Geçen hafta İzmir’de büyük bir enerji–teknoloji konferansında konuşmam bitmişti ki, salondan çıkarken bir iş insanı yanıma geldi. Samimi bir üslupla konuşmamı tebrik etti, beni uzun zamandır beğeniyle izlediğini söyledi, kendi başarılarından söz etti.

Cümlelerinin her biri doluydu; belli ki yıllarını biriktirmiş, şirketler dönüştürmüş, krizler yönetmişti. Raporlarını bile açıp gösterdi — gerçekten takdir edilesi bir kariyer.

Sonra birden durdu ve içini döktü:

“Ben bunca şeyi yaptım ama kimse farkında değil, bilmiyor. Hep sahne arkasında kaldım. Oysa siz her yerde görünüyorsunız, anlatıyorsunuz. Ben ne yapabilirim şimdi geç mi kaldım?”

O an fark ettim ki, bu sadece onun değil, Türkiye’de binlerce liyakatli profesyonelin ortak derdi:

Başaranlar sessiz, sessiz kalanlar görünmez. Gürültü ve gösteriş ise çoğu zaman başarıdan daha çok “ödül” kazanıyor.

Ve bu, iş dünyasında artık bir kariyer riski. Hatta bazen en büyük risk.

Başaranların Sessizliği – Derinlikten Doğan Bir Görünmezlik

Benim iş dünyasında en çok saygı duyduğum insanlar, sesini yükseltmeden iş yapanlardır:

•Sessiz ama derin,

•Alçakgönüllü ama etkili,

•Görünmez ama vazgeçilmez…

Onlarla Çin’den Körfez’e, Londra’dan Washington’a kadar birçok platformda çalıştım. Fakat yıllar içinde şunu gördüm:

•En iyi yöneticiler en az konuşanlardır.

•Büyük dönüşümlerin mimarları, reklamı sevmez.

•Krizleri çözen teknokratlar, takdirin kendiliğinden geleceğine inanır.

Ama görünürlük ile başarı arasındaki bu mesafede sessizlik, zamanla bir “kaybolma” etkisi yaratır.

Sessizlik, bir süre sonra emeği gölgede bırakır. Gölgeler uzadıkça da başarı silikleşir.

Ve ne yazık ki:

Gürültü çıkaranlar; abartanlar, yağ çekenler, “evet efendimciler” daha hızlı yükselir.

Konferanstaki beyefendinin kırgınlığı da tam olarak buydu: İşi yapmıştı, ama anlatmamıştı.

Anlatmadığı için görünmemişti.

Görünmediği için de hak ettiği yerde değildi.

Patronların Parlak Yöneticiden Korkusu

Türkiye’de, Orta Doğu’da, hatta Çin’de bile aynı cümleyi duyarım:

“Patron benim çok görünür olmamdan hoşlanmıyor.”

Altında şaşırtıcı derecede benzer bir duygu vardır:

•Patron kendini geride bırakılmış hisseder,

•Kontrol kaybı korkusu tetiklenir,

•Parlak bir CEO’nun kendi ışığını gölgelemesinden çekinir.

Oysa başarıyı paylaşmak güç kaybı değil, güç çarpanıdır.

Dünya bunun örnekleriyle dolu:

•Tim Cook’un önünü açan bir Apple,

•Nadella’yı sahneye çıkaran bir Microsoft,

•Körfez devlet fonlarında bilerek öne itilen CEO’lar…

Bir şirket sadece patronun karizmasıyla büyümez.

Ekip parlamıyorsa, şirket de parlamaz.

OECD ve IEA Yılları: ABD’nin “Görünürlük Kültürü”nden Dersler

OECD ve IEA’da birçok Amerikalı ile işe alım için mülakat yaptım.

Onların “başarı anlatma” kültürü ile bizimki arasında keskin bir fark vardır.

Bizde:

“Ayıp olmasın, övünen gibi görünmeyeyim.”

Onlarda:

“Yaptığımı profesyonelce anlatmazsam kimse bilmez.”

Bizim CV’ye yazmayı küçümsediğimiz pek çok şey, Amerikalılar için pazarlanabilir başarıdır.

Bir aday şöyle der mesela:

•“Komisyon sürecine kritik katkılar sağladım.”

•“Liderlik programında aktif rol üstlendim.”

•“Karar alma süreçlerine veri girdisi sundum.”

Bir defasında adaya dayanamayıp şöyle dedim:

“Bu CV ile Beyaz Saray’a aday olsanız daha iyi olur.”

Abartıyorlar mı? Evet.

Ama kendilerini ifade etmeyi biliyorlar mı?

Kesinlikle evet.

Bizdeki Yanılgı: Sessizlik Erdemdir

Bu kültür farkının kalbinde şu inanç yatıyor:

Mütevazılık makbuldür.

Kendini anlatmak ayıptır.

Bu inanç değerli bir zarafet taşır ama iş dünyasında yanlış uygulanınca zarara dönüşür.

Sonuç:

•İşi yapan görünmez,

•Gürültü çıkaran öne geçer,

•Algı gerçekliğin önüne geçer,

•CV’si zayıf olan, sosyali kuvvetli olanı geçebilir.

Bunun bedelini de genellikle “işini iyi yapan sessiz çoğunluk” öder.

Görünürlük Gösteri Değildir — Stratejidir

Şunu net söyleyeyim:

•Görünür olmak → reklam değildir.

•Görünür olmamak → erdem değildir.

Konferanstaki beyefendiye şunu söyledim:

“Heybesi dolu olanlar konuşmayınca, boşlar öne çıkar.”

Ama aynı zamanda şunu da ekledim:

“Sırf görünmek için görünmek de boş bir parıltıdır.”

Doğru liderlik, iki uç arasında ince bir çizgidir:

•İçerik olmadan görünürlük → sahte şöhret

•Görünürlük olmadan içerik → kaybolan emek

•İkisi birlikte → kalıcı güç

Gerçek başarı için hem derinlik hem sahne gerekir.

Profesyonellere Küçük Ama Hayati Tavsiyeler

•Başarınızı gizlemeyin.

•Projelerinizi görünür kılın.

•Patronun gölgesinde kaybolmayın; ama onu gölgelemeye de çalışmayın.

•Medyada yer almaktan korkmayın.

•Anlatmak, kibir değildir; emeğe sahip çıkmaktır.

•İtibar yönetimi profesyonel bir beceridir.

Görünürlük, bir güç savaşı değil; değer artırma sanatıdır.

Ve kariyeriniz değiştiğinde yeni patronunuza kendinizi anlatabilmenizi sağlayan en güçlü araçtır.

Son Söz: Işık ve Gölgeyi Yönetebilenler Kazanır

Konferanstaki o sohbet bana tekrar şunu hatırlattı:

Gerçek güç, ışığı da gölgeyi de yönetebilmekte.

•Işığın altında kibirlenmeyen,

•Gölgeye çekildiğinde kaybolmayan,

•Emeğini anlatırken abartmayan,

•Sessiz kaldığında görünmezleşmeyen…

Liderler de yöneticiler de bu dengeyi kurduğunda, hem kendilerini hem şirketlerini ileri taşırlar.

Ben de kariyerim boyunca —diplomatken, OECD ve IEA’da dünya programlarını yönetirken, iş dünyasında görev alırken— hep bu dengeyi korumaya çalıştım:

Tevazu ile görünürlük, sessizlik ile güç arasında doğru mesafeyi…

Aynı dengeyi size de tavsiye ederim.

Çünkü iş dünyasında gerçek güç, hem ışığın hem gölgenin sahibi olabilenlerdedir.