Koku deyince herkesin aklına farklı şeyler geliyor.

Düşününce benim aklıma ilk gelenler: Çiçek kokusu, kadın kokusu, parfüm kokusu, sigara kokusu, boya kokusu, yemek kokusu, toprak kokusu, hayvan kokusu.

Nahoş kokular bahsine hiç girmesek daha iyi.

Kim ne derse desin bence koku ruhun en degerli hammaddelerinden biri, belki de en önemlisi. İşlenip mâmül haline geldiğinde kişi “işte tam da bu benim kokum” diyebilmeli o kokuyu satın almadan, kullanmadan önce.

Zira o koku tenine, saç rengine, burcuna, kimliğine kısacası ruhuna tam anlamıyla oturan, işleyen bir “hammadde”dir. Aslında baharatlı, şekerimsi, odunsu ya da oryantal değil; o, “sen”sin. Sen neysen koku da odur. Kokladığında soyutlanıyorsan bu dünyadan, bir kez daha içine çekme arzusu hissediyorsan o zaman muhtemelen ruhunun kokusunu bulmak üzeresin.

Yani hüner cicili bicili şişesini alıp pıspıslamakta değil parfüm olarak.

Kokuların da hafızası var

Garip gelebilir size ama gerçekten var, hem de güçlü bir hafıza. Bireylerin en önemli duyularından koku alma sayesinde hayatımıza yeni giren insanlarla ilgili ilk intibamız belirleniyor, hatta şekilleniyor.

Beyin insan yaşamını sürdürebilmekte önemli gördüğü, içselleştirdiği kokuları hayatta unutmaz. Bazı insanların koku hafızası görsel hafızalarından daha güçlü. Kişiler çocukluk ve gençlikteki güzel ya da kötü anıları kokularla özdeşleştirebiliyor. Hatta yüzlerini hatırlamakta güçlük çektiği ölmüş sevdiklerini yıllar sonra kokularıyla hatırlayabiliyor. Önemli bir hafıza olan koku alma duyusunun zarar görmesi hafızanın zayıflamasına da yol açabiliyor.

Kokunun ilişkiler üstündeki bağlayıcı özelliği yadsınamaz bir gerçek. Bu yüzden müşteriler, özellikle de çiftler için güzel ve etkileyici ortak bir koku bulmak koku endüstrisinin bitmez tükenmez arayışı.

Koku alma duyusu en önemli duyularımızdan biri ve beynimizin duygu, hafıza ve yaratıcılığı etkileyen kısmında yer alıyor. 24 saat boyunca çalışan ve hiçbir zaman kapatılamayan tek duyumuz. Bir ortamın iyi ya da kötü olduğunu anında değerlendirebiliyoruz bu algımızla.

Koku algımız sadece hafızaya işlenmiyor, genler vasıtasıyla yüzde bir oraninda gelecek nesillere de aktarılıyor. Çocuğumuzun torununun torununa kadar gidebiliyor. Yüzde bir ilk bakışta çok düşük bir oran gibi görülebilir ama unutmayın ki diğer algılarımız, görme, tat alma, dokunma ve duyma için böyle bir oran bile yok.

Çoğumuz bilmeyiz ama her insanın parmak izi gibi kendine ait bir kokusu var. Genetik şifrelerimizden biri koku. Herkes kokuyu aynı hassasiyette algılayamayabilir ama o hep bizimle ve öyle kalacak bu dünyadan ayrılana kadar. Bebeğin ve annenin eşi benzeri olmayan kokularında buluşmaları bu şifrede gizli.

Her özelliği ile kainattan izler taşıyan insan vücudu kendine özgü koku molekülleriyle donanmış olarak geliyor dünyaya. Her koku farklı sensoru harekete geçiriyor, yavaş yavaş tüm kokuları kodluyoruz hafızamıza. Beyinde koku ve hafızanın birbirine o kadar yakın ve yer yer neredeyse içe içe geçmiş olduğunu öğrendim ilk defa.

Bir yemeğin veya içeceğin kokusu geçmişe dair tanıdığınız bir insanın kokusu da olabiliyor. Hangimiz fırından yeni çıkmış mis gibi tarçınlı kek ya da kurabiye kokusunda çocukluğuna azıcık geri dönmez ki.

Koku ve tarih

Binlerce yıldır uygarlıkların parçası olan kokular kozmetik ve sağlık amaçlı kullanılırken ibadet ve manevi ritüelleri yerine getirme aracı olarak da yaygındı. Kleopatra’dan Sezar’a, Hürrem Sultan’dan Fatih Sultan Mehmet Han’a kadar tarihin birçok önemli ismi mesajlarını gül, karanfil, misk, kekik, biberiye, kakule gibi birçok farklı kokuyla iletirdi.

Osmanlı’da koku zaman zaman devlet politikasının da bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin huzura kabul edilmeden önce elçilerin ellerine gül suyu serpilmesi, padişahın vezir-i azam ve sadrazamların Divan-ı Humayun’a çıkmadan önce sürdüğü odu amber gibi. Kız görmeye gittiğinizde yanınızda zambak kokusu götürürdünüz. Evlenecek kızların çeyiz sandıklarına karanfil, gül yasemen, itir gibi kokular konurdu.

İnsanlar kokuları kullanırken mekânlar da ihmal edilmezdi. Bugün artık tamamen ortadan kalkan buhurdanlarda yakılan tütsülerle evler, camiler, medreseler kokulandırıldı yüzyıllar boyunca. Kahveler amberle kokulandırılır, kokulu nargileler içilir, miskli, amberli ve kafurlu mumlar imal edilirdi. Kokulu mürekkepler, miskli, çiçek sulu yemek ve şerbet tarifleri yaratılır; akıl hastalıkları güzel kokularla tedavi edilirdi.

Neron misafirlerini karşılarken güvercinlerinin kanatlarına gül yağı ya da misk sürerdi. Misafirler yemeğe oturduğunda kafes bir anda açılır, o güvercinler kanatlarını çırptıkça etrafa hoş bir koku yayılırdı. İşte ilk mekan kokulandırma da buradan başlamış. Napolyon omuz başlarına Farina’nın yapmış olduğu kolonyayı dökerdi. Eşine gönderdiği bir mektupta kolonyayı ellerine ve başına döküp askerlere konuşurken daha güçlü olduğunu hissettiğini yazmış. Sefer dönüşü Paris yolunda Josephine’e “sakın yıkanma geliyorum” demiş, kokusunu öyle sevdiği için olsa gerek.

Kokular aynı zamanda tarihin dili

Tarih kokuları ile de konuşuyor. Asur medeniyeti “zambak” kullanırken, Eski Mısır “mür” ve “akgünlük” kullanmış, Osmanlı ise ağırlıklı “gül”ü tercih etmiş. Mesela Hürrem Sultan, “Bastığım yerde kokum kalsın” diye lavanta esansı kullanırmış. Arkeolojik kazılar yapılırken ilk önce üzerlik otu aranırmış.

Amerikalı bir arkeolog “Biz arkeolojik kazılara başladığımızda ilk üzerlik otunu ararız” diyordu. “Üzerlik otunun olduğu yerden kral mezarı çıkar” düşüncesinde. Çünkü üzerlik otu insanın bedeni çürürken toprağa bıraktığı yağla besleniyor. Üzerlik otu bitmeye başladığında anlarız ki bir yol var, çanak, çömlek, yerleşke var. Kral mezarlığının olduğu yerde üzerlik otu bulunuyor.

MG’nin ünlü parfümörü Jorge Lee eski Mısırlıların dini törenlerde kokulu bitki ve çiçeklerden elde edilen hoş kokulu yağları tütsüyle birlikte Tanrıları memnun etmek üzere kullandığını, güzel kokuları yaşamın ötesine de taşıma isteğiyle ölülerini güzel kokulu yağlar ile mumyalayıp mezarlarına koyduklarını anlattı.

Mısırlılar tapınak ve evlerindeki günlük yaşamlarında “kyphi” adını verdikleri içinde 16 değişik doğal içerik olan kokulu bir yağ kullanırmış. Kyphi, bal, şarap, üzüm, mür, mimoza, nane, ardıç, cam, tarçın, karanfil gibi bitki özlerinden oluşan bir karışım. Nefertiti yasemin banyosu yapar, banyodan sonra vücuduna sandal ağacı, amber ve ender rastlanan çiçek özleri sürermiş.

Eski zamanlarda insanlar badem, kişniş, mersin, kozalaklı ağaç reçinesi, bergamot gibi otları ve baharatları yakıp kokulandırma yapıyormuş. 11. yüzyılda İbn-i Sina gülsuyunu ve gül uçucu yağını elde etmiş. Gülsuyu önceki kokulu yağlar ve tutsüye göre daha narin ve hafif olduğu için hemen popüler olmuş. Koku kullanımı savaşlar, gezginler ve İpek Yolu kanalı ile 14. yüzyılda Avrupa’ya kadar ulaşmış. Ancak modern parfümü dünya ile ilk tanıştıran Macarlar olmuş. İlk alkol temelli parfüm olan Macar Suyu güzelliği ile ünlü Macar Kraliçesi Elizabeth Von Ungar’e ithafen 1370’te yapılmış.

Benim koku hassasiyetim

Çok kötü bir koku yoksa çevremde burnum hemen her koku ile haşır neşir olabilir. Ama öyle insanlar var ki yakınımda bırakın koku hassasiyetini, algılamayı, koku haritası bile çıkartabiliyor. Dünyanın en güzeli ya da yakışıklısı olsa da doğru kokulu insanla değilse sohbet edemiyor, sevişemiyor böyle insanlar. Onların koku hafızası görsel ya da işitsel hafızadan katbekat daha güçlü. Bir insanı ya da olayı kokuyla eşleştirip hatırlayabiliyor, hakkında süratle hüküm verebiliyor.

Ben de kokunun sihrini daha çok öğrenmek, bu konudaki cehaletimi gidermek için, tesadüfen Nice’teyken tanıştığımız MG International Kurumsal İletişim Müdürü Duygu Beşbıçak’ın daveti üzerine meşhur seyahat ve gastronomi yazarı Aynur Tattersall ile birlikte kalktık taa Gebze’ye gittik.

Karış karış gezdirdi bizi Duygu, koku uzmanları ile tanıştırdı, brifingler verdi. Bize yaraştığını düşündüğü kokulara doyduk. Kendimizi Fransa’daki kokunun başkenti Grasse’ta gibi hissettik

Kokular altından daha değerli

Parfüm Latince tümüyle uçucu anlamına gelen “per fumum” sözcüğünden türemiş. Biliyor musunuz, eski Mısır uygarlığında bazı kokular altından daha değerli görülüyormuş. Binlerce yıl sonra Mısır mezarlarında parfüm şişeleri ve kavanozlarda saklanan kokuların açıldığında hala aynı şekilde taze ve canlı olduğu yazıyor kayıtlarda.

Sanayi devrimiyle beraber kozmetiğin başarılı alanı parfüm fahiş fiyatlarla ve de debdebeyle hayatımıza balıklama dalınca o yüzyılların koku kültürünü hızlıca unuttuk. Belki biliyorsunuz, perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde tütsü yakılması bir ritüeldi. İslamiyette güzel kokunun sünnet olması sebebiyle hem Selçuklu’da hem de Osmanlı’da mücevher niteliğinde tütsüler görüyoruz. Boyna asılan şemmameler vardı.

Bazı toplumlarda koku sürmek hoş karşılanmaz iken bazılarında baskın kokular güç ve kuvvet göstergesi olarak görülüyor. Örnek olarak Katar’da misafir geldiğinde yakılan tütsünün türü misafire verdiğiniz değer ve mesajla doğru orantılı. Türkiye’de misafir geldiğinde kolonya dökmek benzeri bir koku kültürü. Ibadet yerlerinin, Mısır Çarşısı, Kapalı Çarşı gibi mekanların da kendine has kokusu olduğunu biliyoruz.

Koku eş bulmada nasıl bir rol oynuyor?

Her insan genetik olarak belirlenmiş ve sadece kendine ait bir koku taşıyor. Canlıların çoğunda vücutlar arasında bir koku haberleşmesi mevcut. Bu vücutlardan salgılanan ve feromon denen maddeler aracılığıyla oluyor. Her canlı türünün kendi feromonu ayrı ve sadece kendi türünü etkiler.

Örneğin yumurtlama dönemindeki kadınların erkeklere daha çekici geldiği yaygın bir gözlem. Sevgililerin sarılmasına da Türkçede ‘koklaşmak’ diyoruz. Ayrıca ten uyuşmazlığı bahane edilerek boşanma sık olabiliyor. Nasıl açıklanırsa açıklansın koku uyumunun çiftleri birbirine yaklaştırdığı, uyum ve mutluluk halini arttırdığı bir gerçek. Bu yüzden her iki tarafın da güzel ve etkileyici bulacağı bir koku bulmak koku endüstrisinin bitmez tükenmez arayışını oluşturuyor.

Her insanın kendine özgü, değişmeyen kokusu

Koku ile cinsellik arasındaki ilişkiyi inceleyenler vücutta salgılanan (Yunanca geçirmek, aktarmak anlamına gelen farein ve heyecan anlamında gelen hormon kelimelerinden oluşan) feromonu keşfetti. Çoğu canlıda burun boşluğunun orta bölmesindeki bir yerden algılanarak beyne iletiliyor. Bu uyarılar kişinin ruh halini ve davranış şekillerini belirleyebiliyor.

Harvard, Massachussets ve Chicago Üniversitesi çalışmalarina göre feromon maddesi burun içinde bulunan VNO merkezini uyararak beynin gerekli bölgelerine seksüel sinyal gönderilmesini sağlıyor. Kadınlarda adet döneminde, erkeklerde sportif faaliyet sırasında bu koku artarak havaya yayılıyor. Koku almada önem kazanan feromonlar aşk hayatında da etkili. Aşk duygusunun ortaya çıkması bu maddenin salgılanmasıyla başlıyor.

“Aşkın kokusu” olarak tanımlanan bu madde beynin ilgili bölümlerini uyarıyor ve böylece aşk doğuyor. Bireyler kendilerinden genetik olarak farklı kişiyi seçiyor. Bu seçimde bağışıklık sistemimizin sinyallerini yayma amacı önem kazanıyor. Bağışıklık sistemimizin karşı cins tarafından algılanması ‘doğru’ biyolojik üreme için gerekli bir durum.

Grasse mi Gebze mi?

Cannes ile Nice arasında, kıyıdan bir hayli içerideki Azur Dağları eteklerinde kurulmuş olan Grasse dünyanın parfüm başkenti. Birkaç yıl önce orada Fragonard, Galimard ve Molinard Parfüm fabrikalarında epey vakit geçirdim. Üretim aşamalarında kullanılan kökler, baharatlar, lavanta, yasemin ve gül gibi hammaddeleri yakından inceledim. Portakal çiçeğinin ve yaprağının esansını, baharat ve köklerden de koku üretmeye başlamış, nadir kokular için Alp Dağları eteklerinde çiçek bahçeleri oluşturmuşlar. Grasse’ta yaklaşık 3 bin 500 kişiye istihdam sağlayan 60’a yakın koku firması var. Bildiğimiz tüm ünlü markaların ana esanslarını ürettikleri gibi kendi serilerini de üretiyorlar.

Gebze’nin de kendi çapında bir Grasse olma yoluna girdiğini öğrendiğimde çok sevindim. Burada kurulmuş dünyanın en kapsamlı esans üretim merkezlerinden birini, MG International Fragrance Company’nin tesislerini Duygu Beşbıçak ile gezerken aynı duyguları yaşadım.

Türkiye dahil 72’den fazla ülkeye esans komposizyonu ve hammaddesi tedarik eden fabrikanın otoparkından itibaren inanılmaz iç ferahtacı kokular almaya başlıyorsunuz. Kokunun merkezinde adeta bir koku yolculuğuna çıkıyorsunuz. Dünyanın en iyi koku uzmanlarını, Türk ve yabancı parfümörleri bir araya getiren başarılı bir kuruluş MG.

Birkac yil once dünyanın en büyük halka açık olmayan parfüm ve aroma üreticilerinden İsviçre merkezli Firmenich, Gülçiçek ailesine ait koku üreticisi MG International ile birleşmeyi gerçekleştirmiş. MG International kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Mişel Gülçiçek hem yaratıcılık hem de sorumluluk anlamında Firmenich’in gerçek bir sektör lideri olduğunu anlattı. 1961’de Mişel Gülçiçek tarafından kurulan ve Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde üretim tesisi bulunan MG International Türkiye Ortadoğu ve Afrika’da orta ölçekli müşterilere yenilikçi esans çözümleri sağlıyor.

İlişkilerde görünüş kadar ten kokusu da önemli

Kendimize en uygun eş adayının ten kokusu bize daha çekici geliyor. Hissetmeden algıladığımız feromon kokusu bağışıklık sistemi ve genetik yapısı bizden farklı kişileri tercih etmemize yol açıyor.

Doğada melezlerin daha dayanıklı, üretken ve güzel olmasına dair yapılan araştırma bu teoriyi kanıtlıyor. Sabun ve parfüm kullanmadan iki gün giyilmiş erkek tişörtlerini koklayan bayanların kendinden çok farklı genetik yapıdaki erkeklerin tişörtlerini çekici bulduğunu, doğum kontrol hapı kullananlarınsa bu farkı ayırt edemedikleri ortaya konmuş.

Birlikte oturan kadınların adet günlerinin aynı zamana rastlaması, tek başına yaşayan erkeklerin sakal ve saçlarının geç çıkması, birlikte yaşayan insanların birbirlerine benzer davranışlar göstermeleri feromonlar sayesinde oluyor.

Kokusunu beğenmediğiniz bir yere bir daha gitmek istemeyebilirsiniz. Hatta kokusu yüzünden yaklaşmak istemediğimiz, sırf bu yüzden görüşmekten kaçındığımız kişiler olabiliyor.

Tavsiye ederim: siz de kendi koku yolculuğunuza çıkın tez zamanda.