Dünya enerji sisteminin radikal dönüşümü yeni bir evreye giriyor. Küresel iklim hedefleri, dijital dönüşüm, tedarik güvenliği ve enerji adaleti gibi kavramlar artık sadece çevrecilerin değil, merkez bankalarının ve savunma bakanlıklarının da gündeminde. Bu dönüşümde doğal gaz, kömürden daha “temiz” bir geçiş yakıtı olarak rolünü korurken; fosil olmasının getirdiği çevresel baskılar nedeniyle yerini de yeniden tanımlamak zorunda kalıyor.
Türkiye ise bu yeni enerji düzeninde hem jeopolitik pozisyonu hem de çok yönlü enerji ilişkileri sayesinde dikkatle izlenen bir oyuncuya dönüşüyor.
Doğal Gaz Piyasasının Güncel Manzarası
2024 yılında küresel doğal gaz talebi yüzde 2,7 artış gösterdi. Bu büyümenin büyük bölümü Asya-Pasifik bölgesindeki gelişmekte olan ülkelerden kaynaklandı. Ancak 2025 yılı için daha mütevazı bir büyüme öngörülüyor: yalnızca yüzde 1,5. Bunun temel nedenleri arasında enerji verimliliği uygulamalarının yaygınlaşması, Avrupa’daki talep daralması ve iklim hedeflerinin etkisi var.
Avrupa’da Rus gazının önemli ölçüde azalması, LNG’ye olan talebi rekor seviyeye taşıdı. 2025 yılı itibarıyla LNG ithalatında yüzde 25’lik bir artış bekleniyor. Bu artışı karşılamak üzere küresel LNG arzı da yüzde 5 civarında büyüyor. Ancak altyapı sınırlamaları ve yeni ihracat kapasitesinin zamana yayılması, fiyatların dengelenmesini zorlaştırıyor.
ABD’de Henry Hub fiyatları 3,4–4,2 dolar/MMBtu bandında dalgalanırken, Asya’da spot LNG fiyatları 10 doların üzerinde seyrediyor.
Türkiye: Enerji Koridorundan Tedarik Koordinasyonuna
Türkiye, 2024 itibarıyla yaklaşık 54 milyar metreküp doğal gaz tüketiyor. Tüketimin neredeyse tamamı ithalatla karşılanıyor. Başlıca tedarikçiler arasında Rusya, Azerbaycan, İran, Katar, ABD ve Cezayir yer alıyor. Bu çeşitlilik, arz güvenliği açısından önemli bir avantaj sağlasa da Türkiye’yi aynı anda çok sayıda jeopolitik gerilimin ortasında bırakıyor.
Bir yandan Rusya’dan gelen Mavi Akım ve Türk Akım boru hatları enerji bağımlılığını artırıyor; diğer yandan ABD’den (pek de ucuz olmayan) spot LNG ithalatı Türkiye’nin enerji portföyünü esnekleştiriyor. Türkiye’nin enerji diplomasisi, bu iki eksen arasında bir denge yaratmaya çalışıyor. Bu stratejik denge sayesinde Türkiye, hem fiyat hem de kaynak çeşitliliği açısından daha sağlam bir konum elde etmiş durumda.
Karadeniz Gazı: Beklenti ile Gerçek Arasında
Karadeniz’de Sakarya sahasında devreye alınan doğal gaz üretimi, kamuoyunda büyük heyecan yarattı. Açıklanan 710 milyar metreküplük rezerv, Türkiye tarihinde keşfedilen en büyük kaynak olarak kayda geçti. Ancak bugün itibarıyla üretim kapasitesi yıllık 3–4 milyar metreküp seviyesinde. Bu miktar, Türkiye’nin toplam tüketiminin yalnızca yüzde 6–7’sine denk geliyor.
Dolayısıyla Karadeniz gazı, arz güvenliği açısından bir rahatlama sunsa da kısa vadede ithalat bağımlılığını sonlandıracak düzeyde değil. Ancak orta vadede bu gazın artırılması, ekonomik ve siyasi olarak ciddi bir potansiyel yaratıyor. Asıl önemlisi, Türkiye’nin enerji psikolojisinde bir kırılma yaratmış olması: “artık sadece tüketici değil, üretici de olabiliriz” fikri yerleşiyor.
Jeopolitik Gerçekler: Boru Hattı Yetmez, Fiyatı Belirleyebilen Kazanır
Doğal gaz, taşınması ve ticareti zor bir ürün. Bu yüzden kaynak ülke kadar, taşıma yolları ve fiyatlama sistemleri de stratejik önemde. Türkiye’nin doğal gazda ticaret merkezi olma hedefi bu noktada devreye giriyor. Ancak sadece boru hatlarının ülkenizden geçmesi bu unvanı elde etmek için yeterli değil. Asıl mesele, o gazın fiyatını belirleyebilecek kadar piyasa derinliği ve kaynak çeşitliliğine sahip olmak.
Bugün Türkiye’ye gaz sağlayan ülkelerin çoğu –başta Rusya ve İran olmak üzere– siyasi, ekonomik ve teknik açılardan kırılganlıklar barındırıyor. Türkmen ve Irak gazı ise hâlâ sistem dışında. İran üzerinden “swap” yoluyla gelebilecek Türkmen gazı fiyatı ve milyarı daha belli değil. Doğu Akdeniz’deki doğal gaz potansiyeli ise siyasi engeller ve bölgesel dışlanmışlık nedeniyle kullanılamıyor. Tüm bu sınırlamalar, Türkiye’nin fiyat belirleyici değil, taşıyıcı konumunda kalmasına neden oluyor.
Yenilenebilir Devrim Yetmez, Doğal Gaz Gereklidir
Doğal gazın geleceği üzerine yapılan tartışmalarda genellikle “temiz enerjiye geçiş” vurgusu öne çıkar. Ancak bu geçişin kısa vadede tam anlamıyla gerçekleşmesi pek mümkün görünmüyor. 2025 başında İspanya ve Portekiz’de yaşanan elektrik kesintileri, yenilenebilir kaynakların baz yük sağlamada henüz yeterli olamadığını gösterdi. Güneşin doğmadığı, rüzgârın esmediği saatlerde sistemi taşıyacak enerji kaynağı hâlâ doğal gaz ve nükleer.
Bu nedenle doğal gaz, yalnızca geçici bir çözüm değil; enerji güvenliği için zorunlu bir tamamlayıcı. Elektrik sisteminin istikrarı için esnek, hızlı ve yüksek kapasiteli gaz santralleri vazgeçilmez olmaya devam edecek.
Türkiye’nin Gizli Gücü: Depolama ve FSRU’lar
Türkiye’nin doğal gaz stratejisi açısından en az konuşulan ama en kritik unsurlardan biri, altyapı yatırımları. Silivri ve Tuz Gölü’ndeki yeraltı depolama tesisleri sayesinde Türkiye bugün 6 milyar metreküplük stratejik gaz depolayabiliyor. Bu kapasitenin 2028’e kadar 10 milyar metreküpe çıkarılması hedefleniyor.
Ayrıca Aliağa ve Dörtyol’daki FSRU (yüzer LNG terminali) sistemleri, Türkiye’yi spot LNG piyasasına entegre ediyor. Bu esneklik, Türkiye’nin sadece arz güvenliğini değil, fiyat avantajlarını da yönetebilmesini sağlıyor. Bu altyapı, Türkiye’nin sadece gaz alan değil, gazı yöneten ve yeniden dağıtan bir enerji koordinasyon merkezi olmasına zemin hazırlıyor.
Sonuç: Yeni Enerji Oyunu Akıl, Denge ve Derinlik Gerektiriyor
Doğal gaz, ne eski imparatorlukların ham petrolü gibi kalıcı bir güç kaynağı ne de güneşin sınırsız enerjisi gibi risksiz bir mucize. Ama bu geçiş çağında, doğru stratejiyle hareket eden ülkeler için vazgeçilmez bir kaldıraç.
Türkiye bu oyunda avantajlarını, kırılganlıklarını ve fırsatlarını birlikte değerlendirmeli. Karadeniz gazı umut ama sınırlı; boru hatları güçlü ama politik olarak hassas; LNG terminalleri esnek ama pahalı. Tüm bu değişkenleri birleştiren şey ise enerji diplomasisi, regülasyon kapasitesi ve öngörülü yatırım stratejileri.
Türkiye için artık mesele sadece gazı almak değil, o gazla sistem kurmak, fiyat belirlemek, bölgesel yön vermek. Boru hattı döşemek yetmez; kuralları da (hatta yeniden uzatılacak Rus ve İran sözleşmelerini de avantajla) yazmak gerekiyor. Henüz o noktada değiliz. Doğal gaz oyununda sahada kalıcı olmak isteyen Türkiye’nin, bu kez kâğıdı da kalemi de eline alması gerekiyor.
