Körfez coğrafyasını, enerji piyasalarını ve bölgesel güç dengelerini uzun yıllardır yakından izleyen biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim:

Bugün karşımızda, geçmişin ağır, temkinli ve statüko odaklı Suudi Arabistan’ından çok farklı, cesur, ileriye dönük ve özgüveni yüksek bir ülke duruyor.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın liderliğinde ülkenin siyasi, ekonomik ve toplumsal kodları yeniden yazılıyor.

Kimi onu reformcu, kimi otoriter bulabilir; fakat gerçeği değiştirmez: Suudi Arabistan tarihindeki en köklü modernleşme dönemini yaşıyor.

Bir Hayal Değil, Yol Haritası

2018’de Riyad’da MBS’yi dinlediğimde, kurduğu cümleler birçok kişiye fazla iddialı gelmişti.

“Yeni Avrupa, Orta Doğu olacak,” demişti. “Suudi Arabistan beş yıl içinde tamamen değişecek.”

Daha da ileri giderek Ortadoğu’yu yeni küresel Rönesans’ın merkezi ilan etmişti. Ardından “Bu, Suudilerin savaşıdır. Bu, benim savaşım,” ifadelerini kullanmıştı. Genç yaşında, ülkesinin kaderini değiştirmeye kararlı bir lider profili çiziyordu.

O konuşmanın ardından yıllar geçti ve bugün bakıldığında, bu sözlerin bir vizyon değil, uygulanan bir strateji olduğu açıkça görülüyor.

Ekonomik Model Köklü Şekilde Dönüşüyor

Vision 2030 yalnızca ekonomik bir reform değil; bir ulusun geleceğini yeniden kurgulama girişimi. Suudi Arabistan artık yalnızca petrol ihraç eden bir ülke değil. Turizm, finans, kültür, spor, eğlence, yapay zekâ, dijital ekonomi, lojistik ve yenilikçi şehircilik alanlarında büyük bir sıçrama yaşanıyor.

Başlangıçta birer reklam filmi gibi görülen NEOM, The Line, Qiddiya ve Kızıldeniz projeleri, sahaya indiğinizde çok ciddi bütçelere, mühendislik ekiplerine, uluslararası ortaklara ve takvimli iş planlarına sahip. Kızıldeniz kıyısında inşa edilen lüks tatil adaları, Riyad’ın küresel finans merkezi hedefi, spor ve sanat dünyasına taşınan milyar dolarlık yatırımlar, ülkenin yalnızca kendini değil tüm bölgeyi dönüştürme isteğini gösteriyor.

Toplumsal Barometre: Kadınlar, Gençler ve Şehir Hayatı

Değişim sadece ekonomide değil, toplumsal yaşamda da görülüyor. Uzun yıllar sosyal hayattan dışlanan Suudi kadınları artık iş dünyasında, girişimcilikte, bürokraside, akademide ve hatta orduda daha görünür. Kadınların araç kullanması, iş kurması, kamusal alanda varlık göstermesi normalleşti. Şehirlerde konserler, spor karşılaşmaları, tiyatrolar, restoranlar ve kültürel etkinlikler gündelik hayatın doğal bir parçası haline geldi.

Bu değişim elbette sancısız ilerlemiyor. Dünyanın eleştirdiği insan hakları ve hukuki şeffaflık konuları hâlâ masada. Ancak Suudi toplumunun sosyolojik yapısında geri dönülmez bir kırılma yaşandığı kesin.

Dış Politika: Tek Eksenli Değil, Çok Eksenli Diplomasi

En çarpıcı dönüşümlerden biri ise dış politikada. Uzun yıllar yalnızca Washington eksenli hareket eden Riyad, artık çok eksenli, son derece pragmatik ve çıkar odaklı bir diplomasi yürütüyor.

ABD ile güvenlik ve teknoloji alanında ilişkiler sürerken, Çin ile finans, enerji, altyapı ve tedarik zinciri ortaklıkları kuruluyor. Rusya ile OPEC+ çerçevesinde petrol piyasası yönetiliyor. Türkiye, Katar ve BAE ile normalleşme süreci ilerliyor.

Artık büyük güçler Suudi Arabistan’ın peşinde değil, Riyad büyük güçleri kendi orbitasına çekiyor. Bu durum, ABD–Çin rekabetinin pasif sahnesi değil, aktif stratejik oyun kurucusu haline gelen bir Suudi Arabistan tablosu yaratıyor.

KAPSARC ve Prens Abdülaziz: Yeni Enerji Paradigmasının Sinyalleri

Bir süre önce KAPSARC’ın davetlisi olarak Riyad’dayken, Suudi Arabistan Enerji Bakanı Prens Abdülaziz bin Selman ile görüşme fırsatım oldu.

Klasik bir petrol bakanı değil; vizyonu geniş, teknik hâkimiyeti yüksek, diplomatik dili güçlü, kararlı bir lider profili çiziyor. Enerji dönüşümünü yalnızca güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir kaynaklarla sınırlamazken, gaz, hidrojen, nükleer enerji, karbon yakalama teknolojileri ve petrokimya modernizasyonunu bir bütünün parçaları olarak görüyor.

Bu yaklaşım Suudi Arabistan’ın “petrol sonrası dünyayı bekleyen değil, petrol sonrası dünyanın kurallarını yazan” bir aktör olma niyetini gösteriyor.

Türkiye–Suudi Dengesi: Rekabetten İşbirliğine

Türkiye ile Suudi Arabistan ilişkisi, sadece ekonomi üzerinden okunabilecek bir denklem değil. İki ülkenin ilişkisi Sünni dünyanın liderliği, bölgesel güç mimarisi ve siyasi nüfuz alanları üzerinden şekilleniyor.

Uzun yıllar mesafeli, zaman zaman gerilimli dönemler yaşanmış olsa da bugün tablo net bir değişime işaret ediyor. Ankara ve Riyad artık birbirini dışlayan iki kutup değil, aynı coğrafyada çıkarları kesişme potansiyeli taşıyan iki büyük güç. Enerjiden savunmaya, finanstan kültüre, altyapıdan turizme uzanan geniş bir alanda işbirliği zemini doğuyor.

Bu denklem doğru yönetildiği takdirde yalnızca ticaret değil, bölgesel güç mimarisi açısından da önemli sonuçlar doğurabilir.

Türkiye İçin Tarihî Bir Fırsat Penceresi

Bugün Suudi Arabistan yalnızca yatırım çeken değil, yatırım yapan bir ülke. Riyad ve Cidde artık sadece petrol şehirleri değil; finans, teknoloji, kültür, turizm, savunma ve lojistiğin yeni merkezleri. Türk şirketlerinin mühendislik, müteahhitlik, çelik, cam, çimento, boru ve petrokimya alanlarında büyük bir potansiyeli var.

Bunun yanında fintech, yapay zekâ, sağlık, havacılık, perakende ve start-up ekosistemlerinde ortaklık fırsatları hızla büyüyor. Bu dönüşümün dışında kalmak yalnızca bir pazarı kaybetmek değil, yeni ekonomik mimarinin dışında kalmak anlamına gelir. Suudi Arabistan artık yirmi yıl önceki Dubai değil; hacmi, sermayesi, nüfuzu ve iddiası çok daha büyük.

Seyredenler Kaybeder, İçine Girenler Kazanır

Suudi Arabistan değişiyor, hem de geri dönülmez şekilde. Bu yalnızca ulusal bir reform değil; Ortadoğu’nun ekonomik, kültürel ve diplomatik mimarisinin yeniden kurulması demek. Eğer doğru stratejiyle yaklaşır, ortaklık kültürünü kavrar ve uzun vadeli bir planlama ile hareket edersek, Türkiye bu dönüşümden yalnızca pay almakla kalmaz, kazananlar arasında yer alır. Eğer sadece izlersek, bu tren kimseyi beklemez. Tarih akıyor. Kazananlar akışı izleyenler değil, akışın içine girenler olacak.

Suudi Arabistan yeni bir çağ kurarken soru artık çok net: Biz neredeyiz?