Tarih, insanlık için yalnızca geçmişin kaydı değil, aynı zamanda geleceği şekillendiren dersler ve uyarılarla dolu bir rehber. 1962’de, benim doğduğum tarihten yedi ay sonra yaşanan 13 günlük Küba Füze Krizi, bu bağlamda dikkate değer bir dönüm noktası olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu kriz, sadece topraklarımızda epey sonra haberdar olduğumuz nükleer bir savaş tehlikesini değil, aynı zamanda kendi kaderini belirleme iradesinden yoksun ülkelerin ve bireylerin yaşadığı trajik bir hikâyeyi de gözler önüne sermektedir.

Bize hatırlatılan gerçek, eğer kendi kaderimize hâkim olamazsak, başkalarının bizim geleceğimiz üzerinde kararlar alacağıdır.

Büyük Güçlerin Satranç Tahtası

Küba, günümüzde terlemiş bacakları üzerinde puro saran genç kızlar ve Florida’nın Key West ucundan 94 mil ötede yer alan Castro’nun egzotik görüntüleri ile anılıyor. Ancak bu romantik imajın ardında, tarihin derinliklerinde bir travma yatıyor.

1962’de yaşanan kriz, o dönemde dünyayı nükleer bir felaketin eşiğine getirmişti. Ben o yılın Mart ayında dünyaya gelmiştim ve henüz yedi aylık bir bebekken bu olaylar yaşanıyordu. Ancak bugün, o kritik günlerin tarihine şekil veren olayların ne kadar hayatı olduğunu daha iyi anlıyoruz.

Bugünlerde Michael Dobbs’un “One Minute to Midnight” adli kitabını okuyorum. Kitap, bu krizi saat saat anlatıyor ve her bir detay, tarihin ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne seriyor. Ancak benim dikkatimi en çok çeken, bu süreçteki büyük bir muamma: Krizin tam merkezinde yer alan Türkiye ve Küba, kaderlerini belirleyecek bu kararların hiçbirinde doğrudan söz sahibi değildi. ABD ve Sovyetler müzakere ederken, bu iki ülkenin liderlerine danışılmadı, rızaları alınmadı.

Küba Füze Krizi, ABD ile Sovyetler Birliği arasında, Küba’ya yerleştirilen nükleer başlıklar etrafında dönen bir çatışmaydı. Bu süreçte, liderler John F. Kennedy, Nikita Kruşçev ve Fidel Castro, dünya tarihinin en tehlikeli anlarından birini bizlere yaşattılar.

Satranç Bilmiyoruz

Türkiye’nin de krizin merkezinde satranç oyununda bir “piyon” olarak yer alması, uluslararası ilişkilerin karmaşıklığını ve güç dinamiklerini gözler önüne seriyor. Dünya, nükleer bir felaketin eşiğine geldiğinde, Türkiye ve Küba’nın kaderleri Washington ve Moskova’da başkalarının ellerine geçmişti. Alınan kararlar, bu iki ülkenin liderlerine danışılmadan şekillendirildi.

Türkiye’deki Jüpiter füzelerinin geri çekilmesi 27 Ekim’i 28 Ekim’e bağlayan gece kararlaştırıldı, Küba’daki Sovyet askeri varlıklarının azaltılması da belirlenmişti. Davul bizde tokmak başkasında bu süreçte yalnızca bir figüran olarak bırakıldık. Diğer kurban Küba ise krizin sonuçlarını yıllar boyunca ağır bir şekilde hissetti.

Bu durum, uluslararası ilişkilerin sert gerçeklerini ve bir ülkenin kendi kaderi üzerindeki hâkimiyetinin ne kadar hayati olduğunu hatırlatmaktadır. Kendi şahsi hayatımızda da kontrol sahibi değilseniz, başkaları sizin adınıza karar alır. O kararların sonuçları ise ya çok geç anlaşılır ya da siz çoktan tarihten silinmiş olursunuz.

Eğer kendi kaderinizi belirleme gücüne sahip değilseniz, başkaları sizin adınıza karar alır.

Küba, o dönemde Sovyetler Birliği’nin desteğini almış olsa da, bu durum onun bağımsızlığını ve kendi çıkarlarını koruma kapasitesini zayıflatmıştı. Türkiye ise krizin içinde olmasına rağmen, sürecin dışında kalmış ve kaderi ülkesindeki askeri üsleri kontrol eden başka güçlerin eline geçmişti.

Küba Füze Krizi, tarihin bir öğretmeni olarak önümüzde duruyor. O dönemde yaşananların analiz edilmesi, bugünün ve yarının liderleri için büyük önem taşıyor. Kendi kaderimize hâkim olabilmek için geçmişteki hatalardan ders almak ve stratejik kararlar almak kaçınılmaz bir gereklilik. Bu krizin bizlere sunduğu derslerle, daha sağlam ve bilinçli bir gelecek inşa etme yolunda ilerlemek mümkündür.

Tarihten Alınacak Dersler

Küba Füze Krizi, tarihin önemli dersleriyle dolu bir örnek teşkil ediyor. Bu kriz, hem ulusların hem de bireylerin, kendi kaderlerine hâkim olmanın önemini anlamalarına yardımcı oluyor. Eğer kendi yaşamınızın kontrolünü başkalarına bırakırsanız, başkalarının kararlarının bir kurbanı olursunuz.

Aynı şekilde, bir iktidarın, kendisine oy veren insanların iradesini ve rızasını aramadan, gerekli siyasi danışmaları gerçekleştirmeden o ülkenin kaderini belirleyecek kararlar alması, demokratik bir toplum için kabul edilemez bir durumdur. Bu tür kararlar, bireylerin yaşamlarını doğrudan etkileyen sonuçlar doğurabileceği için, toplumsal huzursuzluk ve güvensizlik yaratır.

Bireylerin, kendi kaderlerini belirleme hakkı ve bu hakkın korunması, demokratik bir yönetimin temel taşlarından biridir.

Bireyler olarak, bu durumu önlemek için aktif bir vatandaşlık bilincine sahip olmamız gerekiyor. Seçimlerde oy kullanmanın ötesine geçerek, siyasi süreçlere dahil olmak ve kamuoyunu bilgilendirmek, demokratik değerlere sahip çıkmanın bir parçasıdır.

İktidarların, halka danışmadan alacakları kararlar, genellikle uzun vadeli olumsuz sonuçlar doğurur ve bu nedenle, siyasi temsilcilerin ve liderlerin, kendi seçmenleriyle iletişim kurması ve onların rızasını alması gerekir. Bireyler, bu süreçte kendi haklarını savunarak, iktidarın kararlarını sorgulamak ve eleştirmek konusunda cesur olmalıdır.

Geçmişten Geleceğe Bir Ders

Sonuç olarak, bir toplumda bireylerin iradesine saygı gösterilmesi, demokratik bir kültürün gelişmesi açısından hayati öneme sahiptir. Bu nedenle, hem siyasi aktörlerin hem de bireylerin, karar alma süreçlerinde halkın sesine kulak vermesi gerektiği unutulmamalıdır.

Küba Füze Krizi, tarihin önemli dersleriyle dolu bir örnek teşkil ediyor. Bu kriz, hem ulusların hem de bireylerin, kendi kaderlerine hâkim olmanın önemini anlamalarına yardımcı oluyor. Eğer kendi yaşamınızın kontrolünü başkalarına bırakırsanız, başkalarının kararlarının bir kurbanı olursunuz. tarihten ders almak, sadece geçmişi hatırlamak değil, geleceği şekillendirmek için gereklidir.

Yoksa, mevcut konjonktürde, iç dinamiklerin de isindiği bir dönemde Suriye, Kafkaslar, Karadeniz, Doğu Akdeniz, İsrail ve İran bizi bambaşka yeni krizlerin, oldubittilerin içine sokabilir, kendi halkımızın çok sonra gün ışığı görecek senaryoları yüzünden. Küba Füze Krizi’ni sakın unutmayalım ki önümüzdeki dönemde benzeri “eli mahkûm” durumlara düşmeyelim. Kendi şahsi hayatımızda da sakin ola ki davulun bizde tokmagin başkasında olmasına izin vermeyelim.