Kaliteli insanları severim.
Zarif, kibar ve olgun olanları da.
Bulunduğu ortama sesini yükseltmeden anlam katan, varlığını gösterişle değil doğallıkla hissettirenleri…
Bugün “yaşam kalitesi” dendiğinde çoğu zaman yanlış bir yerden başlıyoruz. Daha çok kazandığımızda, daha iyi bir eve geçtiğimizde, daha pahalı tercihler yaptığımızda hayatın kendiliğinden nitelik kazanacağını varsayıyoruz. Oysa para hayatı kolaylaştırır; onu otomatik olarak derinleştirmez.
Evet, imkânlar önemlidir. Maddi güç; zamanı rahatlatır, yükü hafifletir, karmaşayı azaltır. İnsan yorucu detayları devredebildiğinde kendine alan açar, daha berrak düşünür. Bu, inkâr edilecek bir gerçek değildir. Ancak belli bir eşiğin ötesinde para, kalite üretmekten çok karakteri görünür kılar.
Kalite Bir Bütçe Kalemi Değil, İç Düzen Meselesidir
Hayatım boyunca çok imkânı olduğu hâlde hayatı hoyratça yaşayan, her şeyi tüketip hiçbir şeye özen göstermeyen insanlarla karşılaştım. Aynı şekilde, maddi olarak son derece sınırlı olduğu hâlde duruşuyla, diliyle, ilişkilerindeki berraklıkla bulunduğu her ortamda fark yaratan insanlar da tanıdım.
O noktada insan şunu anlıyor:
Kalite bir bütçe meselesi değildir.
Kalite, bir iç düzen meselesidir.
Kaliteli İnsan Nasıl Tanınır?
Kaliteli insan mütevazıdır. Abartmaz. Kendini anlatma ihtiyacı duymaz. Sahip olduklarını da, bildiklerini de sessizce taşır. Gösteriş çoğu zaman eksik olanın telafisidir. Gerçek kalite ise sessizdir; varlığını ilan etmez, hissedilir.
Vicdanlıdır. Gücü arttıkça dili sertleşmez, aksine yumuşar. Kiminle konuştuğuna göre ton değiştirmez. Statüye değil, insana bakar. Bu tutum yalnızca ahlaki değil, aynı zamanda stratejiktir. Çünkü güven, ancak tutarlılıkla inşa edilir.
Temizdir.
Sadece dış görünüşüyle değil; niyetiyle, ilişkileriyle, hesaplarıyla da. Küçük oyunlar, kısa yollar, aldatmacalar bu dünyaya ait değildir. Kaliteli insan bilir ki hızlı kazanımlar çoğu zaman pahalı kayıplar doğurur. Dürüstlük zahmetlidir ama insanı hafifletir.
Ailesine özen gösterir.
Ama bu özen yalnızca evin içiyle sınırlı kalmaz. Dostlarına, yol arkadaşlarına, hayatına dokunan insanlara da yansır. İnsanları kullanmaz; biriktirir. Bugün belki de en kıymetli sermaye budur.
Zor Zamanlarda Bile Standarttan Vazgeçmemek
Bu kavramı en derinden hissettiğim yerlerden biri Anıtkabir’dir. Atatürk’ün kişisel eşyalarına baktığınızda, yokluk ve savaş yıllarında bile korunan bir özen görürsünüz. Ayakkabının bakımı, kıyafetin düzeni, kişisel titizlik…
Bu bir şıklık meselesi değildir.
Bu, hayata duyulan saygının ifadesidir.
“Koşullar zor diye kendimden vazgeçmem” deme hâlidir.
En fakirken de mümkündür bu.
En zenginken de.
Zarafet, Ölçü ve Güç
Zarafet pahalı olanı giymek değildir; elindekini layıkıyla taşımaktır.
Kalite ses yükseltmek değildir; nerede duracağını bilmektir.
Güç, başkalarını bastırmak değil; herkesle aynı masaya oturabilmektir.
Bugün belki de en çok buna ihtiyacımız var:
Daha büyük evlere, daha parlak vitrinlere değil; daha kaliteli insanlara.
Son Söz
Kaliteli yaşayalım.
Zarif olalım.
Kibar olalım.
Ve imkânlarımız ne olursa olsun, dünyaya biraz daha vicdanlı, biraz daha renkli bir gözlükten bakmayı ihmal etmeyelim.
Çünkü gerçek kalite konuşmaz.
İnsanın üzerinde durur ve sessizce yol gösterir.
