Çin Seddi’ni bir kez daha tırmandım.
İş görüşmeleri için Hong Kong’un finans sokaklarını, Shenzhen’in laboratuvarlarını, Tianjin’in limanlarını, Şanghay’ın gökdelenlerini geride bırakıp nihayet Pekin’e geldim—1989’dan bu yana yaşadığım, çalıştığım, diplomatlık yaptığım, dost biriktirdiğim şehir.
Bu kez yanımda özel bir yol arkadaşı vardı: Eşim Aynur. Onun Çin’e ilk gelişi, ama benim Çin Seddi’ne en az 40’ıncı çıkışım. On yıllar boyunca devlet heyetleri, bakanlar, iş insanları, büyükelçilerle çıktığım o taş basamakları bu kez sevdiğimle yürümek, tarihle kişisel anılarımı yeniden buluşturdu.
Badaling’in rüzgârı yüzümüze vururken düşündüm: Seddi her ziyaret eden kişi başka bir şey görür.
Kimi taş, kimi imparatorluk, kimi tarih…
Ben ilk kez geldiğimde iki yaşındaki oğlumu kucağımda taşıyarak saatlerce tırmanmıştım.
Bazen görevin, bazen merakın, bazen misafirlerin peşinden…
Ama bu defa Aynur’un şaşkınlığı, yorulsa bile gözündeki hayranlık, o duvarın aslında nasıl “insanın sınırını zorlayan bir cesaret anıtı” olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Bugüne kadar 200 milyonun üzerinde insan bu duvarı gördü.
300’den fazla devlet başkanı burada poz verdi. Ay’dan görüldüğü efsanesi hâlâ turist rehberlerinin en sevdiği süs…
Ama Seddi asıl ilginç kılan efsaneler değil; devlet aklının, korkunun ve stratejinin taşlaşmış hâli olması.
Ve yıllardır tartışılan o soru yeniden karşımıza çıkar: Çin Seddi gerçekten Türklere karşı mı yapıldı?
Korku dikte eder, Devlet inşa eder
MÖ 3. yüzyılda Çin’in ilk imparatoru Qin Shi Huang, ülkeyi tek çatı altında birleştirdiğinde kuzeyden gelen akınlar durmak bilmiyordu. Bozkır orduları yıldırım hızıyla saldırır, yağmalar, geri çekilirdi.
Tarım imparatorluğu bu hareketliliğe ayak uyduramıyor, sınır eriyordu.
Çin Seddi tam da bu askeri dengesizlikten doğdu.
Ama sanılanın aksine Sed yalnız bir savunma mimarisi değildi; güvenlik, ticaret, vergi ve psikoloji karışımı dev bir devlet mühendisliği projesiydi.
Gözetleme kuleleri sayesinde binlerce kilometre boyunca duman ve ateş sinyalleriyle haberleşme ağı kuruldu.
İpek Yolu’ndan geçen mallar ve kervanlar Sed kapılarında kontrol edildi.
Vergilendirme, giriş çıkış, gümrük ve güvenlik aynı koordinatta toplandı.
Kısacası, Sed sadece taş değil:
Bir komuta–kontrol hattı, bir ticaret kapısı, bir psikolojik üstünlük sembolü.
Peki, Çin Seddi gerçekten Türklere karşı mı yapıldı?
Bu soru Türkiye’de çok sevilir.
“Evet, bize karşı yapıldı.”
“Hayır, alakası yok.”
İki cevap da eksik.
Tarih boyunca Çin’in kuzeyinde tek bir millet yoktu: Hunlar, Xiongnu federasyonu, Göktürkler, Töles boyları, Moğollar, Tabgaçlar, Kıtaylar, Jurçenler…
Bu toplulukların bazıları Türk, bazıları Moğol, bazıları proto-Türk kabul edilir.
Dolayısıyla Sed, yalnızca Türklere karşı yapılmadı; ama Türklerin de içinde bulunduğu bozkır imparatorluklarının baskısını durdurmak için inşa edildi.
Bu bir kompleks nedeni değil, tam tersine bir güç göstergesidir.
Çin kaynakları özellikle Göktürkler döneminde duvarların yeniden güçlendirildiğini yazar. Bu, Türklerin yalnız komşu değil, stratejik rakip olduğunu gösterir.
O yüzden doğru cevap şudur: Sed, Türklere karşı değil; Türkleri de içeren bozkır gücüne karşı yapıldı.
Duvar her zaman çözüm değildi
İroniye bakın: Tarihte hiçbir duvar, tarihin akışını sonsuza dek durduramadı.
Moğollar Seddi geçemediklerinde ticaret, hediye diplomasisi ve içeride ittifaklar kurarak Çin’i çevreledi.
Mançular, askeri kuşatmadan çok siyasi zeka kullanarak imparatorluğu içeriden devraldı.
Sonuç basittir: Taş, zekâyı durduramaz.
Sed’in gerçek gücü, saldırıyı engellemek değil; saldırıyı pahalı, zahmetli ve riskli hale getirmekti.
Bir ordu Sed’i aşsa bile:
•zaman kaybediyordu
•lojistik zorlanıyordu
•haberleşme kopuyordu
•moral eriyordu
Yani Sed, “mutlaka yenmek” üzerine değil, düşmanı vazgeçirmek üzerine kuruluydu.
Bugün de strateji aynıdır:
Her savaşı kazanmak gerekmez; düşmanı savaştan vazgeçirmek yeter.
21 bin 196 kilometrelik bir soru: Güç mü, korku mu?
Kayıtlara göre duvarın toplam uzunluğu, tüm kollarıyla birlikte: 21.196 kilometre. Bu, dünyanın etrafının yarısı demektir.
Ama bizi ilgilendiren rakam değil, mesajdır:
•Devletler sadece askerle korunmaz.
•Güvenlik sadece silah değildir.
•En büyük duvarlar bazen taşla değil, psikolojiyle örülür.
Sed şöyle der: “Sınır burası.”
Dışarıya: “Gelmek istersen bedeli ağır olur.” İçeriye: “Merak etmeyin, devlet sizi koruyor.”
Bu yüzden Çin Seddi bir mimari yapı değil, politik iletişim aracıdır.
Bugün Çin duvar değil, köprü inşa ediyor
Tarihin ironisi devam ediyor.
Dün akınları durdurmak için taş diken Çin, bugün limanlar, krediler, ticaret koridorları, tren hatları, enerji projeleri inşa ediyor.
Bir zamanlar karşıt cephede duran Türkler ve Çinliler, şimdi enerji, finans, maden, teknoloji ve altyapı masalarında yan yana oturuyor.
Demir ve taşın yerini diplomasi ve ekonomi aldı.
Duvarlar geçicidir, ilişkiler kalıcı
Evet, Sed inşa edilirken Türk bozkır gücü hesaba katıldı.
Hayır, sadece Türklere karşı yapılmadı.
Çin Seddi bize tek bir satırla konuşur: “Hiçbir duvar ebedi değildir. Güç taşta değil; diplomaside, ticarette ve akıldadır.”
Duvarların kaderi yıkılmaktır.
Ticaret yollarının kaderi ise genişlemek.
Bugün Çin Seddi’nin taşları sessizdir, ama Türkler ve Çinliler arasındaki yeni işbirliği, İpek Yolu’nun modern versiyonunda tekrar canlanıyor.
