Amatör olmakla birlikte hayatta anı toplamanın en etkin araçlarından birinin kamera olduğunu düşünüyorum. Bunu ne ölçüde tatbik ettiğimi merak edenler Instagram ve Facebook hesaplarımdaki fotoğraflara göz atabilir.
Allah vergisi bir yetenek değil bu; öğreniyorsunuz zamanla nasıl en iyi poz alınır, verilir, açı bulunur, ışık ayarlanır. Sofistike kameralara gerek de yok artık. iPhone, Samsung ve Huawei bile yetiyor.
Kamera karşısında şayet farkındaysak birazdan deklanşöre basılacağının en sempatik, derli toplu ve “doğal” pozumuzu takınırız.
Ama resimler çıktığında ya da dijitalde geriye doğru gidip baktığımızda açığa vurmasak da çoğu zaman derin bir hayal kırıklığı yaşarız: “Ne yapsam değişmiyor yine gıdığım çıkmış,” “Olduğumdan kilolu gözüküyorum,” “gözlerim yine yarı kapalı.”
Oysa biraz özenle bizdeki en iyiyi ustaca tekniklerle kameranın karşısına çıkartmak, fotojenik olmak mümkün.
Hele hele artık sosyal medya mecralarında herkesin fotoğraf anısı biriktirmeyi iş edindiği bir dönemde.
Nasıl mı?
* Şayet dışarıda çekiliyorsa resminiz, gün ortasının keskin ışığından kaçının. Günün sonuna doğru, tam güneş batmadan önceki ışık yumuşak yansıtır çizgilerinizi fotoğrafa, ona amber ışıltısı vererek. Günün ilk saatleri de teninizi sıcak sarımsı bir tonda yansıtır.
* Profesyonel manken ya da sanatçıların tüm fotoğraflarında ne kadar kusursuz görüntü verdiğine şaşırırız. Hiç mi hazırlıksız yakalanmazlar uykulu ya da somurtkan bakışlarla? Denenmiş ve sonuç veren bir teknik kullanırlar. Bir ayağınızı geriye atıp ağırlığınızı onun üzerine kaydırır ve kameraya hafif çaprazdan bir açıyla bakarsanız siz de daha dinamik, servi boylu ve dinamik bir görüntü vereceksiniz. Kollarınızın şişmanca gözükmesinden şikayetçiyseniz onları vücudunuzdan uzak tutun. En iyisi kalçalarınız üzerinde olması.
* Siyah-beyaz fotoğrafların devri geçti diyenlere aldırmayın. Onlar size renkli filmlerden daha insaflı davranır kusurları örtmede, hoş yanlarınızı öne çıkartmada. Onun içindir ki evlenme fotoğrafları genellikle siyah-beyaz çektirilir. Dijital makinalarda da “monochrome” seçeneğini sürmeniz yeterli. Arada kendinizi sadece iki rengin şefkatine terk edin. Seveceksiniz kendinizi siyah-beyaz mihenk taşında.
* Sanatçılar, mankenler ve ekmeğini görüntülerinden kazananlar öyle tesadüfi görüntü verme lüksüne sahip değildir. Yüz hatlarını, mimiklerini, vücut dillerini özenle biçimlendirmek, temsil ettikleri markaya uygun hale getirmek zorundadırlar. Ayna karşısında yüz ifadelerini, nasıl bakarlarsa, tebessüm ederlerse nasıl görüntü vereceklerini saatlerce test ettikleri olur bazen. Ta ki kendilerince ideal “fotoğraf yüzü ya da pozunu” bulana kadar. “Cheese” değil “brush” demeniz tavsiye ediliyor başınız hafif yukarı kalkık ve belli belirsiz gizemli bir gülümseme ile aydınlanmış yüzünüzün hoş çıkması için fotoğraf karesinde.
* Şayet tüm bu tavsiyeler ise yaramıyorsa, her zaman “photoshop”un müşfik ellerine teslim edebilirsiniz kendinizi; kusurlarınızın rötuşlanması, sizi Drakula gibi gösteren gözbebeğinizdeki kırmızı noktanın silinmesi için.
Fotoğraf deyip geçmeyin, çekerken bin bir naz yapıp sizi kareye hapsedeni epey uğraştırıyorsunuz, ama sonuçta güzel bir pozsa o fotoğraf hayatınız boyunca albümünüze giriyor, sevdiklerinizle paylaşıyorsunuz. Hoşunuza gidiyor resmedilmek, hakkınızda yorumlar gelmesi.
Kim bilir, tek bir kare şahsi ve profesyonel hayatınızın akışını bile değiştirebiliyor bazen…