İzmir, tarih boyunca bir liman, bir kavşak ve bir medeniyet vitrini oldu. Roma’dan Bizans’a, Rumlardan Levantenlere, Sefarad Yahudilerinden Osmanlı’ya uzanan olağanüstü çeşitliliğiyle yüzyıllar boyunca Akdeniz’in en güçlü kültür merkezlerinden biriydi. Bugün hâlâ o damarların izleri var; ama artık sadece dikkatli gözlerin seçebileceği kadar zayıf ve yüzeyde görünmez durumda.
Şehir sanki kendi kökleriyle bağını kaybetmiş gibi.
Tarihi dokunun bütünlüğü bozuldu, mimari ruh soldu, gastronomi çeşitliliği silikleşti; yaratıcılık ekonomisinin tutunacağı zemin yok oldu. Bir zamanlar farklı milletlerin, dinlerin, sanatların ve fikirlerin harman olduğu “medeniyet kapısı İzmir”, bugün sıradan bir sahil kentinin gölgesine sıkışmış durumda.
Türkiye’nin hâlâ en güzide kentlerinden biri olsa da, İzmir artık bende heyecandan çok hüzün ve hayal kırıklığı uyandırıyor. Çünkü İzmir’in gerçek ruhu—eski kentin canlılığı, çok kültürlü dinamizmi, Akdeniz’e özgü derin hafızası—hissedilmiyor. Çok tahrip etmisiz onyillar boyunca.
Ama tüm bu tabloya rağmen, bardağın dolu tarafını da görüyorum:
İzmir için hâlâ büyük bir fırsat var. Hem de Türkiye’nin tüm şehirlerine örnek olacak kadar büyük bir fırsat.
Geçmiş Çabalara Saygı
İzmir’in kalbini yeniden canlandırmak için bugüne kadar atılan en ciddi ve iyi niyetli adım TARKEM’di. Kemeraltı’nın uyanması için kurulan bu yapı, kısıtlı imkânlarla ciddi bir mücadele verdi ve bugün merkezde gördüğümüz birçok iyileşmenin arkasında onların emeği var.
TARKEM’i eleştirmek yerine onu bir “öğrenme laboratuvarı” olarak görmek gerekir.
Evet, kurumsal yapısı netleşmedi, mülkiyet sorunları çözülemedi, finansman mimarisi kurulamadı, büyük yatırımcı çekilemedi, siyaset üstü korunmuş bir yapı kurulamadan yıprandı.
Ama bunlar bir başarısızlık değil; doğru modeli kurmak için gerekli tecrübeler.
Şimdi artık TARKEM 2.0’a, hatta bundan da öte, daha profesyonel, daha kapsayıcı, daha güçlü bir İzmir dönüşüm modeline ihtiyaç var.
Dünya Bunu Nasıl Yaptı? İzmir Neden Yapamasın?
Ateşi yeniden keşfetmeye gerek var mı? Porto’nun Ribeira’sına, Londra’nın Shoreditch’ine, Barcelona’nın El Born’una, Paris’in Le Marais’sine baktığımızda ortak bir model görürüz:
Tarihi kenti koruyup modern hayatla bütünleştiren, siyasetten bağımsız çalışan profesyonel şehir şirketleri.
Bu örneklerde:
•mülkiyet birleştirilmiş,
•yaratıcı ekonomi yerleştirilmiş,
•altyapı bütüncül yenilenmiş,
•güvenlik ve temizlik tek merkezden yönetilmiş,
•uluslararası finansman çekilmiş,
•büyük yatırımcı ile küçük esnaf aynı vizyon etrafında birleşmiş,
ve en önemlisi, tüm süreç siyasi değişimlerden bağımsız tasarlanmıştır.
Bunu Porto yaptı. Barselona yaptı. Londra yaptı. Paris yaptı.
İzmir neden yapamasın?
Yaparsa yalnız İzmir değil, tüm Türkiye kazanır.
Siyaset Üstü Bir Model Şart
Ezber çok basit:
Bu proje belediyelerin dar alan oyunlarına, “kredi kimde kalsın?” hesaplarına, kurumlar arası çekişmelere bırakılamaz.
Ne bir belediye tek başına başarabilir, ne tek başına merkezi hükümet, ne de iş dünyası.
Bu dönüşüm ancak, ortak akıl + ortak yönetim + ortak finansman + güvenilir icra birleşirse mümkün olur.
İzmir’in tarihi merkezi bir “kişisel vitrin” değil; Türkiye’nin geleceğine bırakacağı en kıymetli miraslardandır. Bu nedenle proje mutlaka siyaset üstü bir çerçevede sinerji ile yönetilmelidir.
Uluslararası Destekli, Profesyonel Bir Şehir Şirketi
İzmir’in ihtiyacı artık çok net:
TARKEM 2.0 + UNESCO + OECD + Dünya Bankası + EBRD + özel sektör + yerel esnaf + yaratıcı sınıf + merkezi hükümet + belediye aynı masada, gerçek yetkilerle ve profesyonel bir kadroyla birleşmelidir.
Bu yapının omurgası şöyle olabilir :
•bağımsız yönetim kurulu,
•uluslararası standartta şehir dönüştürme fonu,
•mülkiyet çözüm ofisi,
•yaratıcı ekonomi alanlarının planlanması,
•gastronomi–sanat–tasarım ekseni,
•Liman–Kemeraltı–Kadifekale–Basmane bütünleşmesi,
•Urla–Foça–Karaburun–Seferihisar ile kültür-gastronomi-turizm aksları,
•teknoloji + tarih + kültürün birlikte tasarlandığı bir kent ekonomisi.
Bu model İzmir’e yalnızca eski kentini değil, yeni ekonomik omurgasını kazandıracaktır.
Gastronomi, Sanat, Teknoloji ve Tasarım: İzmir’in Yeni DNA’sı
Başarılı şehir dönüşümlerinin kalbine bakın; her zaman yaratıcı sınıfı görürsünüz.
İzmir’in de buna ihtiyacı var.
Sanatçılar, tasarımcılar, ressamlar, müzisyenler için atölye ve stüdyolar…
Genç girişimciler için teknoloji ve inovasyon alanları…
Rum, Yahudi, Levanten, Türk, Osmanlı mutfaklarının özgün bir sentezle sunulduğu gastronomi sokakları…
Kruvaziyer limanıyla entegre bir turizm akışı…
Sahilden akropole, akropolden çarşıya uzanan yeni bir kent deneyimi…
İzmir’in yeni hikâyesi buradan doğacaktır.
Beş Yılda Gerçekleşebilir mi?
Evet, şayet bu model bugün hayata geçirilirse İzmir 5 yılda:
•yeniden canlanan bir tarihi merkeze,
•yaratıcı ekonomi kampüslerine,
•dünya ölçeğinde bir Kadifekale akropolüne,
•güçlü bir turizm–gastronomi aksına,
•Ege’nin en özgün kültür–yaşam merkezine dönüşebilir.
Dalga dalga Urla, Foça, Karaburun, Çeşme ve Seferihisar’a da yayılır, Efes ve Kaz Daglarina kadar uzanır.
Bu bir hayal değil; dünyada onlarca kez başarılmış bir modeldir.
Son Söz
İzmir, Türkiye’nin dünyaya açılan penceresiydi — yeniden olabilir. Ben buna kuvvetle inanıyorum.
Bunun için ihtiyaç duyulan şey üç beş kişinin yazacağı vizyon değil; vizyon zaten ortada.
Gerekli olan: kararlı bir yönetim modeli, güçlü finansman, yetkin bir icra ekibi, ortak siyasi irade ve halkın desteğidir.
TARKEM 1.0 bu hikâyenin önsözüydü.TARKEM 2.0 ve Yeni İzmir modeli ise kitabın kendisi olabilir.
Unutmayalım: Başarısız olursak kaybedeceğimiz sadece birkaç sokak değil; İzmir’in 3.000 yıllık hafızası, Türkiye’nin Akdeniz’deki iddiası ve yeni nesillerin kendine güvenidir.
İzmir başarmaya mahkûmdur.
Çünkü İzmir’in yeniden doğuşu, Türkiye’nin şehircilik geleceğini ve sürdürülebilir kalkınmasını, küresel rekabet gücünü yeniden yazacaktır.
