Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) COP28’de belirlenen 2030 hedeflerinin eksiksiz biçimde gerçekleştirilmesi durumunda enerji sektöründe köklü bir dönüşüm yaşanacağına dair öngörülerde bulunuyor.

Ancak, bu dönüşüm için gerekli finansal, teknolojik, altyapısal ve siyasi engeller henüz aşılabilmiş değil. Bakü’deki COO-29’da özellikle finans açığının nasıl kapanacağı ele alınacak, ama ben pek umutlu değilim çıkacak somut sonuçlar konusunda.

Atlantic Council tarafından İstanbul’da düzenlenen “Clean and Secure Energy” bölgesel konferansında küresel başkan Frederick Kempe ve Türkiye programı başkanı Defne Arslan çarpıcı açıklamalarda bulundu. Dünyanın en iyi vizyonunu çıkartır, gereken teknolojik ve finansal kaynaklara erişebilirsiniz ama liderlik ve insan sermayesi yeterli değilse ilerleme sağlamak mümkün değil. Bugün hem ülkelerde hem de uluslararası arenada liderliğin siyasi kararlılığı ve güvenilirliği, ihtiyaç duyulan düzeyde güçlü olmaktan uzak.

Örneğin, Kasım ayında ABD’de Donald Trump’ın yeniden seçilmesi durumunda daha ciddi tıkanıklıkların yaşanacağı kesin. AB sürekli vizyon ve beyaz/yeşil stratejiler üretiyor ama icraat zayıf. Ayrıca iklim değişikliği ve onun olumsuz etkileri, sanılandan daha hızlı ve derin bir tehdit oluşturma potansiyeline sahip.

Bu dönüşümün hayata geçebilmesi için, önümüzdeki süreçte jeopolitik riskler, ekonomik engeller, finansman zorlukları, teknik sıkıntılar ve siyasi kararlılık eksikliği gibi aşılması güç engellerle karşılaşılmaktadır.

Enerji sektöründe köklü değişiklikler gerektiren dekarbonizasyon süreci, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, fosil yakıt altyapısının azaltılması ve temiz enerji yatırımlarının artırılması gibi hedefleri zorunlu kılmaktadır. Bu hedeflere ulaşmak için siyasi ve ekonomik istikrarın da sağlanması gerekmektedir.

Dekarbonizasyonun önündeki jeopolitik engeller

Enerji geçişi, farklı ülkeler arasındaki ticari çekişmeler ve siyasi gerilimler nedeniyle önemli tehditlerle karşı karşıyadır. ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı yalnızca ticari ilişkileri değil enerji teknoloji ve yatırımlarını da doğrudan etkilemektedir.

Çin yeşil teknoloji üretiminde dünya lideri olmasına rağmen ABD’nin yerli üretimi teşvik eden politikalarıyla bu durum kısıtlanmaktadır.

Rusya-Ukrayna savaşı ise küresel enerji piyasalarını derinden sarsmaktadır. Rusya’nın enerji ihracatına yönelik yaptırımlar ve Avrupa’nın enerji güvenliği arayışları, enerji tedarik zincirlerinde büyük değişikliklere yol açmaktadır. Avrupa, Rusya’dan ithal ettiği doğalgaz miktarını %55’ten %30’un altına düşürmeyi başarmaktadır; ancak bu süreçte enerji maliyetleri hızla yükselmekte ve birçok ülke enerji krizine sürüklenmektedir. Bu gelişmeler enerji geçiş sürecini yavaşlatan kritik unsurlar olarak öne çıkmaktadır.

Küresel pazarların şekillenmesi: Enerji ve ticaret savaşları

Küresel enerji geçişi, fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş hedefiyle birlikte dünya çapında ticaret dengelerinin değişmesine neden olmaktadır.

Çin’in liderliği, rüzgar türbinleri, güneş panelleri ve bataryalar gibi yeşil enerji teknolojilerinde küresel rekabetin artmasına yol açmaktadır.

2023 itibariyle Çin güneş enerjisi üretiminin %80’ini kontrol etmekte, rüzgar türbinlerinde ise oran %50’yi bulmaktadır. Bu durum ABD ve Avrupa’nın dışa bağımlılığını azaltma çabalarıyla bir çelişki yaratmaktadır.

ABD’nin yerli üretimi teşvik etmek amacıyla kabul ettiği Enflasyon Azaltma Yasası yeşil enerji yatırımlarını hızlandırmayı amaçlasa da, uluslararası rekabeti de kızıştırmaktadır.

ABD’nin Çin’den ithal edilen güneş panellerine uyguladığı ek vergiler küresel pazarları yeniden şekillendirmektedir. Avrupa tedarik zincirlerini çeşitlendirme ve enerji bağımsızlığını sağlama çabasında, yeni ticaret bloklarının ortaya çıkmasına ve küresel enerji pazarlarında güç dengelerinin değişmesine neden olmaktadır.

ABD-Çin ticaret savaşı ve enerji geçişine etkisi

ABD ile Çin arasındaki ticari rekabet yalnızca ekonomik değil aynı zamanda enerji teknolojileri üzerinde de büyük bir etki yaratmaktadır. Çin’in Kuşak ve Yol Projesi çerçevesinde enerji altyapısı ve tedarik hatlarını güçlendirme hedefi ABD’nin bu projeye karşı aldığı önlemlerle zor bir döneme girmektedir.

ABD’nin Çin’e uyguladığı ticari yaptırımlar ve enerji teknolojilerine yönelik kısıtlamalar bu ülkenin enerji tedarik zincirlerinde büyük riskler yaratmaktadır.

Çin, yeşil enerji teknolojilerine yaptığı dev yatırımlarla küresel enerji piyasalarında öncü bir rol üstlenmektedir. Ancak, bu liderlik, jeopolitik riskler nedeniyle zaman zaman zorluklarla karşılaşmaktadır.

ABD’nin uyguladığı ticari yaptırımlar ve enerji teknolojilerindeki kısıtlamalar Çin’in enerji tedarik zincirlerinde büyük baskı oluştururken iç pazarındaki enerji talebinin artışı ülkenin yeşil enerjiye geçiş sürecini hızlandırma baskısını artırmaktadır.

Türkiye’nin enerji stratejisi ve yenilenebilir enerji koridoru

Türkiye gibi ülkeler bu dönemde enerji arz güvenliğini sağlamak için yenilenebilir enerji ve nükleer yatırımlarını artırarak, alternatif tedarik kaynaklarına yönelerek kendilerini koruma çabasına girmektedir.

Enerji bağımsızlığını artırmak amacıyla sadece doğal gaz ve petrolde değil, aynı zamanda yenilenebilir enerji de hem iç gereksinimleri karşılamak hem de Doğu-Batı ve Kuzey-Güney koridorlarını yaratmaya büyük önem vermekte ve bu alanda önemli adımlar atmaktadır.

2023 yılı itibariyle Türkiye’nin elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payı %55’e ulaşmaktadır. Fosil yakıtlara aşırı bağımlılığı kırarak, yoğun enerji kullanan sektörlerden akıllı teknoloji ve sanayilere geçiş hayati bir önem taşımaktadır.

Sonuç

Türkiye gibi ülkeler bu dönemde enerji arz güvenliğini sağlamak için yenilenebilir enerji yatırımlarını artırarak ve nükleer enerji, yesil hidrojen ve LNG gibi alternatif tedarik kaynaklarına yönelerek kendilerini koruma çabasına girmektedir.

Jeopolitik riskler enerji geçişini yavaşlatabilir ve 2030 hedeflerine ulaşmayı zorlaştırabilir, ancak uzun vadede yeşil-fosil yakıtlar dengesini ani hamlelerle tahrip etmeyen sürdürülebilir bir enerji dönüşümü için bu risklerin etkin şekilde yönetilmesi zorunludur.

İklim degisikligi ve karbon emisyonlarının azaltılması Turkiye icin bir numaralı stratejik oncelik olmasa dahi hem gelişmiş ülke pazarlarına girme, ürün satma, hem finansal kaynaklara erisim hem de AB, ABD, Japonya gibi güçlerle işbirliğini güçlendirmede kısıtlar olarak karşımıza çıkacağından Turkiye’nin 2053 dekarbonizasyon hedeflerini içselleştirmesi ticari, teknolojik ve jeopolitik avantaja dönüştürmesi şart.