız olabilmeli, aileden desteksız yaşayabilmeli.
Sağlıklı Sınırlar ve Denge
40 yaşında hala anne-babasıyla yaşayan, onların parasal desteğine bağımlı tanıdıklarım var. Ebeveyn-çocuk ilişkilerinde sağlıklı sınırlar koymak, hem anne babaların hem de çocukların iyiliği için önemli. Anne babaların çocukları için her şeyi yapacaklarını söylemesi sınırların bulanıklaşmasına ve sağlıksız bir bağımlılık ilişkisine yol açıyor.
Dahası, anne babaların kendini tamamen çocuklarına adaması, kendi ihtiyaç ve isteklerini ihmal etmesi uzun vadede tükenmişlik ve memnuniyetsizlik yaratıyor. Çocuklar her zaman anne babalarının desteğine ihtiyaç duyduklarında ileride sağlıklı yetişkin ilişkileri kurmaları zorlaşabilir.
Onun için kendi kararlarını almalarını ve hatalarından ders çıkarmalarını teşvik edin, kendi yollarını bulmalarına olanak tanıyın. Sorunlarını çözmelerine yardımcı olun, ancak onların yerine sorunları çözmeyin.
Kötü Polis – İyi Polis Rolü Ters Tepebilir
Çocuk yetiştirme sürecinde anne ve babaların yaklaşımları, kişilikleri, değerleri ve beklentileri farklı olabileceğinden, zaman zaman çelişkiler yaşanabilir. Bu çelişkiler özellikle “kötü polis – iyi polis” rollerinde belirgin hale geliyor bence.
Genellikle daha katı, disiplinli ve kuralci olan ebeveyn kötü polis rolünü üstleniyor. Bu ebeveyn çocukların yanlış davranışlarını düzeltme ve sınırları belirleme konusunda daha aktif rol oynar. Çocukların istenmeyen davranışlarını engellemek ve onlara doğruyu öğretmek için sert tavırlar sergileyebilir.
Daha yumuşak, anlayışlı ve hoşgörülü olan ebeveyn ise iyi polistir. Bu ebeveyn çocukların duygusal ihtiyaçlarını karşılamak, onları rahatlatmak ve desteklemek konusunda ön plandadır. Çocuklarla empati kurup duygusal dünyalarına hitap eder ve genellikle çatışmalarda arabuluculuk yapar.
Bu roller zaman zaman karşılıklı değiştirilmezse çocukta kötü polis rolünü oynayan ebeveyne karşı kalıcı olumsuz duygular yaratabilir. Ben bunu yaşadım kendi hayatımda. Yani, baba hep “kötü adam” ya da anne ise bu rolü üstlenen “kötü kadın” olarak görülecektir.
Yapışıp kalacak bu tür izlenimler ilerideki ilişkileri de çok olumsuz etkileyecektir.
Hatta bazen ebeveynlerden biri kasden kötü rolün karşı tarafa sinmesi için özel çaba sarf edebiliyor çocuğu “kazanmak” kaygısıyla. Onun için anne ve babaların çocuk yetiştirme sürecinde çelişkileri yönetmek ve kötü polis – iyi polis rollerini dengede tutmak için özel çaba sarfetmesi gerekiyor.
Roller değiştirilmeli
İdeal dünyada ebeveynler, belirledikleri kurallar konusunda tutarlı olmalı, birbirlerini desteklemeli. Hem anne hem de baba, değişimli olarak kötü polis veya iyi polis rolünü üstlenmeli. Böylece, çocukların her iki ebeveynle de dengeli bir ilişki kurmaları sağlanacaktır.
Çatışma durumlarında uzlaşmacı bir yaklaşım benimsemek de önemli. Ebeveynler, çocukları hakkında ortak kararlar almalı, gerektiğinde esneklik göstermeli, birbirlerini desteklemeli ve çocuklarının önünde birbirlerini eleştirmekten, açığa düşürmekten kaçınmalı.
Her iki ebeveyn de çocuğun hayatına eşit derecede katılmalı. Çocuğun bakımından, eğitiminden, davranış terbiyesinden aynı ölçüde sorumlu olmalı, birbirlerinin yetişme tarzından, hayata bakışından kaynaklanan farklı düşüncelerine, uygulamalarına saygı duymak, gerektiğinde uzlaşmacı bir tutum sergilemek, sağlıklı bir aile dinamiği oluşturuyor
Anne ve baba rollerinde annenin genellikle besleyici, koruyucu ve destekleyici olması beklenirken, babanın otorite, rehberlik ve model olma üzerine yoğunlaşması bekleniyor. Baba olarak, çocuğa doğru davranışlar ve değerler konusunda örnek olmak, yanlışları ayırt etmesine yardımcı olmak ve zorluklarla başa çıkmayı öğretmek de önemli.
Ancak, bazen anne babalar arasındaki haksız rekabet ve manipülasyonlar, çocuğun ilgisini ve sevgisini kazanmak için kullanılabiliyor. Özellikle boşanmış ailelerde, çocuğun diğer ebeveyne meyletmesinin önüne geçmek, kendine bağlılığını devam ettirmek için olmadık yöntemlere başvuruluyor.
Bu, belki farkında değiller ama iyiliğini istedikleri çocuğun ruh sağlığı ve dengeli gelişimi için son derece zararlı. Onun hem anneye hem de babaya ayrı ayrı ihtiyacı var; birisinin olmaması eksiklik yaratacak, ileriki yıllarda sarsıntılara yol açabilecektir.
İyi baba veya iyi anne olacağım diyerek çocuğa körü körüne boyun eğmek, varını yoğunu ona dökmek doğru değil. Onlara ayakları üzerinde durmayı, harcamayı ve kazanmayı öğretmek, doğa, hayvan vr insan sevgisini aşılamak, yardımseverliği ve vatan sevgisini yaratmak da aynı ölçüde önemli.
Ebeveynler arasında çocuğun daha çok sevdiği, saydığı ve rol model Kabul ettiği olmak için girişilecek rekabetin kesinkes kazananı yok; sonuçta çocuk da anne ve baba da kaybediyor, sağlıklı aile dinamikleri yaratılamıyor.
En kötüsü, bunalımlı, saygısız, bencil ve sevgisiz, artan ölçüde garip çocukların ülkesi olup çıkıyoruz.