Çin’i anlamaya çalışan birçok Batılı analiz hâlâ aynı hatayı yapıyor: Pekin’de liderlerin bir gecede ortaya çıktığını, kişisel hırslarla yükseldiğini ya da sistemi “ele geçirdiğini” varsayıyor.

Oysa Çin’de liderlik ne tesadüfe bırakılır ne de aceleye getirilir. Yetiştirilir, sınanır, bekletilir ve zamanı geldiğinde teslim edilir. Xi Jinping’in bugünkü konumu bu geleneğin istisnası değil, son halkasıdır.

Bugüne kadar Çinli liderlerden Yang Shangkun, Li Peng, Deng Xiaoping, Jiang Zemin ve Wen Jiabao ile tanışma ve görüşme imkânım oldu. Farklı karakterlerdi, farklı dönemleri temsil ediyorlardı; ama hepsinde ortak bir zihni disiplin vardı. Hiçbiri kendisini “geçici” görmüyordu. Çin’de liderler kendi dönemlerini değil, kendilerinden sonrasını düşünerek konuşur. Bu, bireysel özgüvenden çok, arkalarındaki sistemin verdiği emniyetten kaynaklanır.

Deng Xiaoping: Unvansız Ama Nihai Hakem

1990’ların başında Çin’de Büyükelçilik’te görevli bulunduğumda Deng Xiaoping’in resmî hiçbir görevi yoktu. Devlet Başkanı değildi, Parti Genel Sekreteri değildi, Başbakan değildi. Kendisi için kullanılan ifade çoğu zaman “Senior Citizen”dı.

Ama herkes biliyordu ki ülkeyi fiilen yöneten oydu. Bu, Çin siyasi kültürünün en çarpıcı yanıdır: yetki ile unvan her zaman aynı kişide olmak zorunda değildir.

Deng için kullanılan resmî olmayan sıfatlar bunu anlatır: “Çin reformlarının baş mimarı”, “paramount leader”, “elder statesman”.

O masada oturmazdı; masanın nerede kurulacağına karar verirdi. Satrançta hakem ve büyükustanın, konkende ise eli dağıtan ve kozun ne olduğunu bilen oyuncunun rolündeydi.

İlginçtir, Deng’in Çin Briç Federasyonu’nun onursal başkanlığı da vardı. Çin’de bu tür semboller rastlantı değildir. Briç; uzun vadeli strateji, ortakla uyum ve sabır demektir. Deng’in siyaset tarzı da buydu.

Kanlı Tiananmen olaylarından sorumlu görülen başbakan Li Peng’le yaptığımız görüşmelerde ise daha sert, teknokrat ve ideolojik bir profil vardı. Ama o da geçici konuşmuyordu. Çinli liderler beş yılı değil, on yılları cümle içinde rahatça telaffuz eder. Çünkü bilirler ki sistem onları yarı yolda bırakmaz.

Geçişin Yöneticileri: Jiang Zemin ve Wen Jiabao

Jiang Zemin, Çin’in küresel sisteme eklemlenme döneminin yüzüydü. Daha esnek, daha iletişimciydi; ama o da bir “köprü” olduğunu biliyordu. Londra’da Tony Blair’in 10 Downing’deki makamında bir petrol anlaşması imzalattığımız Wen Jiabao ise teknokrat duyarlılığı ve kriz anlarındaki soğukkanlılığıyla öne çıktı.
Bu liderler devrimi başlatan ya da nihai hedefi temsil eden figürler değildi; geçişi güvenle yönetenlerdi. Çin’de bu rol küçümsenmez; aksine hayati kabul edilir.

Xi Jinping: Laboratuvarda Yetişmiş Lider

Xi Jinping bu geleneğin içinden çıktı. 1953 doğumlu Xi, Kültür Devrimi sırasında henüz 15 yaşındayken Pekin’den koparılarak Şensi eyaletinde kırsal bir köye gönderildi; mağara evlerde yaşadı, tarım yaptı. Bu bir ceza olduğu kadar, Çin açısından bir liderlik laboratuvarıydı. Ardından Tsinghua Üniversitesi’nde kimya mühendisliği okudu; yıllar sonra Marksist teori ve hukuk alanında doktora yaptı. Yani hem teknokrat hem ideolog olarak yetiştirildi.

Eyalet kariyeri tesadüf değildi: Fujian’da Tayvan dosyası, Zhejiang’da özel sektör ve ihracat ekonomisi, Şanghay’da hata kaldırmayan bir vitrin görevi. Ardından 2008–2013 arasında Cumhurbaşkanı Yardımcılığı… Çin’de bu makam sembolik değildir. Liderin devlet, parti ve ordu üçgeninde fiilen “piştiği” aşamadır. Xi bu dönemde sistemi öğrenmedi; zaten çalıştırdı.

Babasının hikâyesi de önemlidir. Xi Zhongxun, devrimin erken dönem kahramanlarından, reformcu bir figürdü; ama Kültür Devrimi’nde tasfiye edilmiş, ağır bedeller ödemişti. Xi bu yüzden “korunaklı bir prens” olarak değil, sistemin sertliğini erken yaşta öğrenmiş bir kadro olarak yetişti.

Süresiz Liderlik: Kişisel İktidar mı, Devlet Aklı mı?

2018’de anayasanın iki dönem sınırının kaldırılması Batı’da “kişiselleşme” olarak okundu.

Oysa Pekin’de bu adım, stratejik kilitlenme olarak görüldü. Tayvan meselesi, teknolojik bağımsızlık, askerî modernizasyon, Kuşak-Yol’un yeniden kurgulanması ve ABD ile uzun soluklu rekabet… Bunlar beş yıllık döngülerle yönetilecek dosyalar değil.

Çin tarihinde şimdiden müstesna yerini almış olan Xi Jinping bugün teorik olarak ömrü boyunca görevde kalabilir; ama Çin açısından mesele ömür boyu liderlik değil, yarım kalmış tarihsel projelerin tamamlanmasıdır.

Çin Lider Değiştirirken Risk Almaz

Yang Shangkun’dan Deng’e, Jiang’dan Wen’e, oradan Xi Jinping’e uzanan çizgi bize şunu gösteriyor: Çin lider değiştirirken risk almaz; riskli dönemlerde lideri sabitler.

Deng unvansız ama nihai hakemdi. Xi ise hakem, oyuncu ve federasyon başkanını aynı anda temsil ediyor.

Bu yüzden Çin’de “lider değişti” denmez; “devlet, rotasını uzun vadeye kilitledi” demek daha doğrudur. Kuşak ve Yol Girişimi’ni de içine alan “2049 Barışçıl Yükseliş Stratejisi”, Çinli liderler için adeta ortak bir referans metni, bir tür stratejik pusula işlevi görür. Deng’den Jiang’a, Wen’den Xi’ye uzanan çizgide isimler değişmiş, üsluplar farklılaşmış olabilir; ama yön değişmemiştir. Liderler gelip geçer, hedef sabit kalır.

Evet, Türkiye’de geleceğin liderlerini tartışırken Çin deneyimini bire bir kopyalamak ne mümkün ne de arzu edilir. Tarihimiz, siyasal kültürümüz ve toplumsal dinamiklerimiz farklı. Ama bu, Çin’in lider yetiştirme disiplini, uzun vadeli stratejiye sadakati ve kişisel iktidarla devlet hedeflerini ayırabilme becerisinden öğrenecek çok şey olmadığı anlamına gelmez.

Asıl mesele “kim gelecek” sorusundan önce, “nasıl liderler yetiştirmek istiyoruz” sorusunu ciddiyetle sormaktan geçiyor.